Sultan Abdülhamid'in Ramazanları
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden azat olan Ramazan'ın son günlerine yaklaştık. Birçoğumuzun "Nerede o eski Ramazanlar?" diye yakın geçmişe özlem duyduğu bugünlerde Yıldız Sarayı'na, Sultan II. Abdülhamid'in Ramazanlarına doğru tarihte kısa bir yolculuğa çıkıyoruz. Fikriyat olarak, o dönemin Ramazanlarını bize aktaran Şadiye Sultan'ın kaleminden, Abdülhamid'in Ramazanlarını sizlerle buluşturuyoruz.
Sultan II. Abdülhamid Han'ın yaşamı hakkında çok fazla yazılıp çizilse de onun özel hayatıyla ilgili birçok bilgiyi kızları Ayşe Osmanoğlu ve Şadiye Osmanoğlu'nun derlediği hatıralarından öğreniyoruz.
O zamana ilişkin en değerli kaynak niteliğindeki bu kitaplar, Sultan Abdülhamid'in yaşamı, Yıldız Sarayı ve Osmanlı Devleti'nin son dönemine dair birçok olaya ışık tutuyor.
Sultan II. Abdülhamid'in kızı Şadiye Osmanoğlu, hatıralarında babasının Ramazan aylarını nasıl geçirdiğine dair önemli bilgiler veriyor. O devrin Ramazanlarını çok canlı bir şekilde bize aksettiren satırlarıyla, kızının kaleminden Sultan II. Abdülhamid'in Ramazanları…
"Ben Yıldız Sarayı'nda doğdum. Babam Sultan İkinci Abdülhamid Han'dır. Saray hareminde uzun yıllar geçirdim. Çocukluk günlerimden zihnimde en ziyade yer eden iki hayalim oldu: Saray ve babam.
Cuma günlerinin, yalnız biz küçüklere mahsus, başka câzip tarafları daha vardı. Bugünü, mümkün olsa, iple çekmek isterdim.
Çünkü, o sabah, erkenden hazînedâr ustanın kalfaları iki büyük kutu getirirlerdi. Birisinden yeni bir elbise, diğerinden yeni bir oyuncak çıkardı.
Bu, bizim için meraklı bir sürpriz idi, her hafta aynı saatlerde, gözlerim kapıda beklerdim. Bazan elbiseye pek alâka duymazdım.
Bilhassa parlak garnitürlerden, fazla göz alıcı renklerden hoşlanmazdım. Sade elbiseler giymeyi tercih ederdim. Sarayda Ramazanlar çok güzel olurdu.
Bir hafta evvelden hazırlık başlardı. Temizlik yapılır. Kiler-i Hümâyûn'dan bütün dâirelere büyük sürahiler içinde türlü türlü şuruplar ve birçok iftariyelikler gelirdi.
Ramazanın ilk gecesi bütün dâirelerin sofalarına altın yaldızlı kafesler kurulur, seccadeler yayılır, haremağalarıyla beraber bir imam, iki güzel sesli müezzin gelirdi. İlâhîler okunarak namazlar kılınırdı.