500 yıl süren Osmanlı geleneği: Surre Alayı
Osmanlı'da 500 yıl süren bir gelenek olan Surre Alayı'nın, her yıl hac mevsiminde hacca gitmek isteyenlerle birlikte pek çok kıymetli eşya ile kutsal mekânlara gönderildiğini biliyor muydunuz? Ya da bu alayın, İstanbul'dan dualarla yola çıkıp, Haremeyn'e giderek ahaliye, zahitlere ve ihtiyaç sahiplerine emanetlerini ulaştırdığını? Sizler için, "infâk" emrinin en güzel örneklerinden biri olan, Surre Alayı hakkında bilinmeyenleri derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Davetliler, Topkapı Sarayı'ndaki Kubbealtı önünde toplandıktan sonra Mekke şerifine gönderilecek mektup ile surre-i hümâyûn torbaları hâfızların okuduğu Kur'ân-ı Kerîm eşliğinde padişah huzurunda mühürlenerek 'surre emin'ine teslim edilirdi.
Bundan sonra padişahın hediyeleriyle nâmesinden oluşan mahmil-i şerifi taşıyan deve başta, surre torbalarının yüklendiği diğer deve ve katırlar arkada olmak üzere sarayın orta kapısı olan Bâb-ı Hümâyûn'dan çıkılır ve Sirkeci'deki Kireç İskelesi'ne gelinirdi. Oradan Kaptan Paşa'nın hazırlattığı çektirilere bindirilen surre alayı Üsküdar'a geçirilir ve Mekke-i Mükerreme'ye kadar kara yoluyla gidilirdi. Mekke Emîri tarafından padişahın mektubu Mina mevkiinde okunduktan sonra surre torbaları içindeki paralar defterde yazıldığı şekilde dağıtılırdı.
Haccın bitimini müteakip surre emîni, Mekke Emîri'nin padişaha yazdığı cevabı mektup ve hediyeler ile beraber İstanbul'a dönerdi. Surre alayı gidiş ve dönüşünde İstanbul halkının şahit olduğu, yılın en önemli, en çok itibar edilen ve Boğaz'ın her iki yakasında büyük kalabalığın iştirak ettiği, bir dinî merasim halini alıyordu. Törenler Osmanlı Devleti'nin sona erişine kadar bu özelliğini korudu.
Eski bir gelenek olan Surre ile birlikte gönderilen Kâbe örtüsü, Osmanlılarda Kanûnî Sultan Süleyman ile başladı. Kâbe örtüsünün yenisi genellikle Kahire'de dokunur ve surre alayı ile yollanırdı. Eskisi de surre alayının dönüşünde İstanbul'a getirilirdi. Kaybolan veya henüz bulunamayan defterler hariç XVI. yüzyılın sonlarından XX. yüzyılın ilk on yılına kadar 5000 civarında surre defteri mevcuttur.
Surre-i Hümayunla gönderilen paralar Haremeyn masraflarına harcanırdı. Paralar dışında nadir bulunan kıymetli halılar, seccadeler, avizeler, şamdanlar, paha biçilmez Mushaf-ı şerfiler, levhalar, gümüş perde halkaları, okkalarla buhurlar, elbiseler, Mekke emirine mahsus sırmalı ve işlemeli kaftan, mücevherli kılıç, inciden teşbih ve pek çok kıymetli eşya bulunurdu.
Surrenin gelir kaynağı, devrin sultanının gönderdiği özel hediyelerden ve Haremeyn'e tahsis edilen vakıf gelirlerinin şarta uygun olarak toplandığı vakıf tahsisatından oluşuyordu.
İslâm'ın mübarek mekânlarından Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu Kudüs şehrine de surre gönderilirdi. Örneğin, Sultan III. Murad zamanında Medine'ye 196, Mekke'ye 87 ve Kudüs'e 11 keseden oluşan nakit para yollandı.
Surreler, İslâm'da kutsal sayılan beldelere maddî destek sağlamakla beraber özellikle hilâfeti elinde bulunduran Abbâsîler, Memlükler ve Osmanlılar için dinî ve siyasî yönden çok önemliydi.
Zaman içerisinde Hicaz üzerindeki nüfuzu hatırlatmanın önemli bir aracı olarak görülen surre alayları Bağdat, Kahire, İstanbul ve Dımaşk gibi hem çıkış noktalarında yılın en önemli dinî ve kısmen de siyasî merasimlerini oluşturuyor, hem de güzergâh boyunca surreyi yollayan iktidarın dinî kimliğinin önemli sembolü diye görülüyordu.
Osmanlı sultanlarının sadece Haremeyn'deki seyyid ve şerifleri değil aynı zamanda ulemâ ve meşâyihi de özel hediyelerle donatmaları aynı anlayışla değerlendirilebilir. Her yıl müslümanlardan dileyenlerin hediyelerini Haremeyn'e iletmesi bakımından halk için surrenin ayrı bir önemi vardı.
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mısır hidivlerinin surre merasimlerini giderek daha şaşaalı hale getirmeleri, iki gidiş öncesi bir de dönüşte olmak üzere yılda üç merasim düzenlemeleri ve Kâbe örtüsü, Makām-ı İbrâhim örtüsü ve mahmili Kahire sokaklarında dolaştırarak halkın heyecanlı katılımını sağlamaları, İstanbul'a karşı yürüttükleri dinî ve siyasî nüfuz mücadelesinin âdeta bir göstergesi gibiydi.