Kubbe, İslam mimarisinde gök kubbenin yanı sıra müminlerin maddi ve manevi varlığını kuşatan ilahi kudreti de sembolize eden bir unsur. Osmanlı döneminde büyüklüğü artan ve özellikle İstanbul'un siluetini şekillendiren kubbeler, ilginç özellikleri de içlerinde barındırıyor. Mesela, Ayasofya'nın kubbesinde yer alan levhaların, müzeye dönüştürülürken yerinden sökülemediğini hiç duymuş muydunuz? Ya da hangi caminin kubbesinde tabut olduğunu biliyor musunuz? Her bakıldığında detaylarıyla adeta görsel bir şölen sunan İstanbul kubbelerine dair ilginç bilgileri derledik.
Kubbe yapımının gelişiminde, kare şeklindeki bir alanın bombeli ve kemerli bir yapıya nasıl dönüştürüleceği sorusunun cevaplanması gerekiyordu.
Bu sorunu Müslümanlardan çok önce çözen Bizanslılar ve İranlılar, kubbe için ihtiyaç duyulan daire veya elips şeklindeki kesintisiz tabanı, üçgen şeklindeki küre parçalarını köşelere yerleştirmek suretiyle elde ediyorlardı.
Bu yaklaşımı kullanan Müslümanlar, ödünç aldıkları tüm fikirlerde olduğu gibi bir süre sonra bu tekniği de geliştirerek mükemmelleştirdiler. Kubbelerin iç kısmını süsleyen tonozlar inşa ettiler.
Yüzyıllar geçtikçe sayısı ve büyüklüğü artan kubbeler, sonradan ortada kullanılmaya başladı; kimi zamansa çatının tamamını kapsayacak şekilde inşa edildi. Kubbe, Osmanlılar döneminde mabedin tamamını kaplayacak kadar büyütülecek, etrafı, tıpkı Süleymaniye Camii'nde olduğu gibi, küçük kubbelerle donatılacaktı.