Arama

İskender Pala'nın dilinden deyimlerin hikayeleri

Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kılmak üzere her dilde kalıplaşmış bazı sözler bulunur. Atasözleri, bilmece, tekerlemeler gibi… Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimlerdir. İşte İskender Pala'nın İki Dirhem Bir Çekirdek kitabından derlediğimiz deyimlerin hikâyeleri…

  • 1
  • 23
ABAYI YAKMAK
ABAYI YAKMAK

Aba, dövme yünden değişik kalınlıklarda yapılan bir tür kumaşın adı olup genellikle beyaz renkte imal edilir. Siyah renklisine ise kebe denir. Bu cins kumaşın kullanıldığı pek çok yer olmakla beraber, aba denilince genellikle dervişlerin giydiği hırka anlaşılır. Vücudun tamamını örtecek kadar geniş ve uzun, yakasız ve yensiz dikilen abanın özelliği, düğmesiz olup kuşak ile kullanılmasıdır. Abanın tekke mensupları ve tasavvuf ehli olanlar yanında diğer insanlar tarafından da kullanılan bir giyecek olması, aba hakkında dilimize pek çok deyim ve atasözü kazandırmıştır.

Bu deyim mecazen "birisine âşık olmak, tutulmak, gönül vermek" gibi anlamlar ihtiva eder. Dervişler arasında birilerinin aşkının büyüklüğünden bahsedilecekse eskiden, "Abası hayli yanıktır!" gibi ifadeler kullanılırmış. Eski tekkelerin mimari kompleksi içinde bir mescit (veya cami), ortada şadırvanı olan bir avlu ve avluyu çevreleyen derviş hücreleri, büyükçe bir dershane, mutfak, kiler, ambar, vs. bulunduğu bilinmektedir. Bilhassa kış aylarında dershanenin ocağı harlı ateşle yakılarak dervişanın burada toplanmaları sağlanır; böylece hem iktisat yapılır, hem de uzun saatler mürşitten istifade ortamı oluşturulurdu.

İşte böyle bir kış gecesinde, yün abalarına bürünmüş dervişler dershanede halka olup şeyh efendiyi dinlemeye başlamışlar. Efendi hazretleri, coştukça anlatmış; anlattıkça coşturmuş ve dervişler kendilerinden geçecek derecelere gelmişler. Bu sırada, ocağa sırtı dönük dervişlerden birisinin abasına ateş sıçrayıp dumanı tütmeye başlamışsa da dervişin sıcaklığı hissettiği yok!.. İçindeki ateş, dışındakinin sıcağını bastırmış durumda. "Pir aşkına Yâr aşkına (Allah aşkına)!" yanmaya devam ediyor. Nihayet şeyh efendi, dumanı fark edip bu müridini ikaz ile yanmaktan kurtarıyor ve arkadaşları arasında mahcup olmasın diye onu diğerlerine "gerçek Hak âşıkı" olarak tanıtıyor. Şimdi argo lisanda kullanılan "abayı yakmak" deyimi, işte o hadisenin yadigârıdır.

  • 3
  • 23
ATI ALAN ÜSKÜDAR'I GEÇTİ
ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ

Bolu Beyi'ne başkaldıran ünlü eşkıya Köroğlu (şair Köroğlu ile karıştırılmasın) bir gün atını çaldırmış. Asil bir hayvan olan atını aramak için tebdil-i kıyafet ile diyar diyar dolaşmış ve sonunda yolu İstanbul'a düşmüş. Atını, satılmak üzere pazara getirilen hayvanlar arasında görünce, hemen alıcı rolüne bürünüp:

— Efendi, demiş, bu at güzele benziyor. Ancak binip bir denemek istiyorum. Satıcı, onu tanımadığı için binmesine izin vermiş. At, üzerine binen eski sahibini tanıyıp dörtnala koşmaya başlamış. Köroğlu, Sirkeci sahiline gelip bol para vererek bir sal kiralamış ve ver elini Üsküdar. Bu arada at cambazı, aldatıldığından dolayı kıvranır dururmuş. Köroğlu'nu atıyla birlikte bir sal üzerinde gören cambazın dostlarından biri, onu teselli için seslenmiş: "Üzülmeyi bırak! Atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlu'nun kendisi idi."

Bugün bu sözü, "İş işten geçti" manasında kullanırız.

  • 4
  • 23
BAM TELİNE BASMAK
BAM TELİNE BASMAK

Bam (bem) kelime olarak evin üstü, çatı demektir. Türkçe'de dam olarak kullanılır. Bir musiki terimi olarak kullanılan bam telinin orijinal telâffuzu "bem teli"dir. Bem, aslında kanun, tambur gibi sazlara takılan tel demektir. Bem (veya bam), sakalın dudağa en yakın olan kalın teline de denir. Telli sazların en üstünde bulunduğu ve kalın ses verdiği için bu tele musikide "bam teli" denilmiştir. Bunun karşıtı zir (alt) olup o da en ince teli karşılar (zir ü bem = alt ve üst, ince ve kalın teller).

Eskiler, en yüksek perdeden nağme çıkaran bam telinin sesini, bağıran, öfke ile sesini yükselten kişilerin köpürmelerine benzetmişler ve bunun adını "(Birinin) bam teline basmak (veya dokunmak)" diye koymuşlar. Eğer birisini aşırı derecede kızdıracak bir sözü kasten söylüyorsanız, karşınızdakinin bam teline bastığınızdan hiç şüpheniz olmasın. Çünkü o da bam telinden ses verecek, hışım ile kubbeleri çınlatacaktır.

  • 5
  • 23
ÇAM DEVİRMEK
ÇAM DEVİRMEK

Çam devirmek ile pot kırmak hemen hemen aynı anlama gelecek iki deyimimizdir. Kaş yaparken göz çıkarmak da bunlara yakın bir anlamdadır. Acemi terziler elbise dikerken kumaşta meydana gelen uygunsuz büzülme veya kıvrımlara pot denir. Kesim veya dikim hatası sayılan potun giderilmesi, gizlenmesi oldukça zordur. Ütülemek veya gereksiz pensler ile potu kaybetmeye çalışmak, orada kumaşın kırılmasına (pot kırmak) yol açar ve daha fazla dikkati çeker.

Şimdi İstanbul'un merkezi yerleri sayılan pek çok mekânda eskiden eşraf ve kibar takımının sayfiye köşkleri bulunur, her köşk birkaç dönümlük arazi içerisinde bağlar, bahçeleriyle tanınırmış. Zariflerden birinin, Erenköy taraflarında böyle geniş bir köşkü varmış. Bahçesindeki her çeşit ağaç yanında, özellikle çam fidanlarıyla dikkati çeker ve parmakla gösterilirmiş.

Köşk sahibi bahçenin bir köşesine ilâve bina yaptırmaya karar verince, gereken keresteyi sonbaharda tomruk hâlinde getirip duvar dibine istifletmiş. O vakitlerin binaları ahşaptan yapılır ve çam, gürgen, meşe, ceviz, vs. ağacın hemen her çeşidi kullanılırmış. Sayfiye mevsimi bitince köşk halkı Bayezit'teki konaklarına taşınmışlar. Efendi, giderken köşkü bekleyecek uşağa şöyle tembihte bulunmuş:

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN