Arama

Türk sinemasının çınarı ve destansı gerçekçilik

Nazım Hikmet’in aynı adlı eserinden uyarlanan, atmosferi ve ruhu ile derin izler bırakan, Türk sinemasının gelmiş geçmiş en güzel örneklerinden biri: Kızılırmak Karakoyun

Türk sinemasının çınarı ve destansı gerçekçilik
Yayınlanma Tarihi: 7.5.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 07.05.2018 21:22

"Muhammed koyunun aslını sordu

Koyun dara geçti hoş zari kıldı

Kuzu kurban olmaz, ya niçin oldu

Fatm'ananın gözyaşları çağladı."

Hudutların Kanunu filminin gişe başarısı, Dadaş Filmin yeni bir proje ile Lütfi Akad'ın karşına çıkmasına vesile olur. Önerdikleri projelerden biri Kızılırmak, diğeri Kuyucaklı Yusuf'tur. Kızılırmak filminin senaryosunu yazma işi de Lütfi Akad'a verilir.

Lütfi Akad, uzun bir araştırma dönemi içerisinde bütün kış Kızılırmak filminin senaryosu ile uğraştığını belirtir.

Bu konunun daha önce 1947 yılında Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya uyarlandığını ve senaryoyu Nazım Hikmet'in yazdığını ifade eden Akad, ancak Nâzım Hikmet Bursa cezaevinde hapis olduğundan, sansüre gönderilen senaryoda yazar olarak Ercüment Er isminin yazılı olduğunu belirttikten sonra Nâzım Hikmet'in sinemacılığına ilişkin bilgi verir.

Nâzım Hikmet, sinema ve tiyatro alanında çok daha eski tarihlerden beri yakın ilişki içerisindedir. Muhsin Ertuğrul'un çektiği ilk köy filmi Bataklı Damın Kızı Aysel, Söz Bir Allah Bir, Düğün Gecesi / Kanlı Nigar, Tosun Paşa, Leblebici Horhor Ağa, Kahveci Güzeli, Balıkçı Güzeli, İstiklal Madalyası, Kızılırmak Karakoyun, Nâzım Hikmet'in senaryosunu yazdığı filmlerden bazılarının adıdır. Ercüment Er ve Mümtaz Osman Nâzım Hikmet'in senaryo yazarı olarak kullandığı mahlas isimlerdir.

İKİ HALK ÖYKÜSÜ

"Düz, yalın bir anlatım dili araştırması sürdürüyorum. Gerilimi, biçimsel çalışma yerine kişiler arasındaki dramatik ilişkilerde yansıtmaya çalışıyorum. Bizim insanımızın davranışı da yalın ama derinliği olan bir davranıştır."



Lütfi Akad, Nâzım Hikmet'in senaryosunu iki halk öyküsünü birleştirerek oluşturduğunu, bu halk öykülerinin Kızılırmak ve Karakoyun olduğunu ifade ettikten sonra, senaryonun çok ustaca kurulmuş olduğunu, sade ve tutarlı bir film öyküsü ile karşılaştığını, sinemaya uygun, eksiksiz, tam bir öykü olduğunu söylüyor.

Öykünün ilk filme alınışının üzerinden yirmi yıl geçtiğini, yaşamın değişkenliği, bakış açılarının farklılığı nedeniyle öykü üzerine yeniden çalışarak yeni bir senaryo oluşturduğunu anlatan Akad, Nâzım Hikmet'in şiirsel diline yakışır anlatıları ve konuşmaları ise esere aldığını ifade ediyor. Senaryoda Ömer Asım Aksoy'un Atasözleri Ve Deyimler'i ile Pir Sultan Abdal'ın bir kitabından yararlandığını kitaptaki bir şiirin çok dikkatini çektiğini ve senaryoyu bu şiir üzerine kurduğunu söylüyor.

DESTANSI GERÇEKÇİLİK

Göçerlerin yaşamları ve gelenekleri üstünde elinden geldiğince yoğun bir çalışma yaptığını anlatan Lütfi Akad, sonunda ortaya destansı öğelerle 19. yüzyılın ekonomik ve toplumsal koşullarını birleştirerek, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran'a göre "destansı gerçekçilik" akımının güzel bir örneğini veriyor.

Senaryoyu teslim ettikten sonra, Çoban Ali Haydar'ı filmin baş erkek karakterini oynayacak oyuncu için Dadaş filmin sahiplerinin Yılmaz Güney'in oynamasını istediklerini öğrendiğini söyleyen Lütfi Akad, Yılmaz Güney'i ikna görevinin üstüne kaldığını anlatıyor.

O güne kadar çevirdiği filmlerde vurduğu vurduk, kestiği kestik, yan bakanı pişman etmiş, at, avrat, silahla, belayla haşır neşir olmuş ve kahraman bir kişilik yaratmış bir oyuncudan, obanın basit bir çobanı olmayı istemek, kolay olmuyor. Sadece koyun güden ve beyin kızını seven Ali Haydar karakterini oynaması için Yılmaz Güney'le birkaç kez görüşen Lütfi Akad, en sonunda Yılmaz Güney'in "Sana güveniyorum ağabey" demesiyle rahatlıyor.

Kızılırmak Karakoyun filminin Mersin Mut ilçesinde Göksu nehri üzerinde kurulan köprüsü, Karakeçili Aşireti, Toroslar ve kurulan oba.



Yılmaz Güney'in kendi efsanesine ters düşen, etkin eylemden yoksun, böylesine nankör bir oyunun altından başarıyla kalktığını söyleyen Lütfi Akad, çekime başlamadan önce Yılmaz Güney'in iki gün, sırtında heybesi ve elinde uzun çobandeğneğiyle karakoyun ile dolaştığını, yemek yemeyip ekmeğe katık olsun diye kuru soğan ve zeytin alarak "çoban azığına uygun olsun" dediğini, karakoyunun başını okşayıp uzaklaşırken, heybesinin ağzından senaryonun ucunun göründüğünü söylüyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN