İki dünya arasında dahi bir Virtüoz: Şerif Muhiddin Targan
Peygamberimizin otuz yedinci kuşaktan torunu, Safiye Ayla'nın eşi... Şerif Muhiddin Targan, üç-dört yaşlarındayken musikiye olan ilgisi onu Amerika'ya kadar götürmüş, tüm dünyanın tanımasına vesile olmuştu. Targan, Türk musiki tarihinin kaydettiği sayılı ud virtüozlarından biri; piyano ve çello gibi batı sazlarında usta bir icracı, bestekar olmakla beraber aynı zamanda bir ressamdı. Mehmet Akif Ersoy yakın arkadaşıydı ve ilk eserini ona ithaf etmişti. Ayrıca Peygamber aşığı bir şairin portresi yine peygamber torunu tarafından yapılacaktı.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Amerika dönüşü ilk konserini 4 Aralık 1934'te Beyoğlu'nda Fransız Tiyatrosu'nda veren Şerif Muhiddin, eşi Safiye Ayla ile bazı hayır kurumları yararına verdiği konserler dışında sazıyla hiçbir toplu musiki icrasında yer almamış ve hiçbir sanatkâra eşlik etmemiştir. Dönemin en önemli viyola ustası Gaspar Cassado'nun çok takdir ettiği bir sanatkâr olmuş, viyolonselde gösterdiği başarının yanı sıra özellikle bu sazın kazandırdığı Batı tekniğini kullanarak çaldığı udda kendi üslûbunu geliştirmiş, ancak bu üslûbun klasik tavra aykırı düşmesinden dolayı udu gitar gibi çaldığı iddiasıyla eleştirilmiştir.
Hâlbuki Şerif Muhittin, Ûdî Nevres'in tekniğini Ali Rıfat Çağatay'dan alarak güçlü bir virtüozite ortaya koyar, Ali Rıfat Çağatay ud konusunda Şerif Muhittin'in kendisini çok aştığını söyler. Türk musikisi eserlerini Batı'ya da dinletebilmek için çok sesli armoniden ziyade kontrpuana dayanan, fakat aynı zamanda millî karakterini kaybetmeyen bir musikinin meydana getirilmesinin gerektiğini ifade eder. Tamamen Batı tarzındaki beste anlayışının hâkim olduğu bir çalışmanın bazı yerlerine halk musikisi temaları yerleştirmek ve bunları armoni kurallarına uydurmak suretiyle çok sesli hale sokarak çağdaş Türk musikisi diye kabul ettirmeye çalışmanın zaman kaybından başka bir şey olamayacağını vurgular. Targan'ın Bağdat'ta kaldığı yıllarda Arap âleminin en ünlü ûdîleri arasında anılan Cemil ve Münir Beşîr kardeşlerle Selman Şükür adlı sanatkârı yetiştirdiği de bilinir.
Şerif Muhittin virtüozluğunun yanı sıra besteleriyle de tanınır. Bestelediği yirmi beş civarındaki eserin sadece üçü şarkı formunda. Saz musikisine ait eserleri arasında "Kapris, Koşan Çocuk, Kanatlarım Olsaydı, Teemmüller" gibi orijinal besteleriyle dügâh, ferahfezâ, hüzzam, uşşak saz semâileri en tanınmışlarıdır.
İlk eseri Mehmed Âkif Ersoy'a ithaf ettiği hüzzam saz semâisidir. Eserin birinci ve ikinci hanesiyle teslimini on üç yaşında bestelemiş, üçüncü ve dördüncü hanelerini 1924'te tamamlar. Şerif Muhittin'in son eseri sözleri Behçet Kemal Çağlar'a ait, "Ömrümün son şevki sensin başka bir yâr istemem" mısraıyla başlayan sûzinak şarkısı olup 1964'te Behçet Kemal Çağlar'ın isteği üzerine Safiye Ayla'nın vereceği bir konser için yirmi dört saat içerisinde bestelenmiştir. Klasik melodi yapısını kullandığı saz semâilerinin dışındaki saz eserleri daha çok Batı müziğine dayalı ud için bestelenen etütlerdir. Bu etütlerin Türk mûsikisinde belirli bir saz için bestelenmiş ilk eserler olduğu kabul edilir.
Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca bilen ve av sporuna özel merakı bulunan Şerif Muhittin, aynı zamanda portre ve peyzajda önemli eserler vermiş bir ressamdı. Eserleri arasında yer alan Abdülhak Hâmid Tarhan'ın iki portresinden biri Topkapı Sarayı Müzesi'nde, diğeri İstanbul Üniversitesi'ndedir. Şerif Muhittin'in Mehmet Akif'le yakın arkadaşlığı vardı. Ayrıca Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın Serâb-ı Ömrüm adlı eserindeki "Lisân-ı Gaybın Dâhi Şairi Şerif Muhiddin Beyefendi'ye" ve "Udun Tesiri" başlığıyla yazılan iki manzumede Şerif Muhittin konu edilmiştir. Onun teknik donanımıyla dikkati çeken, kendi bestelediği eserlerle zenginleştirdiği Ud Metodu adlı eseri yazılışından yetmiş beş yıl sonra Zeki Yılmaz tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 1995). Şerif Muhittin'in özel koleksiyonundaki kitapları, bir kısım tabloları, Türk ve Batı mûsikisine ait çeşitli notaları vasiyeti üzerine Safiye Ayla tarafından Süleymaniye Kütüphanesi'ne bağışlanmıştır.
Targan, Edebiyat Fakültesi mezunu olduğuna göre edebiyata da aşinaydı. Şerif Muhiddin, Mehmed Âkif'le muhtemelen İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra tanışmıştı. Eşref Edib'in anlattığına göre, Şerif Haydar Paşa bir gün oğullarının hocası İsmail Hakkı Bey'e, gıyaben tanıdığı ve şiirlerini büyük bir zevkle okuduğu Mehmed Âkif'le tanışmak istediğini söyler, bunun üzerine İsmail Hakkı Bey yakın dostlarından Âkif'i alıp Çamlıca'daki köşke götürür. Şerif Muhiddin, o gün udunu ilk defa dinleyen Âkif'i farklı mızrabı ve üstün tekniğiyle, âdeta büyülemiştir.
Böylece, birçok âlim ve sanatkârın uğrak yerlerinden biri olan Çamlıca'daki köşkün müdavimleri arasına giren Safahat şairi Şerif Muhiddin'i dinlemekten çok büyük bir zevk aldığını bir mektubunda bütün samimiyetiyle şöyle ifade etmişti: "Cedd-i muazzamınızın mukaddes nâmına yemin ederim ki hayatımda muhalled, maddiyattan mücer red bir zevk duydumsa onu sizinle geçen âlemlerde duydum."