Ünlü şairlerin kalemlerinden çıkan yolculuk şiirleri
Yol demek, farkında olmanın gerçekleştiği en huzurlu metafizik tecrübe demektir. Yolculuğun, yol ile bütünleştiği anlarda "yolda olmak eylemi" sözcüklerle birleşir ve yaşam maceramızda bize hayatımızın manzarasını sunar. Edebiyattan ünlü kalemler de bu metaforun varlığını kullanarak, yol ve insan üzerinden satırlar kaleme almışlar; adeta iç dünyamızın resmini bu satırlar aracılığıyla çizmişlerdir. Sizin için edebiyatımızın ünlü şairlerinin kalemlerinden dökülen yolculuk şiirlerini derledik…
Giriş Tarihi: 15.12.2018
15:23
Güncelleme Tarihi: 15.12.2018
15:58
Yolculuk, Necip Fazıl Kısakürek
Yolculuk, her zaman düşündüm onu; İçimde bu azgın davet ne demek? Oraya, nemdeyse güneşin sonu, Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.
Altımdan kaydırdı bir el minderi; Herkes yatağında, ben ayaktayım. Bir gece, rüyada gördüğüm yeri, Gözlerim yumula, aramaktayım.
Beni çağırmakta yabancı dostlar; Bu dostlar ne güzel, dilsiz ve adsız. Eski evde, şimdi bir başka ev var: Avlusu karanlık, suları taçsız.
Her akşam, aynı yer, aynı saatte, Güneşten eşyama düşen bir çubuk; Yangın varmış gibi yukarı katta, Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk!
Başım, artık onu taşımak ne zor! Başım, günden güne kayıtsız bana. Dalında bir yaprak gibi dönüyor, Acı rüzgârların çektiği yana...
Yolculuk, Abdurrahim Karakoç
Aylar tepe, yıllar dağ zincirleri Zirveler aşarsın haberin olmaz. Dur-durak bilmeden doğuştan beri Mezara koşarsın haberin olmaz.
Emanete 'benim' diye bakarsın Boş kalınca suya kazık çakarsın Sırat köprüsünde yatar kalkarsın Ateşe düşersin haberin olmaz.
Salıncak kurarsın mor bulutlara Körpe tay bağlarsın kör umutlara Muhkemdir kulluğun canlı putlara Kıblesiz yaşarsın haberin olmaz.
Yokluğa mı, sonsuza mı yolcusun Yollar tehlikeli, Allah korusun Koca kâinatta bir damla su'sun Kaynarsın, taşarsın haberin olmaz.
Uzak Kederler İçin, Turgut Uyar
Bir gün, bir parkta otururken, biliyorum Bir el yağmurla dokunacak omuzuma Bir çift göz, bir davet, bir kalp Çoluğu çocuğu terk edeceğim. Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak Toprak ve insan kokularıyla, Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için Başımı alıp gideceğim.
Deniz Türküsü, Yahya Kemal Beyatlı
Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli! Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli. Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça, Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık. Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ; Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ…
Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla. Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır; Hilkatin gördüğü rü'yâ biter, etrâf ağarır. Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri Tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri… Mûsıkîsiyle bir âlem kesilir çalkantı; Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.
Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye, Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: "Yol nereye?" Ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan, Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu, Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.
Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız, Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız, Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!
İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.
İkimiz otobüsle uzak bir şehre gidiyormuşuz kars'a mı desek ardahan'a mı desek yollarda kar bulut mavisi/dağlar duman derin bir uykusuzluğa sarkmış uykusuzluğa sarkmış yolcular bir uçuruma sarkar gibi tedirgin ürkek gizli böcek çıtırtıları şoförün radyosundan camlar buğulandı sabah oluyor omuzumda uyuyorsunuz
anlaşılmayacak şey mi ağır yorgunluğunuz hanidir başkasının hayallerinde yaşıyorsunuz kolay değil bir hayalden öbürüne yetişmek belki bir gece yarısı acil serviste hekim kaza olmuş/durmadan yaralı getiriyorlar ("RH negatif taze kan getiriyorlar") yarın o pavyon kızı ölesiye sevdiğim onu neden sevdiğimi bir türlü anlamıyor ağzı temmuz sıcağı bakışları sonbahar sanki saman ateşi için için yanıyor belki berber belki terzi/en iyisi kuşkusuz öğretmen olmasıdır/tayini doğuya çıkmış erzincan'a mı desek artvin'e mi desek
ikimiz otobüsle uzak bir şehre gidiyormuşuz buzdan birer kılıç kavaklar yola çakılmış kargalar patırtı kıyamet ansızın fırladılar besbelli birazdan "çay molası" verilecek camlar buğulandı sabah oluyor omuzumda uyuyorsunuz
size bu akşamı hazırladım ayıp mı oldu dersiniz şu küçük yağmuru kirpiklerinizde parlayan iki üç ağaç buldum getirdim / ıhlamur ağaçları komşulardan öğrendim bunları severmişsiniz size bu akşamı hazırladım ayıp mı oldu dersinizbir avuç ışık serpeceğim şöyle ankara uzaktan şunlar gece reklamları toz yeşili canavar sarı belki yok balkonlarda hanımeli istersiniz cankurtaran sirenleri karanlık sokaklardan bilmem bulabilir miyim / gücüm bu aşağı yukarı size bu akşamı hazırladım ayıp mı oldu dersiniz biraz bulut saklamıştım geçen sonbahardan mehtabın yaldızladığı bir deniz kenarı koyduğum yeri unutmuşum fakat görebilseydiniz n'olur çabuk gelin manzara dağılmadan fazla uzun sürmez hayallerimin ayarı size bu akşamı hazırladım ayıp mı oldu dersiniz