Arama

Edebiyatta eski kuşak - yeni kuşak kavgası

Edebiyatımızın en heyecanlı ve merak uyandıran yazıları, tartışma metinleridir. Sözcüklerini adeta mermi gibi kullanan yazarlar, girdikleri polemiklerle kalem kavgası olarak adlandırılan bir türün oluşmasını sağladı. Bu tartışmaların en ses getireni Nazım Hikmet'in başlattığı eski kuşak-yeni kuşak kavgasıydı. Abdülhak Hamid'in dâhi-i azam, Mehmet Emin'in ise milli şair olmadığını söylemesi basında büyük yankı uyandırdı. Gelin, bu polemiğin nasıl başladığına yakından bakalım.

🔸 Nazım Hikmet'in bu tenkitleri, edebiyatın otorite isimlerinin tepkisine yol açtı. Ahmet Haşim, İkdam gazetesindeki "Bize Göre" yazı dizisinde eleştirilere isim vermeden karşı çıktı. 5 Haziran 1929 tarihli "Şairler" yazısında Nazım Hikmet'in sadece adını duyurmak için Abdülhak Hamid gibi bir şaire sataştığını söyledi:

"Geçenlerde bir mecmua, Abdülhak Hamid'i hiçliğe indirmiş ve onu beğenenleri de cehaletle itham etmişti.

…Kolayca tanınmanın klasik usulü! Bütün bu nevi dâhilerin, dostları kadar düşmanları da vardır. Meşhur Fransız şairi Victor Hugo'nun aleyhine yazılan eserler kütüphaneler doldurur. Bütün bu münekkit tanecikleri, o büyük şöhretin eteğine süründükleri içindir ki, bu gün isimleri ara sıra yâd olunur. Büyük şairler hakkında bu nevi zalimane tenkitleri kim yazar? Herhalde şairler değil!

Gerçi iki şair, iki ayrı zevk, iki ayrı âsâp* demektir. Biri bir ağacı beğenir, diğeri uyuz bir kediyi tercih eder. Zevklerinin mevzularıyla birbirlerinden ayrılan bu iki âdem, ağaç ve kedide aradıkları müşterek vasıfta yani güzellik unsurunun birliğinde toplanırlar. Goethe ve Schiller yekdiğerinin hem dostu hem de hayranı idi. Chartie'nin dediği gibi mükemmeliyetler tearuz* edemez, ancak noksanlar ve kusurlar boğulur. Olgun ruhlar birbirinin ayrılığına mesut adamların mütebessim çehresiyle bakarlar."

*Âsâp: Sinir, damar
*Tearuz: Çatışma

🔸 Ahmet Haşim, bu konu hakkında 10 Haziran'da bir yazı daha kaleme aldı. "Gülünebilir" başlıklı yazısında orta zekâlı insanların dâhileri anlayamadığını belirtti:

"Mutavassıt zekâ, anlayamadığı işlerin düşmanıdır. Onun için ekser dâhileri birer deli, birer şarlatan, birer mücrim sıfatıyla orta zekânın husumetine kurban gittiler."

*Mutavassıt: Orta halde olan, orta
*Ekser: Çok fazla, en çok, birçok
*Mücrim: Suç işlemiş olan, suçlu, kabahatli kimse

🔸 Haşim, Abdülhak Hamid'e yöneltilen eleştirilere o kadar sinirlendi ki üçüncü bir yazı daha kaleme aldı:

"Görüyoruz ki: Bazı kimseler, şöhretine imrendikleri şu veya bu Rus, İngiliz, Fransız veya Alman şairi, tiyatrocusu, romancısı tarzında yazmaya özenerek veyahut galan memleketin galan filozofuna veya falan nazariyecisine ait birtakım fikirleri benimseyerek bunları habersiz bir kütle önünde bozuk bir lehçeyle yarım yamalak tekrar etmek, o ayarda bir ehemmiyet sahibi olmak için kafidir sanıyorlar. Ne hayal! Halik ve mukallit, asıl ve kopya, hiçbiri, birinin cinsinden olur mu?

Değil başkasını, hatta kendi kendini bile taklit etmek bir sukut eseri, bir zillet, bir ayıptır."

🔸 Nazım Hikmet, Ahmet Haşim'e hitaben Resimli Ay'da Cevap No:2 şiirini yazdı.

İki serseri var:
Birinci serseri
Köprü alında yatar
Sularda yıldızları sayar geceleri

İki serseri var:
İkinci serseri

Atlas yakalı sarhoş sofralarında
Bağdatlı bir dilencinin
Çaldığı sazdı
Fransız emperyalizminin

İdare meclisinde ayvazdır…"

🔸 Yusuf Ziya Ortaç da İkdam gazetesinde Nazım Hikmet'i nankörlükle suçladı. Hem Mehmet Emin'in hem de Hamid'in edebiyata çok büyük yenilikler kattığını söyledi:

"Aylık bir mecmuanın son nüshasında Nazım Hikmet Bey, şair Mehmet Emin'e hücum ediyor. Putları kırdığını söyleyen bu hoyrat genç, Mehmet Emin'in temiz alnına vurduğu kızıl battal damgasını geçen ay da Hamid'in yıldızlara dayanana ak saçlı başına vurmuştu!

Bu iş, sanatı sevenlerini sanatı kıskananların değil, müzeleri yıkan, şehirleri tarumar eden barbarların işidir. "Putları kırıyoruz!" Bu serlevhanın altında yarın kim bilir kimlerin çelenk bekleyen alnı, o kızıl battal damgasıyla kanayacak? Nankör çocuk… Putları kırıyorum derken pot kırdığının farkında mısın?"

🔸 Yakup Kadri'nin 27 Haziran 1929'da İkdam gazetesiyle yaptığı mülakat tartışmaları daha da sertleşti. Usta kaleminin sözleri zehir zemberekti. Nazım Hikmet ve onun etrafındaki edebiyatçıları komünistlikle, Anadolu Harbi sırasında düşmana karşı çıkmaya korkmakla, yazdığı oyunları ise soytarılıkla itham etti.

"Biliyorsunuz ki, bu taarruz yalnız bana karşı değildir. Bu salyalı dişler, sıra ile büyük Abdülhak Hamid'e, Ahmet Haşim'e ve Falih Rıfkı'ya karşı da aynı gayz ile hırladılar. Yalnız hayâsızlıktan ve kıskançlıktan kuvvet alan bu gibi taarruzlardan, gözümün önüne gelen manzara şudur: Eski İstanbul'un viranelikleri arasından kendi halinde bir adam işine giderken, ansızın bir sürü aç ve uyuz köpeğin hücumuna uğrar. Elindeki bastonunu bu pis deriden ve kırık kemikten mahlûkatın üzerine indirir, indirir. Fakat köpekler, gene saldırışlarına devam ederler; çünkü açlığım ve kuduzluğun verdiği fena bir ateş bunlardaki hayvani hassasiyeti de iptal etmiştir."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN