Arama

Âşıklık geleneğinin son üstadı Veysel Şatıroğlu nasıl bir âşıktı?

“Senden aldım bu feryadı / Bu imiş dünyanın tadı/ Anılmazdı Veysel adı/ O sana âşık olmasa” diyordu âşıklık geleneğinin son üstadı Veysel Şatıroğlu.  Bir nesil onun dizeleriyle sevmenin ve sevilmenin güzelliğini anlamıştı. Son nefesine kadar "Kürt'ü Türk'ü ne Çerkez'i/ Hep Adem'in oğlu, kızı/ Beraberce şehit, gazi/ Yanlış var mı ve neresi" dizeleriyle birlik ve beraberliğe vurgu yaptı. Ama o sadece duygularını dile getirmekle yetinmedi, doğup büyüdüğü ekmeğini yediği köyünü de mısralarına ilmek ilmek işledi.

Âşıklık geleneğinin son üstadı Veysel Şatıroğlu nasıl bir âşıktı?
Yayınlanma Tarihi: 25.10.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 25.10.2018 12:33


Âşık Veysel'in, âşıklık geleneği içerisinde nerede ve hangi noktada olduğunu değerlendirmek gerekirse, bunu ilk olarak saz çalma özelliğinden yola çıkarak yapabiliriz. Çünkü saz, âşıklık geleneğinde oldukça önemli bir yere sahip. Öyle ki, saz ile âşık bütünleşir, bir nevi aşığın sembolü haline gelir. Halk arasında söylenen bir söz de sazın bu önemini vurgular: "Sazsız âşık, kulpsuz testiye benzer…"

Bağlandım köşede, kaldım bir zaman
Nice kimselere dedim el'aman
On on beş yaşıma girince hemen
Yavaş yavaş düzen ettim sazımı

Veysel'in saz çalma hikâyesi bilinen âşıklık geleneklerinden çok farklı. Onun saza başlama nedeni tamamen geçim derdi nedeniyle olur. Bu nedenle ilk yıllarında pek umut görünmez saz çalma hususunda; ancak 15 yaşına geldiğinde öğrenir. İşte kendi anlatımıyla Âşık Veysel'in saz ile tanışma anı:

"Ben, henüz on – on bir yaşlarına değmiştim... Babam, benim için düşünürdü: 'Bu çocuk, biz ölenden sonra ne olacak, kim bakar?' diye. Babam bana, üç telli bir saz getirdi. Elime verdi. 'Bu ne baba?' dedim. Babam: 'Oğlum, bu bir sazdır,' dedi. Elime aldım, bir iki evirdim çevirdim. Sonra, 'Baba, bu ne olacak?' dedim. Babam da: 'Oğlum, bu sana bir eğlence, çalıp öğreneceksin' dedi. Köyümüzde Molla Hüseyin diye bir komşumuz var. Molla Hüseyin, güzel bağlama çalar. Babam, sazımı ona götürür, düzen ettirir getirir. Molla Hüseyin, beni çok sever. O güzel güzel Çamşıhı havaları çalar, ben dinlerim... Saz öğrenme merakım arttı amma, bir türlü öğrenemiyorum. Hüseyin Dayının yanından ayrılınca sazı bir tarafa atıyorum. Rahmetli babam saz öğrenmemde ısrar ediyor; hatta beni dövüyordu. 'Oğlum, biz ölürsek sana kim bakar?... Mutlaka seni bir sanat sahibi etmek istiyoruz. Sen ise sazdan başka ne iş yapabilirsin? Çift süremen, tohum ekemen, ekin biçemen... Bunu öğrenirsen, köy odalarında, toplantılarda, kahvelerde çalarak ekmek paranı çıkarırsın' dedi. Ondan sonra saza ısındım; çalmağa başladım. Teli kırılırsa, doğru Hüseyin dayıya koşardım." (Özen1998: 13).

Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı âşikâr etme
Lâl olsun dillerin söyleme yâda
Garip bülbül gibi ah ü zar etme

Sen petek misali, Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı, sen ustanı unutma

VEYSEL, SEFİL VEYSEL, ÂŞIK VEYSEL VE VEYSEL ŞATIR

İkinci olarak ise mahlas almasını âşıklık geleneği içinde değerlendirmek uygundur. Mahlaslar, çeşitli sebeplerle; pir, derviş, usta veya herhangi bir kişi tarafından verilir. Âşıklar, mahlas olarak çeşitli olaylara bağlı olarak değişik isimleri tercih ederken, bazen de ad, soyad veya hem ad hem de soyadlarını mahlas olarak kullanırlar. Âşık Veysel, mahlas olarak adını kullanmayı tercih eder. Ama bazen adının başına "âşık" ve "sefil" gibi sıfatları getirir, bazen de soyadını "Şatır" olarak kullanır. Veysel, Sefil Veysel, Âşık Veysel ve Veysel Şatır, onun şiirlerinde kullandığı mahlaslarıdır.

ÂŞIK VEYSEL VE BÂDE İLİŞKİSİ

Bir diğer özellikle de âşıklık geleneğinde bâde içme olarak nitelendirilir. Âşıklığa başlamanın çeşitli sebepleri vardır. Kimileri, ustalarından aldıkları feyz ile kimileri diğer âşıkları dinleyerek, kimileri herhangi bir dert veya sevda nedeniyle, kimileri de rüyada, pir elinden, bir güzelin aşkına bâde içerek âşıklık kabiliyetini kazanırlar. Veysel, bâde içmediği gibi, birçok âşıkta doğuştan veya on-on beş yaşından itibaren görülmeye başlayan şiir söyleme kabiliyetini 40 yaşında kazanır. Bu durumu, âşığımız şöyle ifade eder:

"... Vallahi, önceleri pek heves etmedim. Hoşuma gidenleri yazdırır, okutur, ezberlerdim. O zamana kadar ben, hiç şiir yazmadığım için usta malları satıyordum. Her şeye bir sebep lâzım. Ali Rıza Bey, Nahiye Müdürümüzdü. Köye geldiğinde bana; 'Cumhuriyetin onuncu yılı için güzel bir destan hazırla. Bayramda nahiyeye (Ağcakışla'ya) gel, okursun,' dedi. Ben de ilk defa bu destanı yazdım..."

İlk şiiri "Atatürk Destanı" ile Âşık Veysel'in yüreğindeki kilit çözülür. Ondan sonra birbirinden güzel şiirler, Veysel'ce bir ifadeyle peş peşe sıralanıp gelir. Tâ ki ölümüne kadar... İşte, 40 yaşından sonra kendine ait şiirler söylemeye başlayan Veysel'i, bazı araştırıcılar "bâdeli âşıklar" arasında değerlendirseler de bu durum net değildir.

Her sabah her sabah suya giderken
Yar yolunda toprak olsam toz olsam
Bakıp dört köşeyi seyran ederken
Kara kaş altında ela göz olsam

USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ

Veysel'i bu başlık altında değerlendirdiğimizde, tam anlamıyla bir usta-çırak ilişkisinin olmadığını görürüz. Ancak O'na saz çalma ve deyiş söylemede iki isim etkili olmuştur. Bunlar, Molla Hüseyin ve Camşıhlı Ali Ağa. Camşıhlı Ali Ağa, saz dersinin yanında, ona bildiği bazı parçaları da ezberletir. Bunların dışında, Pir Sultan, Hüseyin, Kul Sabrî, Veyselî, Kemter Veli ve Sıtkî gibi şairler Veysel'i etkilemiş ve bunların şiirlerini usta malı olarak söylemiştir. Ancak Veysel'in, yanında çırak olarak yetiştirdiği herhangi bir âşık yoktur.

Veysel'de âşıklık geleneğinin ilkelerinden olan Âşık karşılaşmaları/atışma, lebdeğmez: "dudakdeğmez" de denilen şiir şekli, dedim-dedi tarzı şiir söyleme gibi türlerin örnekleri yoktur. Muamma sorma geleneği ile ilgili ise Maraşlı Kul Ahmet ile yaptığı şu atışma mevcuttur:

Veysel:

O nedir ki, canlı gezer doğurmaz
O nedir ki, gönülde var elde yok
O nedir ki, dili vardır çağırmaz
O nedir ki, deryada var gölde yok.

Kul Ahmet:

O katırdır, canlı gezer doğurmaz
O sevdadır, gönülde var, elde yok
O ölüdür, dili vardır çağırmaz
O incidir, deryada var, gölde yok.

Daha çok divan şairlerinin "ebced" hesabıyla, önemli olaylara tarih düşürmeleri, âşıkları da etkilemiştir. Ancak, onlar bazen şiirlerinde kendi devirlerinde cereyan önemli olaylara "ebced" hesabına bağlı kalmayıp, doğrudan tarihleri zikrederek lafzen tarih söylemişlerdir. Âşık Veysel de birçok şiirinde, çeşitli olayları, lafzen tarihleri ile verir:

Kendi doğum tarihi:

Üç yüz onda gelmiş idim cihana
Dünyaya bakmadan ben kana kana
Kader böyle imiş, çiçek bahana
Levh-i kalem kara yazmış yazımı

Kısaca değerlendirirsek; Âşık Veysel, âşıklık geleneğini birçok yönüyle yaşatmasa da, kendine mahsus bir üslupla, engin hayal dünyasıyla, mısralarıyla, adını ölümsüzler arasına yazdırdı. (Dergipark, Âşık Veysel'in âşıklık geleneği içerisindeki yeri, Akra Kültür Sanat Ve Edebiyat Dergisi 2016 (s.9) s. 117-126)

Uyandım kuşların ince sesine
Seherle birlikte iniler durur
Ses verdim sesine bilircesine
Aşıkın derdini yeniler durur.

SAZIMDAN SESLER VE DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

Âşık Veysel'in ilk şiir kitabı "Deyişler", 1944 yılında yayımladı. Sazımdan Sesler ve Dostlar Beni Hatırlasın isimli şiir kitapları bulunan Âşık Veysel'in ölümünden sonra ise 1984 yılında Bütün Şiirleri adlı eseri tekrar yayınlandı.

Ölümünden birkaç saat öncesine kadar bile ''Birbirinizle, konu komşuyla iyi geçinin, dirliğiniz, düzeniniz bozulmasın'' diyerek, ''Kürt'ü Türk'ü ne Çerkez'i/Hep Adem'in oğlu, kızı/Beraberce şehit, gazi/Yanlış var mı ve neresi'' dizeleriyle birlik ve beraberliğe vurgu yapan ünlü halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, şiirlerinde yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk iç içe olan, aşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden biri oldu.

"Gine mi ağladın kirpikler nemli
Dostum niçin giyinmişsin karalar
Çiğ düşmüş gül gibi yüzünden belli
Senin derdin bu sinemi yaralar"

"Atatürk'e ağıt", "Beni hor görme", "Beş günlük dünya", "Derdimi dökersem derin dereye", "Dostlar beni hatırlasın", "Güzelliğin on para etmez", "Kahpe felek", "Kara toprak", "Uzun ince bir yoldayım" gibi eserleri hafızalara kazınan ve Türkçeyi en yalın ve güçlü şekilde kullanan Aşık Veysel, şiirlerinde verdiği mesajlarla Türk milletine her zaman birlik ve beraberliği öğütledi.

Âşık Veysel'in vatan, tabiat, birlik, çalışma, yardımlaşma konularını işlediği şiirlerinde, vatana bağlılık ve idealistlik dikkati çeken en önemli nokta oldu.

"Dileğin var ise Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sadık yârim kara topraktır"

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN