Nekbe’nin 73. yılı… Sessizliğin ardına gizlenenler siz nasıl öleceksiniz?

Yayınlanma Tarihi: Mayıs 15, 2021 00:38 Güncelleme Tarihi: Ağustos 22, 2024 18:51

Topraklarında özgürce yaşamak istedikleri için bugün bir bebeği bir anneyi bir babayı; insanlığı, vicdanı, merhameti öldürdüler! Uyan ey dünya! Müslümanlar ölüyor! Vicdanlar ölüyor! İnsanlık ölüyor! Sessizliğin ardına gizlenenler siz nasıl öleceksiniz? Bu bir savaş değil, katliam! Burada bir vahşet var ve biz bu vahşeti ne şekilde olursa olsun haykırmak için elimizden geleni yapacağız. Bu yazımız zulme karşı sessiz kalanlara bir hatırlatmadır.

Nekbe’nin 73. yılı… Sessizliğin ardına gizlenenler siz nasıl öleceksiniz?

Cuma Hutbesinde Mescid-i Aksa Hatibi İkrime Sabri Müslümanlara şöyle seslendi:

"Kudüs ve Gazze'deki kuşatmayı kaldırmak için çalışmak bizim görevimizdir ve Allah, bir şey yapmak için harekete geçmeyen ve onlara destek vermeyen herkesi hesaba çekecektir. Ey murabıtlar, bu davanın sahipleri Allah sizleri bu sebatla yürüttüğünüz mücadelenizde terk etmeyecektir."

FİLİSTİN'İ NEDEN DESTEKLEMEMİZ GEREKTİĞİNİ BİLİYOR MUSUN?

Ortadoğu geçmişten bugüne kadar tüm dünya siyasetinin odak noktası oldu. Son yüzyılda ise Filistin eksenli operasyonlara şahit oluyor. Filistin halkı siyonistlerin göçleri ve terör devleti İsrail'in kuruluşuyla mülteci hayatı yaşamaya mecbur edildi. İsrail arkasındaki ABD desteği ile Kudüs'e, Gazze'ye ve Filistin'deki diğer bölgelere uyguladığı şiddeti her defasında artırdı.

Halen daha Filistin'i neden desteklememiz gerektiği konusunda bilgi sahibi olmayan bir kesim var. Onlara öncelikle şunu söylemeliyiz, Mescid-i Aksa'yı korumak Filistinlilerin olduğu kadar bizlerin de sorumluluğudur. İlk kıblemiz ve yeryüzünde inşa edilmiş ikinci kutsal mescidi koruma davasının ağır sorumluluğunu sadece Filistinli ve Arap kardeşlerimizin omuzlarına bırakmamamız gerekir. Bu tavır hem Müslümanlık hem de insanlık namına kabul edilemez bir tavırdır.

Şunu da unutmamak gerekir ki Filistinliler topraklarını İsrail'e satmamışlardır. Artık bu söylemlerle vicdanımızı rahatlatarak (!) koltuklarımıza yaslanmayı bırakmalıyız. Şayet Filistinliler kendi topraklarını satmış olsalardı şu anda dünya üzerinde 6 milyon Filistinli mülteci olmazdı!

İsrailoğulları tarih boyunca gerek peygamberlerine karşı olan tavırları gerekse de kendilerine verilen birçok nimete olan nankörlükleri sebebiyle Allah'ın gazabına ve azabına düçar olmuş zavallı bir topluluktur. Hem Rasulullah (sav) döneminde Medine'de çıkarmış oldukları fesatlardan dolayı hem de tarih boyunca her nereye sürgün edildilerse bulundukları yerde huzursuzluğa sebep olduklarından dolayı hiçbir ülke ve coğrafyada istenmemişler ve yeryüzünde başıboş oradan oraya sürüklenip durmuşlardır. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun kanatları altında kısmi bir istikrara kavuşmuş olan Yahudiler yine ihanetlerinden geri durmamış ve Osmanlı Devleti'nin yıkılması için çabalamışlardır.

SİNİZM KAVRAMINI HİÇ DUYDUN MU?

Sinizm, en genel ve anlaşılır tanımla bireysellik demektir. Hiçbir değeri önemsemeden bağımsızlığa ulaşma arzusu taşır. İnsanca olmayan bir tavırdır ve bunu örgütsel sinizm adı altında Birleşik Devletler açıkça kullanır. Demokrasiyi ancak ve ancak kendi stratejik ve ekonomik çıkarlarına uygun düşüyorsa desteklerler. Bu durum Filistin ve Gazze'ye karşı yapılan katliamlarda çarpıcı şekilde kendini gösterir.

Geçmişe dönüp bir bakacak olursak; 25 Haziran 2006'da Gazze'de sınır ötesi operasyonda yer alan Yahudi asker Şalit'in kaçırılmasının ardından İsrail saldırılarını daha da ağırlaştırdı. Fakat bu olayın yalnızca bir gün öncesinde Gazze'de iki sivili kaçırmış ve onları İsrail'e göndermişti. Gazze'den kaçırılan masum sivillerin esamesi dünya medyasında okunmazken, halihazırda zaten haksız ve suçlu hükmünde olan İsrailli asker için uluslararası sefer başlatıldı ve büyük bir yaygara koparıldı. Bugün olduğu gibi o gün de ağır bir suç işleyen İsrail'i dünya yine sadece izlemekle yetinmişti. İşte bu örgütsel sinizm örneğinin apaçık şeklidir.

Yahudiler, kendilerine dini bir ideolojiyi alet edinerek Filistin bölgesini işgal etmiş, asırlardan beri o mübarek topraklarda bulunan halkı yurtsuz bırakmış, katliamlar, insanlık ve savaş suçları işlemiş, milyonlarca Filistinliyi mülteci statüsüne sokmuştur.

Bölgede farklı menfaatleri bulunan devletleri de arkasına alan İsrail, gün geçtikçe güçlenmeye, güçlendikçe zulmünü artırmaya devam ediyor.

KUDÜS'ÜN SON NÖBETÇİSİ IĞDIRLI HASAN DEDEMİZDEN HABERİN VAR MI?

Iğdırlı Onbaşı Hasan dedemiz, vefatına kadar Kudüs'ü terk etmeyerek Mescid-i Aksa'daki nöbetini sürdüren Osmanlı askeridir. Bugün eğer Kudüs'te "Mehmetçik" nidaları yükseliyorsa nedeni ecdadımızın bu yürekli duruşu sebebiyledir.

Osmanlı ordusu çekilirken yaşanabilecek yağmalamaların önüne geçmek için Kudüs'te bırakılan 53 Osmanlı askerinden biriydi Iğdırlı Hasan dedemiz… Osmanlı'nın, bu mukaddes şehir İngiliz toplarıyla tahrip edilmesin diye Kudüs'ten çekilmek zorunda kaldığı 9 Aralık 1917 tarihinden beri oradaydı. Kendisi şehirden en son ayrılan birliğin, geride bıraktığı nöbetçi Onbaşı'ydı.

Iğdırlı Hasan dedemizin Mescid-i Aksa ve ona sahip çıkma sorumluluğu ile alakalı onurlu duruşu şu şekilde anlatılmaktadır "Kalbi Mescid-i Aksa ile atıyordu. 1982'deki vefatına kadar sabah mescide ilk giren o olur, yatsı namazından sonra da yine mescitten en son o ayrılırdı. Her gün Harem-i Şerif'in kuzeyinden Kubbetu's Sahra'ya doğru çıkan merdivenlerin başına gelir, sabahtan akşama kadar buradan ayrılmaz, adeta nöbet tutarcasına aynı noktada beklerdi."

Iğdırlı Hasan dedemiz, davamızın ne denli büyük olduğunun ve bu onurlu duruşun içimizi neden titretmesi gerektiğinin en çarpıcı örneğidir.

PEKİ, NEKBE NEDİR, BİLİR MİSİN?

14 Mayıs 1948'de İsrail'in resmen kurulmasından hemen sonra Nekbe yani Büyük Felaket gününde on binlerce Filistinli kendi topraklarında mülteci konumuna düştü. 1950'de Batı Kudüs'ü başkent ilan eden İsrail 1967 Altı Gün Savaşı'nda Doğu Kudüs'ü de işgal ederek şehrin tamamını ele geçirdi. Bölgeye 200 bin yerleşimci iskân ederek şehrin demografik yapısını tamamen değiştirdi.

İsrail'in 1948'de tarihi Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi, Filistinliler için onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcı oldu. Bu nedenle İsrail'in bağımsızlığını ilan ettiği tarih olan 14 Mayıs'ı takip eden gün yani 15 Mayıs "Nekbe" günü olarak sembolleşti.

Günümüze kadar uzanan süreçte binlerce Filistinli öldürüldü, bir milyona yakın kişi vatanından sürüldü, 675 köy yok edildi ve bazı kentler Yahudileştirildi. İsrailliler için "bir devletin kuruluş" günü olan 14 Mayıs, Filistinliler için günümüze kadar devam eden felaketler silsilesinin başlangıcı anlamına geliyor.

BOYKOT?

Hedefi iyi belirlenmiş boykotlar en etkili araçlar olabilir. Kudüs ve Gazze'de yapılan katliamların arkasında İsrail'e benzersiz bir ekonomik, askeri, diplomatik ve ideolojik destek verildiğini görmemek mümkün değildir. Noam Chomsky boykot çözümüyle ilgili şu cümleleri kurar:

"Avrupa'da atılabilecek anlamlı bir adım şu olurdu: İsrail, Filistin tarımını yok etmeye ve Filistin'in ekonomik gelişmesini engellemeye dönük sistematik çabalarına son verene kadar İsrail'in ihraç ürünlerine öncelik tanınmasını durdurma çağrısı yapılabilir. Eğer boykotlar düzenlenecekse, niçin suçlarının en küçüğü İsrail'e verdiği destek olan ABD de boykot edilmesin? Ya da Birleşik Krallık ve suç işleyen diğer devletler de boykot edilmesin?"

NOAM CHOMSKY'E GÖRE FİLİSTİN MESELESİNDE NASIL BİR YOL İZLENMELİ?

Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki mevcut Filistin toplumu ile resmi olarak terörist İsrail devleti sınırları içerisinde yaşayan Filistin toplumu diz çökmeyecek. Bu çok açık. Henüz farkında olmasak da Filistin için belirleyici bir dönemde olabiliriz.

- İlk olarak, içerideki ve dışarıdaki işbölümünü iyi anlamamız lazım. Yani şunu demek istiyorum: Temsiliyet, birlik oluşturma ve diğer meseleler açısından daha etkin olabilmesi için Filistin siyasi sisteminin kendini toplaması gerekiyor.

-Dayanışma hareketleri temsiliyet sorununda bu siyasi sistemi ikame etmeye çalışmamalı, aksine İsrail'i bir haydut devleti haline getirmeye yoğunlaşmalı; değişimin olabilmesi için bu çok önemli. Dolayısıyla, değinmek istediğim üç husustan biri işbölümü.

-İkincisi, sözcük dağarcığını değiştirmek. Bana göre barış sürecinden söz etmeyi bırakmalı ve iki devletli çözüm fikrinden vazgeçmeliyiz. Yeniden sömürgecilikten, sömürgecilik karşıtlığından, rejimin değişmesinden, etnik temizlikten ve geniş anlamda tazminatlardan bahsetmeliyiz.

-Bütün bu bilinen ifadeler Filistin vakasında tamamen geçerli. İsrail propagandası ve ABD'nin bu propagandaya sunduğu destek nedeniyle, bu türden ifadeleri kullanmaya cesaret edemedik. Hatta ana akım medyayla akademinin ve mutlaka siyasetçilerin bu ifadeleri kullanmasını sağlamalıyız.

-Yapmamız gereken üçüncü şey ise, içeriden değişimin muhtemelen gerçekleşmeyeceği yönündeki değerlendirmeyi kabul etmek. Bu değerlendirme "eğer değişimi dışarıdan sağlamak istiyorsanız benimsemeniz gereken strateji ne olmalı?" sorusunu gündeme getiriyor. Çok şükür ki gözümüzün önünde çok iyi bir örnek var. Şimdi çoğu insan değişim için şiddete dayalı strateji yerine şiddete dayalı olmayan stratejiyi öne çıkartıyor. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum, çünkü şiddete dayalı olmayan bir mücadeleden doğacak olan yeni gerçeklik, uzlaşma zamanı geldiğinde toplumlar arasında çok daha iyi bir ilişki yaratacaktır.

-Başka tarihsel örneklerden de biliyoruz ki kurtuluşu şiddete başvurarak elde ederseniz, bu sefer kendiniz şiddet dolu bir topluma dönüşüyorsunuz. Şu halde yapılacak çok şey var ve çağımızın iyi olan tarafı, bir birey olarak da yapabileceğiniz çok şeyin var olması. Fakat örgütleri, özellikle de Filistin temsiliyeti söz konusuysa eski örgütlenmeleri asla unutmamalıyız. Her zaman tekerleği yeniden icat etmeniz gerekmez, bazen de onu yağlamanız ve eskiden olduğu gibi tekrar işe yaramasını sağlamanız gerekir.

SOSYAL MEDYADA PAYLAŞIMLARINA İHTİYACIMIZ VAR!

Filistin Yönetimi tarafından yapılan açıklamada; ABD'nin İsrail'in yaptıkları karşısındaki sessizliğinin ve saldırıları "nefsi müdafaa" olarak tanımlamasının abluka altındaki Gazze Şeridi ile işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki katliamlara yol açtığını belirtti.

Saldırıların başladığı günden bu yana sosyal mecralarda sürekli vurguladığımız konu, sessiz kalmayın "zulme engel olamıyorsanız onu herkese duyurun" oldu. Nitekim Efendimizin (sav) hadisi şerifi olan bu konuya riayet etmek, kalbi Kudüs sevgisi ve merhametle dolu tüm Müslümanların boynunun borcudur.

Filistin topraklarında tank ve panzerlere karşı taşın savaşı hala devam etmektedir ki muhakkak taş bir gün galip gelecektir!

Filistin ve Mescid-i Aksa elbet bir gün özgürlüğüne kavuşacaktır. Bu konuda ümitsizliğe düşmeyin. Sesinizi daha çok çıkarın, haykırın. Çünkü önemli olan bu davaya ne kadar hizmet ettiğimizdir. Bizler hedefe doğru yola çıkmakla yükümlüyüz. Hedefe vardıracak olan ise yalnızca Allah-u Teala'dır. İsrail devleti ve yancıları her ne kadar bugün askeri ve ekonomik gücü ellerinde tutuyor gibi dursalar da unutmamak gerekir ki zalim Calut'u, taşı ve zayıf bedeniyle öldürmeye gücü yeten bir Davud olmuştur ve hep olacaktır.

Rabbimiz zalimlere fırsat vermesin bu kutlu davada İslam alemini muvaffak eylesin.

FİKRİYAT
SÜMEYYE ALI JABER
ÖZGE ÖZKUL

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
>