Ahmet Mithat’ın Beykoz’u
"Dünyanın en güzel şehri İstanbul, İstanbul'un en güzel yeri Beykoz, Beykoz'un en güzel yeri benim yalının olduğu yerdir" diyen Ahmet Mithat Efendi, yazdığı otuzu aşkın romanıyla Türk edebiyatının en velud yazarları arasındaki yerini aldı. Önemli bir Tanzimat aydını olan Ahmet Mithat, romanlarında sunduğu canlı tasvirlerle dönemin İstanbul'unun sosyal ve kültürel hayatını romanlarına taşıdı. Bilhassa ikamet ettiği bölge olması ve yazarın çok sevmesi bakımından Beykoz yazarın romanların ayrıcalıklı bir konumdadır. Peki, İstanbul'un en güzide semtlerinden biri olan Beykoz, Ahmet Mithat'ın romanlarında nasıl yer aldı? Şayet hazırsanız, 19. yüzyılın Beykoz'una doğru bir yolculuk sizleri bekliyor…
Ahmet Mithat Efendi malum olduğu üzere "yazı makinası" olarak bilinir. Mekan olarak kendisine İstanbul'u seçen Ahmet Mithat, yaşadığı dönemin ve öncesinin İstanbul'una, hayatına ve semtlerine dair çok canlı anekdotlar barındırır. Bu sebeple Prof. Dr. Fatih Andı, Ahmet Mithat'ın romanlarında sıklıkla işlenen Beykoz temasının izinin sürmüş ve İlmi Araştırmalar dergisinde yayımlanan "Ahmet Mithat Efendi'nin romanlarında Beykoz" isimli bir çalışma hazırlamıştır. Andı'nın bu çalışmasından hareketle Ahmet Mithat'ın romanlarına göz atılacaktır.
"Şerefü'l-mekan bi'l-mekin" olarak bilinen ve bir mekanın şerefi o mekanda bulunanlarla ölçülmesi anlamına gelen söz, ne kadar da doğrudur. Mekanlar insanlarla anlam kazanır, mekan-insan ilişkisi bağlamında mekana bir kimlik ve doku kazandıran elbette insanın ta kendisidir.
Hepimizin zihninde bazı mekanlar bazı şahsiyetlerle kodlanmıştır. Eski dönemlerde yaşayan ilim adamları, şairler ve bütün saygın insanlar kendisine bir lakap edinirken çoğunlukla yaşadıkları şehirlerin ismini kullanmışlardır. Yalnızca eski çağlarda değil, yakın tarihten itibaren bazı isimler bize bazı mekanları hatırlatır. Sait Faik denilince hemen Burgazada, Yahya Kemal denilince Üsküp'ün aklımıza gelmesi gibi. İşte aynı durum 19. Yüzyılda Beykoz'unda yaşayan Ahmet Mithat için de geçerli olmuştur.
Çocuk ve gençlik yıllarında maddi sıkıntılar çeken Ahmet Mithat, Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli bölgelerinde dolaşmış sürgün cezasına bile uğramıştır. Sürgünden döndükten sonra İstanbul'da kurduğu Kırambar Matbaası ile yayın hayatına giren yazar, çalışkanlığı ve başarısı sayesinde maddi imkanlarını arttırmış ve bunun sonucunda Beykoz'da bir yalı sahibi olmuştur. Beykoz'un yerlisi olması, Ahmet Mithat'ın yazdıklarına da yansımıştır. Bilhassa romanlarında Beykoz'un önemi yadsınamayacak bir konumdadır.
Andı, Ahmet Mithat'ın romanlarındaki Beykoz'u bu roman üzerinden örneklemeye başlamıştır. Andı'ya göre, Beykoz, adeta İstanbul'un içindekiler için bir uzaklık ölçüsüdür. Sanki İstanbul sınırının en uç noktası Beykoz'dur. Dünyaya İkinci Geliş 'te (187 4) roman kahramanlarından Yemişçi Arap (Mesud Ağa), yaşadığı birtakım maceralardan sonra Trabzon'dan fındık satın alır ve bir tekneye doldurarak, kıyı boyunca ta Beykoz'a yani İstanbul'un ucuna kadar inip bu bir tekne dolusu fındığı orada satar. O dönemde, Beykoz meyve sebze bahçeleri ile ünlüdür bu sebeple Beykozlu bahçıvanlar, yetiştirdikleri sebze ve meyveyi kayıklara yükleyip bugünkü Eminönü civarındaki Yemiş iskelesi 'ne getirip satarlar. Romanda ise bu durum şöyle geçer: