"Bazı kesimlerin aşağılık kompleksi var"

Yayınlanma Tarihi: Kasım 24, 2017 00:00 Güncelleme Tarihi: Kasım 24, 2017 11:10

Galasının Beştepe’de yapıldığı son filmi 'Buğday' hakkında konuşan Kaplanoğlu, kendisine karşı olan olumsuz tutumları da değerlendirdi. Kaplanoğlu, "Türkiye’deki sanat camiasının bazı kesimlerde bir tür aşağılık kompleksi, kendinden nefret hali var. Bu kompleks de İslamofobi olarak ortaya çıkıyor” dedi.

Bazı kesimlerin aşağılık kompleksi var

FİLM, DÜNYANIN İKİ FARKLI BÖLGESİNDE GEÇİYOR

Yeni filminiz 'Buğday'ı neden siyah beyaz çektiğinizi sormak istiyorum?

'Buğday'ı Amerika, Almanya, Türkiye gibi çok farklı ülkelerde ve ülkelerin farklı coğrafyalarında çektik. Birbirinden farklı mekânları, iklimleri, renkleri iz bırakmadan birleştirecek tek şey filmi siyah beyaz çekmekti. Bunun yanı sıra filmde sonradan bir olsalar da başlangıçta birbirine kontrast iki ana karakter var. Ayrıca film dünyanın iki farklı bölgesinde geçiyor... Tüm bu nedenlerle siyah beyazı tercih ettik.

ÖLÜMLERE KAYITSIZ KALIYORLAR

Filminizin en sarsıcı sahnelerinden biri mülteci çocuğun sınırı geçmek isterken yanarak ölmesi. Gelişmiş ülkelerin savaştan kaçmış, evlerini bırakmak zorunda kalmış insanlara karşı katı tavrını çok güzel anlatmışsınız...

Bugün dünyada özellikle bizim de yer aldığımız bölgede Irak işgalinden beri emperyalist güçler, ülkelerimizi karıştırıyor, bombalıyor, iç savaş çıkarıyor sonra da insanlar canlarını kurtarmak için vatanlarını terk ettiklerinde de onları sınırlara elektrikli teller döşeyip, tekneleri batırıp ülkelerine almıyor. Belki gelecekte daha da sert önlemler alacaklar. Bu durumun, kıyımların, mülteci sorunun sorumluları onlar olduğu halde mültecilerin Akdeniz'de ölümlerine, açlığa ve salgın hastalıklara da kayıtsız kalıyorlar... Türkiye gibi bu insanlara kapılarını açan başka bir ülke de yok. Türkiye bu açıdan örnek bir ülke.

Bahsettiğiniz emperyalist güçler Türkiye'yi de hedef alıyor mu sizce?

15 Temmuz'a, 17-25 Aralık'a, Gezi'ye baktığımızda Türkiye'nin hedef alındığını görüyoruz. Ülkemize tam olarak adının konmadığı bir saldırı var. Ama devletin başındakiler ve millet bu durumu görüyor ve ülkemizin bütünlüğünü korumak için ellerinden geleni yapıyor. İçimizdeki bu diriliği ve nefesi korumalıyız.

SENARYO BİR BUÇUK YILDA YAZILDI

'Buğday' filminde 2 farklı karakterin yol arkadaşlığı söz konusu. Senaryoyu oluşturmak ne kadar sürdü?

Senaryoyu eşim Leyla İpekçi ile oluşturduk. Bir buçuk yıl sürdü senaryo çalışmamız. Kefh suresinde geçen Hz. Musa ile Hızır Aleyhisselam kıssasından ve kasadaki yolculuktan esinlendik. Bu yolculukta Hz. Musa'nın kendi eksiklerini görmesi açısından ona ayna tutuyor. Hızır ile yolculuk Hz. Musa'nın kendini keşfetmesine ve bilginin kaynağına dönüşüyor. Günümüzde her şeyi bilimsel bilgiyle açıklamaya çalışan insanlar var. Bilgi tek yönlü değildir. İnsanoğlunun yaratıldığından beri ona bildirilen ve taşımayı kabul ettiği bir bilgi var. İşte bütün bunların devre dışı kalması bizim dünyayı tüketmemize, doğayı zulmetmemize yol açıyor. Ağacın ve toprağın manasını bilsek, hatırlasak böyle olmaz. Bu eksikliği hissettirmek istedik filmde.

'YUMURTA' FİLMİNİN ÖNÜ KESİLMEK İSTENDİ

'Yumurta-Süt-Bal' üçlemenizle sinema dünyasına damga vurdunuz. Ulusal ve uluslararası alanda çok önemli ödüller aldınız bu üçlemeyle. Siz bu kadar ilgi göreceğini düşünüyor muydunuz?

İlgi görsün ya da salt gişe kaygısıyla film çekmedim hiçbir zaman. Seyirci filme teveccüh gösterecek mi ya da izlenecek mi? diye elbette düşünüyorum. Örneğin 'Yumurta' vizyona girdiği dönemde bazı kesimler tarafından filminin önü kesilmek istendi. Ama her şeye rağmen filmim o döneme göre iyi bir izlenme oranı yakaladı. Ve hâlâ dünyanın pek çok köşesinde gösterilmeye devam ediyor...

KARA VE KÖREKEN'İN FİLMLERİNİ ÇOK BEĞENDİM

Yeni nesil yönetmenler arasında beğendiğiniz isimler var mı?

Mustafa Kara'nın Kalandar Soğuğu,Ümit Köreken'in de 'Mavi Bisiklet' filmlerini çok beğendim. İkisi de gelecek vaat eden önemli yönetmenler.

ANADOLU İRFANI GENLERİMİZE YAZILMIŞ Kİ KARDEŞÇE YAŞIYORUZ

Kaplanoğlu: Anadolu ariflerinin ürettiği zengin kültür mirasını taşımalıyız. Ülkede bugün kardeşçe yaşıyorsak bunun sebebi genlerimize yazılmış Anadolu irfanıdır.

Türkiye'nin kültür ve sanat politikalarını nasıl buluyorsunuz?

Hükümet son 15 yılda kültür ve sanat için pek çok olumlu projeler ortaya koydu. Bunlar yeterli mi değil ama yine de önemli. Yılda onlarca filme, senaryoya destek olunuyor. Ama sonuçlar tatmin edici mi? Kaynaklar yeteri kadar verimli kullanılıyor mu? Filmlerin dağıtımı hâlâ önemli bir sorun. Oysa ülkedeki hemen her ilde, ilçede kültür merkezleri var.

KÜLTÜR MİRASLARI DEĞERLİ

Yerel yönetimlere burada büyük bir sorumluluk düşüyor. Kültür ve sanat alanında çok daha fazla çalışma, yayın ve programlar yapmaları gerekiyor. Sadece Kültür Bakanlığı'nın çabaları yeterli değil. Öncelikle doğrudan Batı'ya bizim kültürümüzü var eden kültür havzalarını yeniden canlandırmak gerekiyor. Anadolu ariflerinin ürettiği zengin kültür mirasını bugüne taşımalıyız. Ülkede bugün kardeşçe yaşıyorsak bunun sebebi genlerimize yazılmış Anadolu irfanıdır. Filmlerimizle, kitaplarımızla, sanatımızla Anadolu'nun bu mirasını daha çok değerlendirmeliyiz. Bizi var eden mayayı, kendimizi daha çok tanımalıyız. Kendi değerlerimizin, gücümüzün daha çok farkına varmalıyız.

BAZI KESİMLERİN AŞAĞILIK KOMPLEKSİ VAR

Uluslararası Adana Film Festivali'nin ödül töreninde de gördük, sanat dünyasındaki bazı kesimler size karşı dışlayıcı bir tutum içinde. Yaşam tarzınız ve dünya görüşünüzden dolayı mı size karşı böyle bir tutum var?

Yaşam tarzımla ortada çok görünen ve bunu dikte eden biri değilim. Bu tutumun nedenini iki şeye bağlıyorum. Birincisi, Türkiye'deki sanat camiasındaki bazı kesimlerde bir tür aşağılık kompleksi, kendinden nefret hali var. Bu kompleks de İslamofobi olarak ortaya çıkıyor. Bir diğeri de, yaptığımız işlerdeki estetik yoğunluk, sinematografik anlatım dili, düşüncemizden ödün vermeden, eğilip bükülmeden yaptığımız filmlerin dünya ölçeğinde kabul görmesi, aldığı ödüller olabilir.

BEN ÜLKEMİN YANINDAYIM!

Bu tavırların altında bir de sosyolojik nedenler var. İktidara kızıyorlar, bu kızgınlığı ve nefreti de her şeye yansıtıyorlar. Türkiye'de nefretle dolu bir kesim var. Bu kesim aslında halkın iradesinin temsiline de kızıyorlar. Bu ülkede demokratik seçim yapılıyor ve halk oy veriyor. Bu nefret halkın seçimine, tercihine aslında halka yönelik bir nefrettir. 15 Temmuz'da ülkemin işgal edilmesine, darbe girişimine karşı tabii ki tepki göstereceğim. Vatandaş olmanın en tabii hakkıdır bu. Gösterdiğimiz bu tepkiye karşı da nefret var. Ben burada seçilmiş hükümetimize, parlamentomuza yönelik darbe girişimine karşı durarak ülkemin yanında duruyorum... Ülkemize sahip çıktığımız zaman düşmanlaştırılıyoruz bu kesimler tarafından.

GİŞE İÇİN FORMÜLLER ÜRETMİYORUM

Materyalist dünyayı eleştiren, modern dünyanın zorlu koşullarını bireysel hikâyelerden yola çıkarak seyirciye anlatan bir yönetmensiniz. Dünya meseleleri yerine gişe odaklı filmlerin revaçta olduğu bir dönemdeyiz. Siz bu açıdan ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Ben kendi adıma filmlerimin şu ya da bu şekilde seyirciye ulaştığına inanıyorum... Bir anda filmlerin gişede milyonlar yapması için formüller üreten biri değilim. Öncelimin bu değil. Geçtiğimiz 17 senede yaptığım filmlerin dünyanın her yanında hâlâ izleniyor olması benim için önemli. İnsanların uzun yıllar boyunca ihtiyaç duydukları ve tekrar tekrar izledikleri filmler bunlar. Filmimi yapıyorum ve onu seyirciye emanet ediyorum. Filmler, sanat eserleri şu anlık yapılmamalı. Bizim yolumuz uzun bir yol.

İlk filmimden bugüne kadar insanın özüne dönüşünü ve bunun zamanda karşılığını aradım.

SANAT AYNI ZAMANDA AHLAKİ SORUMLULUKTUR

İçerik açısından zayıf ama büyük gişe yapan filmler var. Hatta zaman zaman yazarlar tarafından da çok eleştiriliyor bu durum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Popüler kültür ürünleri ve tüketim nesnesi bunlar. Salt insanların eğlenceli vakit geçirmesi ve yapımcılarına kolay yoldan para kazandırması niyetiyle yapılan filmler...

VAKİT KAYBI OLARAK GÖRÜYORUM

Tabii toplumda bunun sosyolojik bir karşılığı da var. Böyle bir talep olduğunu kabul etmeliyiz. Ama üç günlük ömürleri olan işler bunlar. O yüzden üzerine tartışma yapmayı çok da gerekli bulmuyorum. Çirkinlik, kabalık, şiddet ve aşırı cinsellik tüketim toplumu, haz üzerine kurulmuş sistemi ayakta tutan kavramlar. İnsanı, insan olmayı dert etmeyen işler insana vakit kaybından başka bir şey veremez... Film yapmanın, sanatın aynı zamanda ahlaki sorumluluğu olan bir iş olduğu unutulmamalı... (Akşam)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
>