Arama

Avrupa’nın İslam Dünyasından İlmî İntihalleri

Avrupa’nın İslam Dünyasından İlmî İntihalleri
Yayınlanma Tarihi: 25.6.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 25.06.2017 22:21

Avrupa'nın İslam Dünyasından Tıp Tarihi ile İlgili İntihalleri

Dünya Medeniyet Tarihinde derin izler bırakan Mısır, Mezopotamya, Grek, Çin ve Hind Medeniyetlerinin etkili olduğu dönemlerden sonra, bu günkü medeniyetin temellerini atan İslam Medeniyetinin etkisi diğer medeniyetlere göre farklı ve daha derin olmuştur. "insanın bilmediğini kendisine öğreten" ilahi bilginin dünyaya taşıyıcıları olan peygamberlerin insanlığa öğrettikleri ve verdikleri bilgiler, medeniyet tarihinin son halkası olan İslam ve dolayısıyla vahiy Medeniyetini oluşturmuştur. Artık vahyin ardının kesilmesi ve hz. Peygamber'den sonra başka bir yol göstericinin gelmeyeceği gerçeği bilindiğinden insanlar bu bilginin ışığında dünya hayatının sonuna kadar yaşayacakları hayatlarını daha rahat ve daha güzel geçirmek için sahip oldukları medeniyetlerini geliştirmiş ve hergün bunun üzerine yeni bir halka daha eklemeye çalışmışlardır.

İslam Medeniyeti önceleri tefsir, hadis, hukuk (fıkıh), kelam, felsefe ve mantık ilimleri ile başlangıç yaptıysa da daha sonra dil, edebiyat, matematik, astronomi, astroloji, fizik, kimya, sosyoloji, müzik, sanat, mimarlık, tıp ve eczacılık alanlarında o gün için ulaşılabilecek en üst noktaya ulaşmış ve bugün teknoloji alanında artık dünya medeniyeti nasıl zirvesinde ise, o gün de İslam Medeniyeti bütün bu ilimlerde zirvesine ulaşmıştı.

İslâm Medeniyetinin dünya tarihi boyunca ortaya çıkan ve iz bırakan medeniyetler arasında önemli bir mevkie sahip olduğu muhakkaktır. İslâm Medeniyetinin özellikle Avrupa rönesansıyla şekillenen Batı Medeniyetinin temellerini oluşturduğunu bugün Avrupalı ciddi ilim adamları itiraf etmektedir. İslâm'ın dünya ilimler tarihine olan katkıları aynen bir usta çırak münasebeti çerçevesindedir. İslâm'dan sonra dünyanın ulaştığı ilmi düzeyin temelinde İslâm Medeniyetinin dinamiklerinin varolduğu asla inkar edilemez bir gerçektir.

İşte İslam medeniyetinin inkişafından sonra batı dünyasının bu yüce medeniyet ile ilk tanışması Avrupalı ilim adamlarının akıllarına durgunluk getirmiş ve gözlerini kamaştırmıştı. Bu medeniyet ve ilmi düzey karşısında duydukları eziklik onları komplekslere düşürmüş ve bu ilimleri kendi dillerine aktarmaya sevketmişti. Bu çerçevede başlayan Arapça'dan Latinceye çeviri hareketi sırasında bir kısım mütercim İslam alimlerinin eserlerini okuyunca büyülenmiş ve tercüme ettikleri eserlerin müelliflerini gizleme yoluna gitmişlerdi. Bunun İslam dünyasında yazılan eserlerin Latince'ye tercümeleri sırasında bir çok intihal olayına rastlanmıştır. Bunu örnekleri çok olmasına rağmen bir kaç olayı kaydetmekle yetineceğiz:

Dünya Medeniyet Tarihinde derin izler bırakan Mısır, Mezopotamya, Grek, Çin ve Hind Medeniyetlerinin etkili olduğu dönemlerden sonra, bu günkü medeniyetin temellerini atan İslam Medeniyetinin etkisi diğer medeniyetlere göre farklı ve daha derin olmuştur. "insanın bilmediğini kendisine öğreten" ilahi bilginin dünyaya taşıyıcıları olan peygamberlerin insanlığa öğrettikleri ve verdikleri bilgiler, medeniyet tarihinin son halkası olan İslam ve dolayısıyla vahiy Medeniyetini oluşturmuştur. Artık vahyin ardının kesilmesi ve hz. Peygamber'den sonra başka bir yol göstericinin gelmeyeceği gerçeği bilindiğinden insanlar bu bilginin ışığında dünya hayatının sonuna kadar yaşayacakları hayatlarını daha rahat ve daha güzel geçirmek için sahip oldukları medeniyetlerini geliştirmiş ve hergün bunun üzerine yeni bir halka daha eklemeye çalışmışlardır.

İslam Medeniyeti önceleri tefsir, hadis, hukuk (fıkıh), kelam, felsefe ve mantık ilimleri ile başlangıç yaptıysa da daha sonra dil, edebiyat, matematik, astronomi, astroloji, fizik, kimya, sosyoloji, müzik, sanat, mimarlık, tıp ve eczacılık alanlarında o gün için ulaşılabilecek en üst noktaya ulaşmış ve bugün teknoloji alanında artık dünya medeniyeti nasıl zirvesinde ise, o gün de İslam Medeniyeti bütün bu ilimlerde zirvesine ulaşmıştı.

İslâm Medeniyetinin dünya tarihi boyunca ortaya çıkan ve iz bırakan medeniyetler arasında önemli bir mevkie sahip olduğu muhakkaktır. İslâm Medeniyetinin özellikle Avrupa rönesansıyla şekillenen Batı Medeniyetinin temellerini oluşturduğunu bugün Avrupalı ciddi ilim adamları itiraf etmektedir. İslâm'ın dünya ilimler tarihine olan katkıları aynen bir usta çırak münasebeti çerçevesindedir. İslâm'dan sonra dünyanın ulaştığı ilmi düzeyin temelinde İslâm Medeniyetinin dinamiklerinin varolduğu asla inkar edilemez bir gerçektir.

İşte İslam medeniyetinin inkişafından sonra batı dünyasının bu yüce medeniyet ile ilk tanışması Avrupalı ilim adamlarının akıllarına durgunluk getirmiş ve gözlerini kamaştırmıştı. Bu medeniyet ve ilmi düzey karşısında duydukları eziklik onları komplekslere düşürmüş ve bu ilimleri kendi dillerine aktarmaya sevketmişti. Bu çerçevede başlayan Arapça'dan Latinceye çeviri hareketi sırasında bir kısım mütercim İslam alimlerinin eserlerini okuyunca büyülenmiş ve tercüme ettikleri eserlerin müelliflerini gizleme yoluna gitmişlerdi. Bunun İslam dünyasında yazılan eserlerin Latince'ye tercümeleri sırasında bir çok intihal olayına rastlanmıştır. Bunu örnekleri çok olmasına rağmen bir kaç olayı kaydetmekle yetineceğiz:

Ali İbn Abbâs el-Ahvazî el-Mecusî'nin meşhur eseri " Kâmilu's-sinaati't-tıbbiyye" yi Constantine d'Africain (Konstantinos Afrikanos/Kostantin el-İfrikî) miladî 1070-1078 tarihleri arasında "L i b e r R e g i u s" adıyla Latince'ye tercüme etmiş ve XVI. Yüzyıla kadar Avrupa tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulmuştu. Ancak Konstantinos el-İfrikî (1020/1087) Ali İbn Abbâs'ın bu eserini Latince'ye çevirirken bunun başkasına ait bir eser ve kendisinin yaptığı bir çeviri olduğunu gizlemiş ve maalesef bu çalışmayı ilim dünyasına Kuzey Afrika'da öğrendiği ve sahip olduğu bilgiler olarak sunmuştur. Hatta Konstantinos'un Pantechne (Liber Pantegni) adıyla yazdığını iddia ettiği eser de Kâmilu's-Sinaa'nın Cerrâhî ile ilgili bölümünün özet bir tercümesinden ibarettir. Batı dünyasının bu ilim intihali anlayışı haçlı seferleri sırasına kadar sürebilmişti.

Birinci Haçlı Seferi sırasında Antakyayı ele geçirip burada bir asırdan fazla işgalci kuvvet olarak yerleşen Lombardların doktorluğunu yapmak üzere ortadoğuya gelen Piza'lı tabib ( Stephan, Antakya'da bulunduğu sırada 1127 yılında eline geçen Ali İbn Abbâs'ın Kâmilu's-sinaati't-tıbbiyye adlı ünlü eserini okumuş ve buna hayran kalmıştı. Stephan beğendiği bu eseri büyük bir titizlikle Latince'ye tercüme etmeye başlayınca bir sürpriz ile karşılaşır. Bu mükemmel eser yıllardır Avrupa'nın en büyük tıp fakültesi olan Salerno Tıp Okulu'nda okutulan ve kendisinin de bu tıp fakültesinde öğrenim görürken ders kitabı olarak bizzat okuduğu Konstantinos el-İfrikî'ye ait olarak biinen "L i b e r R e g i u s " adlı eser olduğunu görünce şaşırır. Zira Stephan bu eseri büyük bir saygı ile tam üç yıl müddetle tahsil etmiş ve öğrenmişti. Ancak Stephan'ın bu eserin tam bir intihal olup aslında Ali İbn Abbâs'ın eseri olduğunu öğrenmesi artık Konstantinos'un sahte maskesinin düşmesine sebep olmuştur.

İşte bunun üzerine eseri yeniden tercüme etmeye karar veren Piza'lı Stephan (bölgeye geldikten sonraki yeni adıyla Antakyalı Etyen) eseri Arapça'dan Latince'ye çevirir. Böylelikle Kamilu's-sinaati't-tıbbiyye (el-kanunu'l-melikî) m.1127 yılında Stephan el-Antakî tarafından Latince'ye tercüme edilmiştir. Antakyalı Stephan'ın 1127 yılında yaptığı tercüme 1492 yılında "Liber Regales Disposito nominatus ex arabico venetis" adıyla Venedik'te ve " Liber totius medicinae necessariae continens, quem Haly filius Abbâs Edidit regique inscripsit" adıyla 1523 yılında Lyon'da ve "Constantini Africani operum reliquia" adıyla Bale'de 1553 yılında yayınlanmıştır.

xxxx

Batılı ilim adamları ve çevirmenlerinin yaptığı br diğer intihal olayı ise, Huneyn İbn Ishak'ın Aşr makalât fi'l-ayn adlı eseri, Latince'ye iki kez tercüme edilmiştir. Birinci tercüme Demeterios müstear ismiyle Sicilyalı bir ilim adamı tarafından Huneyn'in adı gizlenerek Galeni Liber de Oculis adıyla yapılmış ve 1541 yılında yayınlanmıştır. İkinci Tercüme ise meşhur mütercim Kostantinos Afrikanos (el-İfrîkî) tarafından yapılmış olup daha sonraları 1515 yılında Liber de Oculis adıyla yayınlanmıştır.

Eser meşhur tıp tarihçisi ve göz tabibi Max Meyerhof tarafından İngilizce'ye tercüme edilerek Arapça metinle birlikte "Ashr Makalât fi'l-Ayn (The Book of ten treatises on the eye ascribed to Hunain İbn Ishaq-The Earliest Systematic Tex-Book of Ophtalmology) adıyla 1928 yılında Kahire'de yayınlanmış ve bir bâtılı ilim adamı olan mütercim bu çalışmanın mukaddimesinde İslâm tıbbının, özellikle oftalmoloji alanında, batı tıbbına yaptığı etkiyi son derece tarafsız ve ilmî yaklaşımlarla uzun uzun anlatmış ve tıp tarihinde oftalmoloji alanında yazılan ilk tıp ders kitabı olduğunu açık bir dille ifade etmiştir. Max Meyerhof esere yazdığı mukaddimede eseri Latince'ye çeviren Konstantinos el-İfrîkî'nin tam bir hırsız olduğunu ve Huneyn'in bu eseri ile birlikte bir çok Arapça tıp kitabını kendisine mal ettiğini belirtmektedir.

Huneyn'in yine oftalmoloji ile ilgili Kitâbun fi'l-Ayn, el-Mesâil fi'l-ayn adlı eseri Paul Sbath ve Max Meyerhof tarafından "Le Livre des question Sur L'oeil de Honain İbn Ishaq" adıyla yayına hazırlanıp Fransızca tercümesiyle birlikte „Memoires Presentes A L'institut d'Egypte" serisinde 1938 yılında Kahire'de yayınlanmıştır. Etkinliği dördüncü derecede olan ilaçlar olup bunlar arasında genellikle madensel olanları kaydeder. Şab, zâc, cıva, sürme taşı vs. ilaç yapımında kullanılan madenlerden bahsetmektedir. Eser Stephanus de Caesaraugusta tarafından Liber fiduciaede simplicibus medicinis adıyla Latince'ye tercüme edilmiştir. Eser aynı zamanda Kostantinos Afrikanos tarafından Grekçe ve İbranice'ye de özetle ve biraz da kötü bir şekilde tercüme edilmiştir. Ancak Kostantinos Afrikanos eseri liber de gradibus adıyla kendi telifi imiş gibi tanıtmış ve 1866 yılına kadar bu intihal olayı gizli kalmıştır. Eser üzerinde çalışan Moritz Steinschneider bunun İbnü'l-Cezzar'a ait olduğunu ve Kostantinos'un bunu kendisine haksızca mal ettiğini belirtmiştir.

Avrupa'nın İslam medeniyetinden etkilendiği en büyük alan olarak tıp ilminin önemli bir buluşu olan küçük kan dolaşımı ile ilgili bilgiyi de İslam dünyasından intihal etmişlerdi. Bu intihalin en büyüklerinden birisi de İbnü'n-Nefis'in önemli eserlerinden birisi olup Şerh Ala ilmi't-teşrîh, Şerh Külliyâti'l-Kanun, Şerhu't-teşrîh, Şerh Müfredât el-Kanun vs. gibi isimlerle de bilinen eserindeki bilgilerin intihalidir. İbnü'n-Nefis'in tıp dünyasında ilk defa kirli kanı temizlemek için akciğerlere gönderdikten sonra dokulara pompalamak üzere kalbe geri getiren küçük kandolaşımı veya onun tabiriyle akciğer kan dolaşımının nasıl meydana geldiğini anlatmıştır. İbnü'n-Nefis bu konuda şunları kaydeder: " Kan sağ karıncıkta süzüldüğü zaman hayat kaynağı olan sol karıncığa geçer. Kanın sağ karıncıktan süzülmesi kaçınılmazdır. Bu iki karıncık arasında geçit bulunmamaktadır. Kalbin yaratılışı gereği kısmî bir sertliğe sahiptir. Bazı tabiplerin anladığı gibi bunların ikisi arasında görünen bir geçit yoktur. Aynı şekilde Galenos'un zannettiği gibi de kanın akışını sağlayan bir geçit de söz konusu değildir. Hatta bu bilginin tam aksine kalbin gözenekleri ve mesanesi kapalı olup gayet kalın bir dokuya sahiptir. Ancak bu kan temizlendikten sonra akciğer toplar damarı yoluyla akciğer torbacıklarına akar. Bu da kaçınılmaz bir durumdur. Burada kan hava ile karışarak tamamen temizlenir. Sonra da insan hayatını sürdürmek için burada temizlenen kan akciğer atar damarı aracılığıyla kalbin sol kulakçığına geçer ve bu durum sürekli tekrarlanır.

Onun verdiği bu bilgiler bugünkü tıbbın sahip olduğu bilgiler olup bunun üzerine en ufak bir bilgi eklenmemiştir. Ondan önce hiçbir tabip kanın akciğer ve kalb arasındaki dolaşımı hakkında onun verdiği bilgilerden haberdar olmayıp veya bu konuda çok sınırlı bilgilerle bazı tabibler söz etmişse bile çok eksik ve hatta yanlış bilgiler vermek suretiyle söz etmişlerdir. Ancak çok acı ve ilim adına utanılacak bir husus olarak İspanyol Tıb bilgini Miguel Serveto (ö.1553) ve onun izleyicileri Realdo Colombo (ö.1559), Andreas Vesalius (1564) ve Andrea Cesalpino (1603) küçük kan dolaşımı hakkındaki bilgileri İbnü'n-Nefis'in bu eserinin Latince tercümesinden alarak küçük kan dolaşımının ilk kâşifi olduklarını iddia etmiş ve yaklaşık üç yüz yıl önce bunu bulan Müslüman tabip İbnü'n-Nefis'ten aldıklarını gizleyerek kendilerine mal etmişlerdir. Ama bugün bir çok ilim adamı Küçük kan dolaşımının ilk bulucusunun İbnü'n-Nefis olduğunu delilleriyle ispatlamaktadır. O. Temkin, G. Weit ve Joseph Schacht gibi ilim adamları bunu yıllardan beri anlatmaktadırlar. Ama çok acı bir gerçektir ki hala bugüne kadar bir çok Anatomi hocası Serveto'nun küçük kan dolaşımının kâşifi olduğunu tıp fakültelerindeki derslerinde öğrencilerine anlatmaktadırlar. Daha acı bir husus ise bugün bir çok tıp fakültesi deontoloji derslerinde küçük kan dolaşımının ilk bulucusunun Serveto olduğu anlatılmaktadır. Serveto bu konudaki bilgilerini aktarırken kendisinden yaklaşık üç yüz yıl önce bu alanda keşifte bulunmuş olan İbnü'n-Nefis'ten hiç söz etmeden bu bilgileri kendisine mal etmiştir. On yedinci yüz yıl İngiliz tabiplerinden William Harvey (ö.1658) de 1628 yılında büyük kan dolaşımını konu alan eserini yayınlayarak bu alanda önemli bir buluş ortaya koyduğu kabul edilir. Ancak Harvey bu önemli buluşunu İbnü'n-Nefis'e borçludur. Zira İbnü'n-Nefis aynı bilgileri üç asır önce eserinde kaydetmiş Harvey ise bunları esas alıp küçük kan dolaşımından sonra büyük kan dolaşımı ile ilgili bilgileri ortaya koymuştur. Dolayısıyla Harvey'in üstadı İbnü'n-Nefis'tir. Bu bilgiler Serveto ve Harvey'in buluşlarından yaklaşık yüz yıl önce İbnü'n-Nefis'in Latince'ye çevrilen eserinde bulunduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Avrupalı tabip Servato bu bilgilerini büyük bir ihtimalle İbnü'n-Nefis'in eserinin Latince çevirisinden almış ve bu alıntının kaynağını belirtmeden kendisinin buluşu olarak ilim dünyasına sunmuştur. Ama bugün artık ondan çok önceleri bu bilgilerin İslâm dünyasında ortaya konduğu ve bilindiği çok açık bir gerçek olarak ortadadır. İbnü'n-Nefis'in bu buluşları üzerinde bir çok çalışma yapılmış bulunmaktadır.

Bazı bâtılı ilim adamları ve tıp tarihçileri İbnü'n-Nefis'in bu buluşu zaman içinde unutulmuş Servetos ve ondan sonra W.Harvey onun yazdıklarından habersiz olarak kendi gayret ve çalışmalarıyla bunu tespit ettiklerini iddia etmektedirler. Halbuki bunu nakzeden iki husus göze çarpmaktadır. Birincisi yukarıda ifade ettiğimiz gibi İbnü'n-Nefis'in eseri 1547 yılında Andreas Alpagus tarafından Latince'ye tercüme edilmiş olduğu hususudur. Bu çeviri de Servetos'un yazdıklarından altı, Colombo'nun yazdıklarından da sekiz yıl önce Venedik'te neşredilmiş ve bütün batı dünyasına yayılmıştı. Servetos ve Colombo'nun yazdıklarının yanı sıra İbnü'n-Nefis'in buluşunu da aynı şekilde bilen W.Harvey ise bundan mutlak surette yararlanmıştır. Üzerinden üç asır geçmesine rağmen üç ayrı telif ve buluşun harfiyen birbirine uyması ne kadar bir rastlantı olabilir. Hiç mi birbirinden farklı cümleler ve yaklaşımlar sergilemediler. Bu kadar bir rastlantı mümkün müdür?

İkincisi başta Paris Halk kütüphanesinde olmak üzere bir çok Avrupa kütüphanesinde İbnü'n-Nefis'in bu eserinin Arapça yazmalarına rastlamaktayız. Bu da eserin batıya çoktan intikal ettiğini ve bu nüshalarda açık olarak küçük kan dolaşımı hakkında bilgi ihtiva ettiğini göstermektedir.

Bütün batı dünyası hatta bütün insanlık İbnü'n-Nefis'in buluşlarından ve eserlerinden yararlanmıştır. Şerhu Teşrihi'l-kanun ilk defa İtalyan profesör Andreas Alpagus tarafından Venedik'te 1515 yılında Padua'da Latince'ye tercüme edilmiş ve bu tercüme bâtılı tabiplerle İbnü'n-Nefis arasında tam bir irtibat zinciri olmuştur. Bu eserin 1547 yılında Venedik'te tekrar yayınlandığı bilinmektedir. Bu çevirinin de İngiliz tabip William Harvey tarafından kullanıldığı kesin olarak bilinmektedir. Zira bu tabibin eserinde ele aldığı bu konuyu anlatırken iki karıncık arasında bir geçidin bulunmadığını alenen söylemesi aynen İbnü'n-Nefis'in ifadelerinin bir yansıması ve hatta bir tercümesi olduğu açıkça görülmektedir. Zaten bu bilgi de Harvey için önemli bir çıkış noktası olmuştur.

Bu bilgiler İslâm dünyasında ortaya konan çalışmaların bir yansıması olduğu gayet açıktır. Gerek Endülüs yoluyla 1553 yılında Servetos'un yararlanacağı bilgiler gerekse 1547 yılında Venedik'te yapılan çeviri bu bilgilerin batıya aktığını göstermektedir. Diğer bir husus da Sicilya ve Güney İtalya'da İslâm yönetiminin sürdüğü ve daha sonra da Normandiyalıların özellikle II. Frederich zamanında Arapça'dan Latince'ye yapılan çeviriler Avrupa rönesans hareketinin temelini oluşturduğu hususudur.

İbnü'n-Nefis'in bu eseri Mısırlı tabip Muhyiddin et-Tâtâvî tarafından "Der lungenkreislauf nach el-Koraschi-el-Kuraşî'nin küçük kan dolaşım (adıyla metin tenkidi ile birlikte doktora tezi olarak Almanya Freiburg Tıp Fakültesinde 1924 yılında hazırlamıştır. Poul Ğalyunci'nin ifadesine göre Almanya Tıp Tarihi Enstitüsü müdürü Prof.Dr. Diepgen, Muhyiddin et-Tâtâvî'nin bu doktora çalışmasının daktilo ile yazılmış bir nüshasını Max -Meyerhof'a göndermiş ve İbnü'n-Nefis'in küçük kan dolaşımını bulduğu hakkındaki bilgiyi ihtiva eden doktora çalışmasından haberdar etmek istemişti. Gerçekten bâtılı bazı ilim adamları İbnü'n-Nefis'in bu ilmi keşfini ilk tesbit eden Muhyiddein et-Tâtâvî'den çalmak ve kendilerine mal etmek istemişlerdir. Ancak bunu da yine engelleyen yine bâtılı ilim adamlarından bazıları olmuştur. L.Binet-A.Harbin, Max Meyerhof'un çalışmalarından söz ederek bu konuda kendileri de Muhyiddin et-Tatâvî'nin çalışmasından bahsetmeksizin bunu kendilerine mal etmek istemişlerdi. Fakat J. Wiet 1956 yılında bütün bu metin ve çalışmalar hakkında gerekli bilgileri toplayarak gerek Meyerhof'un yaptığı tercümeleri gerek Binet ve Harbin'nin dayandıklarını söyledikleri ve Arapça'dan Fransızcaya bir Fas'lı edibe yaptırdıkları çevirileri karşılaştırarak meseleyi açığa kavuşturmuştur.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN