Gerçekliğin kıyısından kurmacanın dünyasına
Edebiyat, gerçeği birebir yansıtmalı mı yoksa kendisine özgü yeni bir gerçeklik mi sunmalı okuyucuya? Bu sorular yüzyıllar boyunca sanatı ve felsefeyi konu edinen birçok disiplin tarafından irdelendi. Farklı dönemlerdeki sosyal, siyasi ve kültürel koşullar, edebiyattaki gerçeklik algısını da şekillendirdi. İşte edebiyatımızda geçmişten günümüze değişiklik gösteren gerçekliğin farklı çehreleri…
📌Gerçeklik kavramına birçok disiplin tarafından farklı tanımlamalar getirildi. Sanatın doğası incelendiğinde gerçekliğin nasıl konumlandırılacağına dair sorunlar, geçmişten bugüne kadar türlü şekillerde karşımıza çıktı. Picasso "Sanat bizi hakikate götüren yalandır" der. O halde sanatın yani kurmacayı içine alan her şeyin kendine özgü bir gerçekliği mevcuttur.
📌Edebiyatın merkezinde insanın çevresindeki bütün unsurlarla ilişkisi vardır. Fakat bu ilişki dış dünyanın somut gerçekliğiyle değil, sanatın ve edebiyatın sunduğu imkanlarla kendine özgü gerçeklikle dile getirilir. İşte bu gerçeklik de kurmaca olarak karşımıza çıkar. Kurmaca yani edebi metinlerin her biri…
📌Edebiyatçı kurmacayı oluştururken dış dünyadaki gerçekliği kendi duygu ve düşünce dünyasında yeniden şekillendirerek ortaya koyabilir. Eserin yazıldığı dönemin özelliklerinden faydalanmak; roman içerisinde yeni bir gerçekliğin oluşmasına kapı aralar.
📌Bütün sanatların temel problemi gerçekliğin öncelikli konusu "ne" olduğu ikincisi ise "nasıl" yansıtılması gerektiğidir.
✅ Peki, edebiyatta gerçeklik kavramı zaman içerisinde ne tür değişimlere uğrayarak günümüze ulaşmıştır?
Edebiyatta gerçeklik kavramının irdelenmesi Tanzimat dönemine rastlar. 19. yüzyıl edebiyatta birçok yeniliğin ortaya çıktığı, Osmanlı aydınının var olan geleneği sorguladığı bir dönemdi.
📌Bu dönemdeki ilk büyük ciddi eleştiri Namık Kemal'e aitti. Yeni edebiyat için "edebiyat-ı sahiha" tabirini kullanan Namık Kemal, edebiyatta esas şartın gerçeğe uygunluk olduğu, bundan mahrum sırf şairane hayaller ve lafız sanatlarıyla süslenmiş eserlerin asıl manasıyla edebiyat sayılamayacağı fikrindeydi.
📌Tenkitlerinin bilhassa divan şiirine yönelten Namık Kemal, klasik edebiyatın tabiata ve akla aykırı bir edebiyat olduğunu ileri sürdü. Gerçeklikle bağdaşmayan akıl dışı mazmunların ve imaj sistemlerinin kullanıldığı klasik edebiyat, şaire göre artık kabul edilemezdi. Hatta bu reddetme o kadar ileri boyuta ulaştı ki Namık Kemal bu edebiyatın gerçeğe uygunsuzluğu ve hayali unsurlarla örülü olmasını tablo halinde bir araya getirerek karikatürize etti.
📌Tanzimat dönemi edebiyatının karakteristik özelliği sosyal fayda ve hakikate uygun olma ilkeleri Namık Kemal için de geçerliydi.
📌Tanzimat dönemiyle başlayan edebiyatta değişen gerçeklik algısı, sonraki dönemlerde de hız kesmeden devam etti.
📌Çağdaşı olan diğer edebiyatçıların toplumu eğitme görevini kendilerine büyük bir misyon edindiği böylesine bir dönemde Beşir Fuat, edebiyatta gerçekçiliğin sıkı bir savunucusu oldu.
📌Beşir Fuat 1885'te Victor Hugo başlıklı yayımladığı ilk tenkitli biyografi kitabında hayaliyyun- hakikiyyun tartışmalarının başlamasına öncülük etti.
Beşir Fuat, çağdaşı olan Türk yazarlarının istisnasız büyük üstat kabul ettikleri Hugo'yu ve romantizmi tenkit ederek onun karşısına gerçek bir romancı olarak Zola'yı ve natüralizmi koydu. Beşir Fuat'ın ortaya koyduğu eser, Victor Hugo dolayısıyla romantizmi tenkit eden ve natüralizmi Türkiye'de tanıtan ilk kitaptı.
🔎Türk edebiyatçılarının Batı'dan devşirdiği natüralizm" akımı neydi?
📌"Hayatı, tabiatı, insanı ve olayları olduğu gibi anlatma ve aktarma" şeklinde tanımlanan realizm, Batı merkezli bir akımdı. Temelinde pozitivizm, Fransız ihtilali, akıl ve bilimin öncül kabul edilmesi gibi konular yatıyordu.
📌Realist yazar, eserinin konusunu gerçek hayattan almış ve gözlemlediği gerçekleri kurguya dönüştürmüştür. Çünkü realizm, gerçeğin bilimsel ve objektif bir tutumla yansıtılmasını amaçlar. Dış tabiatın tasviri, mekanın kişi üzerindeki etkisini tüm gerçekliğiyle vermek realizmin ilkelerindendi. Realist yazar dış tabiatın tasvirini, kahramanın gözünden vererek gerçekliği sağlar. Realizm, gerçekliği değiştirerek okuyucuyu yanıltmayı doğru bulmaz. Yazar, kendi duygu ve düşüncelerini ortaya koymaktan çekinir; realitede var olan her şeyi iyi ve kötü yönleriyle tarafsız ortaya koymak sorumluluğunu taşımak zorundadır.
📌19. asır gerçekliğinde Batı'da aklı bilimin emrine verme, gerçeği bilimle sınırlamak esastı. Hatta öyle ki "roman yol boyunca sokağa tutulan bir ayna" görevini üstlenmişti. Natüralizm ise realizmin daha radikal bir haliydi. Sanat eserinin doğanın bir kopyası olduğunu savunuyordu. Sanatçı doğayı çok iyi gözlemlemeli ve bir bilim adamı titizliğinde onu eserlerinde işlemeliydi.