Bundan bin yıl öncesi ile yaşamımızı kıyasladığımızda, günümüzde gıda kaynaklarından kopuk bir hayat yaşadığımızı söyleyebiliriz. Çok azımız toprağı işliyoruz ya da kendi hayvanlarımızı yetiştiriyoruz. Dünya lezzetlerinin tadına bakmak için herhangi bir markete gitmemiz yeterli oluyor. Yaz elmalarını beklemek ya da yaz sonu turşular kurmak zorunda da değiliz artık; tek yapmamız gereken marketteki raflara doğru ilerlemek. Peki, yerel mevsim ve iklimden bağımsız bu küresel gıda anlayışının bundan bin yıl önce İslam uygarlığında, ne şekilde oluşturulduğunu biliyor musunuz?
Müslüman çiftçiler, 9'uncu yüzyılda İslam dünyasının başka yörelerinden gelen mahsullerin dikilmesi; kapsamlı sulama sistemlerinin kurulması; evrensel bilginin bilimsel bir yaklaşımla yerel ihtiyaçlarda kullanılması ve kişisel arazi mülkiyetini içeren pratik tarım aktivitelerinin teşvik edilmesi gibi birçok yenilik yapıyorlardı.
Bunlar, daha önce görülmemiş düzeyde ürün çeşitliliğinin elde edilmesi demekti.
Zirai başarılar, aynı zamanda çalışkanlığın ürünüydü.
Toprağı seven Müslüman çiftçiler hiçbir engel tanımadan dağları deliyor, geçitler açarak su kanalları döşüyor, büyük bir sabır ve çalışkanlık örneği göstererek İspanya'nın kayalık yamaçlarını düzleştiriyordu.
Gezgin bir medeniyet olan Müslümanlar, dünyanın o dönemde bilinen bölgelerinde bilgi namına ne varsa toplayıp getirdiler. Asya steplerinden Pirenelere kadar en zor koşullarda yolculuk yaptılar ve gördüklerini ayrıntılarıyla yazıya geçirmek suretiyle devasa zirai kılavuzlar hazırladılar.
Amerikalı tarihçi S. P. Scott'un 1904'te söylediği üzere, "Yakın Doğudan Mağrib ve Endülüs'e kadar geçmişe ve bugüne ait bilimsel bilgi alanında görülmeye değer bir kültürel birlik yarattılar."
Toronto Üniversitesi'nden Profesör Andrew Watson'ın söylediği gibi, İslam dünyası "üç ila dört yüzyıl boyunca yeni olan her şeye eşi görülmedik derecede açık olan büyük ve birlik içerisinde bir bölgeydi. Yeniliklerin yayılması konusunda da alışılmadık bir kabiliyete sahip olan İslam dünyasında, tavırlar, sosyal yapı, kurumlar, altyapı, bilimsel ilerlemeler ve ekonomik kalkınma gibi unsurların tamamı önemli birer rol oynuyordu. Tarım, iktisat ve hayatın diğer tüm alanları, bu özümseme ve iletme kabiliyetinden nasibini alıyordu."
Farklı coğrafi bölgelerden beslenen zengin bilgi birikimi sayesinde, Müslümanlar en cins atları ve koyunları yetiştirebiliyor ve en iyi meyve ve sebze bahçelerini kurabiliyorlardı.
Haşere mücadelesini bilen ve gübre kullanan Müslümanlar ağaçları aşılayarak yeni bitki türleri geliştirme konusunda uzmandılar.