Kürdilihicazkar makamını bulan bestekar Hacı Arif Bey
19. yüzyılın en önemli klasik Türk müziği bestekarlarından biri olan Hacı Arif Bey, "Kürdilihicazkar" makamı ile "Müsemmen" usulünü bulan isimdir. Yalnızca sanatıyla değil aynı zamanda farklı yaşantısıyla da dikkat çeken Hacı Arif Bey, uzun yıllar boyunca, Osmanlı'da Türk musikisi öğretimi vermek amacıyla kurulan Muzıka-yi Hümayun'da hocalık yaptı ve pek çok eserini hocalığı esnasından başından geçen ilginç olaylar neticesinde oluşturdu. Peki, Türk musikisi tarihinin sayılı hanendeleri arasında sayılan bestekar Hacı Arif Bey kimdi? II. Abdülhamid'in hakkında verdiği hüküm neydi? İşte, hayatı ve eserlerine dair çarpıcı ayrıntılarla Hacı Arif Bey...
1831 yılında İstanbul'da doğan Hacı Arif Bey, Eyüp Şer'i Mahkemesi Başkâtibi Bekir Efendi'nin oğludur. Küçük yaşta sıbyan mektebinde iken sesinin güzelliğiyle dikkat çeken Hacı Arif Bey, mektebin ilâhicibaşısı oldu. Mûsikiye olan kabiliyetinin, komşusu bestekâr Şâhinbeyzâde Mehmed Bey tarafından anlaşılması üzerine ondan ilk mûsiki derslerini almaya başladı. Bu arada yine komşusu olan Hâfız Mehmed Zekâî Efendi'den bazı eserler meşketti. Mûsikide ilerleme kaydedince hocası Mehmed Bey onu Hamâmîzâde İsmâil Dede ile tanıştırdı. Ârif'i çok beğenen İsmâil Dede kendisine bir müddet ders verdi.
Hocası Mehmed Bey tarafından Muzıka-yi Hümâyun'un Türk mûsikisi kısmına kaydettirilen Ârif Bey, aynı zamanda Bâb-ı Seraskerî Kalemi'nde kâtip yardımcısı olarak 1844 yılında göreve başladı. Muzıka-yi Hümâyun'da Mehmed Bey'in meşklerine, ayrıca Hâşim Bey'in derslerine katıldı.
Eğitim hayatında gösterdiği başarı sayesinden sarayda Sultan Abdülmecid'den yakınlık gördü ve yirmi yaşlarında ona mâbeyinci oldu. Bir müddet sonra Harem-i Hümâyun'daki câriyelere meşk hocası tayin edildi.
Sarayda meşk hocalığı yaptığı esnada Çeşmidilber adlı câriyeye âşık olunca onunla evlendirildi ve saraydan uzaklaştırıldı. 19 yaşındaki Arif Bey, 15 yaşlarındaki Çeşm-i Dilber'e hislerini, Şeyh Galip'in gazelini kendi bulduğu kürdilihicazkâr makamında besteleyerek ifade etti:
"Geçti zahm-ı tîr-i hicrin, tâ dil-i nâşâdıma,
Merhamet ey gamze-i câdû, yetiş imdâdıma,
Öyle bî-hûş eyledin âzâr ile kim tâbımı""Bir ok yarası gibi geçti, kederli gönlümü sana verdiğimden beri
Merhamet eyle güzel gamzeli, yetiş imdadıma
Öyle bir aldın ki aklımı, tükettin takadımı"
Ancak hanımının kendisini terk etmesi üzerine tekrar saraya alındı ve yine câriyelere meşk hocası olarak görevine devam etti.
Arif Bey'in bu sıralarda kürdîli-hicazkâr makamında bestelediği, "Niçin terkeyleyip gittin a zâlim" mısraı ile başlayan şarkısı bu ayrılıktan duyduğu üzüntüyü dile getirmektedir:
"Niçin terkeyleyip gittin a zâlim
Seni sevmek midir bilmem vebâlim
Fedâ olsun sana bu cân û mâlim
Yine görmekliğe yoksa mecâlim
Hayâlindir hayâl-i hasbîhâlim"