Arama

Yediden yetmişe Orhan Veli ve bestelenen şiirleri

Yaşamını şiirine olmazsa şiirini yaşamına uydurmaya çalışmış, şiire kasket giydiren şair Orhan Veli’nin okuyucu kitlesinin bir hayli geniş olduğu bilinir.  Yediden yetmişe her kesime hitap edebilen şair, neredeyse bütün şiirlerinde görülen çocuksu söylemini hiçbir zaman terk etmedi ve şiirimize lezzetli bir zekâ örneği bıraktı. Bu değerli şairimizi doğumunun 104’üncü yılında çocuksu dizeleri ve bestelenen şiirleriyle birlikte anıyoruz.

Yediden yetmişe Orhan Veli ve bestelenen şiirleri
Yayınlanma Tarihi: 13.4.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 13.04.2018 16:06

Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te, klarnet ustası Mehmet Veli Kanık ile Fatma Nigar Hanım'ın ilk çocukları olarak, İstanbul Beykoz'da dünyaya geldi. Çocukluk yıllarını İstanbul'da geçiren şair, eğitim hayatına 1921'de Akaretler'de bulunan Anafartalar İlkokulu'nun ana sınıfında başladı ve sonra Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmına geçti. Kanık, 1925'te babasının Cumhurbaşkanlığı Bando Şefliği'ne tayini nedeniyle, ailesiyle birlikte Ankara'ya taşındı. Burada ise Gazi İlkokulu'na giden Kanık, bu yaşlarda edebiyata ilgi duymaya başladı ve Kanık'ın ilgisini ilk olarak öğretmeni Sedat Bey fark etti.

CERRAHPAŞA'DA VEFAT ETTİ, AŞİYAN MEZARLIĞI'NA DEFNEDİLDİ

İlk şiirlerinde Mehmet Ali Sel imzasını kullanan ve aşk, özlem, çocukluk anıları gibi temaları ele alan Kanık, 1933'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne kaydoldu. Daha sonraki yıllarda buradaki öğrenimini yarıda bırakan usta şair, 1935'te bir süre yardımcı öğretmen olarak çalıştı. 1936-1942 yılları arasında, PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosu'nda memurluk yapan Kanık, 1942'de Gelibolu'nun Kavak köyünde piyade yedek subayı olarak askerlik görevini yerine getirdi. Terhis olduktan sonra 1944'te Ankara'ya dönen Kanık, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'nda memur olarak kısa bir süre çalıştı. Bu görevi sırasında "MEB Dünya Edebiyatlarından Tercümeler" serisinde Fransızcadan çeviriler yaptı. Daha sonra dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer'in yönetimine uyum sağlayamayarak 1947'de memurluktan istifa etti.

Sonraki yıllarda geçimini yazarlık ve çevirmenlik yaparak sağlayan Orhan Veli Kanık, "İnsan", "Ses", "Gençlik", "Küllük", "İnkılapçı Gençlik", "Demet", "İşte ve Aile" gibi dönemin popüler kültür sanat dergilerinde manzume ve düz yazılar kaleme aldı. Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde, 1947'de yarı siyasal değinmeler ve eleştiriler de kaleme alan Kanık, 1 Ocak 1949'da Ankara'da "Yaprak" dergisini 28 sayı boyunca çıkardı. Kanık, 1948'de ise bir süre, "Ulus" gazetesinde, "Yolcu Notları" başlığı altında makaleler yazdı.

Orhan Veli Kanık, geçirdiği beyin kanaması sebebiyle 14 Kasım 1950'de Cerrahpaşa Hastanesi'nde vefat etti ve Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi.

GİDERAYAK

"Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığında hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icat ettik,
Avunamadık
Yoksa biz…
Bu dünyadan değil miydik?"

YENİLİKÇİ FİKİRLERİN İLK SAVUNUCULARINDAN

Türk edebiyatı tarihinde yenilikçi fikirlerin ilk savunucularından biri olan Kanık, şiirin ölçü, uyak gibi kalıplardan ve kurallardan bağımsızlaşarak yazılabileceğini savundu. Yazı ve şiirlerinde hicivsel bir üslupla mizah ögelerinden yararlanan Kanık, sürekli olarak kendini ve kalemini geliştirmeye çalıştı. Kanık, eserlerinde ağır sanat ifadeleri, kalıplaşmış benzetmeler yerine, daha basit ve yalın olan halk dili kullanmayı benimsedi.

Çocuk hikâyeleri yazan La Fontaine ile Nasreddin Hoca öykülerini, şiirsel forma dönüştüren Kanık'ın önemli eserlerinden bazıları İngilizce, Fransızca, Rusça ve Yunanca gibi dillere çevrildi. Şiirlerinde özellikle İstanbul'a olan hayranlığını dile getiren Kanık'ın Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday'la birlikte çıkardığı "Garip", daha sonra sadece yalnız kendi şiirlerinin yer aldığı, 1945'te yayımlanan "Garip"in yanı sıra "Vazgeçemediğim", "Destan Gibi", "Yenisi" ve "Karşı" adlı şiir kitapları yayınlandı.

Düzyazı, eleştiri ve hikayeler de yazan usta şairin, aralarında "Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı", "La Fontaine'in Masalları", "Scapin'in Dolapları" ve "Fransız Şiiri Antolojisi" olmak üzere toplam 12 çeviri kitabı bulunuyor.

ANLATAMIYORUM

"Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum."

ORHAN VELİ'NİN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKSU SÖYLEM

Orhan Veli, yaşamını şiirine olmazsa şiirini yaşamına uydurmaya çalışmış bir şairdi. Edebiyat dünyasında kendine has üslubuyla dikkat çeken Orhan Veli, arkadaşı Muvaffak Sami Onat'a gönderdiği mektuplarından birinde yaşamını; "20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. Çok âşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim" şeklinde özetlemişti.

Garip hareketi, teşbih, kafiye, redif, aruz ve şairaneliği reddetmektedir. Bu reddedişte özellikle Orhan Veli'nin imdadına çocuksu söylem yetişmiştir.Onun şiirlerinde çocuk saflığı, korku/suzluk, çelişki, şaşkınlık, yalnızlık, acıma/sızlık, utanma/ma, aldatma, doğallık, hazırcevaplık ve düz mantık hepsi mevcuttu. Bir yetişkinin kolay kolay söyleyemeyeceğini bir çocuğun ağzıyla rahatça söyle(t)mişti.

O, bilinçli olarak çocuksu söylemi seçmiştir. Orhan Veli'nin şiirlerindeki çocuksu söylem, Nasrettin Hoca'nın ritmik zekâsı ve hazır cevaplığı ile Keloğlan'ın saf ve sebatkâr tavrının yanında biraz da Yaradan'a sığınma anlayışını içerir. Orhan Veli, "Nasrettin Hoca Hikâyeleri" adını taşıyan eserinde; Hoca'nın fıkralarını şiire aktarmıştır. Bu fıkralarda; Nasrettin Hoca, olay ve durumlar karşısında çoğunlukla düz mantıkla hareket eder. Daha doğrusu Hoca, neredeyse bütün fıkralarında bu mantığın kısa süreli çarpıcılığı ve haklılığını kullanmaktadır. Orhan Veli de bunu başarıyla şiire aktarmaktadır.

GÜN OLUR

"Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!…
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi…"

ÇOCUK EDEBİYATINA BAKIŞ AÇISI

Çocuk ve çocukluğa eserlerinde yoğun olarak yer veren Orhan Veli'nin Çocuk edebiyatına bakış açısı La Fontaine'den çevirdiği fablların başına koyduğu ön sözde yer alır:

"Bu kitapta okuyacağınız şiirleri gerçi sizler için tercüme ettim. Ama hiçbir zaman onları çocukça bulmadım. Zaten sizi de küçük görmüyorum. Güzel şeyleri siz de büyükler kadar anlar, büyükler kadar seversiniz. Elbette, yaşınız ilerledikçe bilginiz de artacaktır. Ama bu, bilginiz artıncaya kadar kötü şeyler, basit şeyler okuyacaksınız demek değildir. Bilginizin, anlayışınızın artması, zevkinizin incelmesi ancak büyük eserler, kıymetli eserler okumakla olur." Garip şiirinde görülen çocukluk teminin kullanımı, daha önce Sürrealistlerde de görülmektedir. "Sürrealistlerde dikkati çeken başka bir husus, çocukluğa dönüş, çocukluk dönemine özlemdir. Zira çocukluk, insan hayatının en hür, en serbest, en gerçekçi dönemidir" (Çetişli; 2014, 152).

Orhan Veli, çocukluğa özlem duymak ve çocukluğa dönüşü arzulamaktan çok, onu kullanır. Hiç çocuğu olmadığı halde şiire yeni bir bakış açısı kazandırır ve şiirlerinde çocuksu ifadeler kullanır. Tereyağı, Harbe Giden, Ağaç, Kuş ve Bulut, Ağacım, Rüya, Robenson, Gemilerim, Gözlerim ve Fena Çocuk adlı şiirlerde çocuk ve çocuksuluk çok belirgin olarak görülür. Bir şiirinde hayatı anlatırken evin köpeğinden, kedisinden ve kızından bahseder. Samimi ifadeler kullanmış olması dikkati çeker. Orhan Veli'nin şiirlerinde kullandığı çocuksu söylem, gerçeği hınzırca ifade etmektedir.

HAYAT BÖYLE ZATEN

Bir evin bir köpeği vardı:
Kıvır kıvırdı
Adı Çinçon'du, öldü.
Bir de kedisi vardı: Maviş,
Kayboldu.
Evin kızı gelin oldu,
Daha böyle acı, tatlı
Neler oldu bir yıl içinde!
Oldu ya, olanların hepsi böyle...
Hayat böyle zaten!..
(Bütün Şiirleri, 201)

Onun şiirlerinde kullanılan çocuksu söylem, benzetimleri güçlü kılmıştır. Çocuklardaki hayal dünyasının genişliği, şiirlerde kendi söylemleriyle yer alması anlamı güçlendirmiştir. Bu şiirlerdeki hayal inceliği ve derinliği sağlayan en önemli yönün kullanılan çocuksu söylem olduğu görülmektedir. Garip hareketi ve Orhan Veli'nin şiirlerindeki büyüklerin/yetişkinlerin kurduğu dünyanın, çocuklar ve sanatçılar tarafından yetersizliği vurgulanmaktadır. Orhan Veli, cesur bir sanatçı olmasına rağmen yaşadığı, duyduğu, bildiği gerçeklerden zaman zaman korkmuş, kaçmış veya kaçmaya çalışmıştır. Bu kaçışında mizaha, ironiye, şakaya ve espriye sıkça başvurmuştur. Onun en büyük ve en belirgin kaçışı ise çocuksu söylemi kullanmasıdır. Daha doğrusu bu kaçışta çocuksu söyleme sığınmasıdır. Orhan Veli'nin şiirinde en çok dikkati çeken husus, hemen hemen her şiirinde görülen çocuksu söylemin çok başarılı bir şekilde kullanılmış olmasıdır. (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi- Orhan Veli'nin şiirlerinde çocuksu söylem)

ONA AİT OLDUĞUNU BİLMEDİĞİMİZ ŞARKILAR!

GÜFTE: ORHAN VELİ

Garip Akımı'nın kurucusu olarak tanıdığımız şairin sevilen şiirleri geçtiğimiz yıllarda müzikle de birleşerek, birçok sanatçının sesiyle buluştu. Orhan Veli'nin melodileri dillere dolanan bestelenmiş şiirlerini sizlerle buluşturuyoruz.

İSTANBUL'U DİNLİYORUM


(Seslendiren: Cem Karaca)
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalı Çarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.

BEDAVA


(Beste & Seslendiren: Özdemir Erdoğan)
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

MACERA


(Beste & Seslendiren: Ahmet Kaya)
Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.

Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
Kuyruğu ebemkuşağı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.

Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanların içine,
İnsanları gördüm.

Ne yardan geçerim, ne serden;
Ne denizden, ne gökyüzünden ama…
Bırakmıyor son gördüğüm,
Bırakmıyor geçim derdi.

Oymuş, diyorum, zavallı şairin
Görüp göreceği.

ANLATAMIYORUM

(Beste: Onno Tunç – Seslendiren: Hümeyra)
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

HÜRRİYETE DOĞRU


(Beste: Nadir Göktürk – Seslendiren: Ezginin Günlüğü)
Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
Heeeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.

GÜN OLUR

(Beste & Seslendiren: Zülfü Livaneli)
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!…
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi…

PİRELİ ŞİİR

(Beste & Seslendiren: Timur Selçuk)
Bu ne acaip bilmece!
Ne gündüz biter, ne gece.
Kime söyleriz derdimizi;
Ne hekim anlar, ne hoca.

Kimi işinde gücünde,
Kiminin donu yok kıçında.
Ağız var, burun var, kulak var;
Ama hepsi başka biçimde.

Kimi peygambere inanır;
Kimi saat köstek donanır;
Kimi kâtip olur, yazı yazar;
Kimi sokaklarda dilenir.

Bu düzen böyle mi gidecek?
Pireler filleri yutacak;
Yedi nüfuslu haneye
Üç buçuk tayın yetecek?

Karışık bir iş vesselâm.
Deli dolu yazar kalem.
Yazdığı da ne? Bir sürü
İpe sapa gelmez kelâm

PAZAR AKŞAMLARI


(Beste: Müjdat Akgün – Seslendiren: Alpay)
Şimdi kılıksızım, fakat
Borçlarımı ödedikten sonra
İhtimal bir kat da yeni esvabım olacak
Ve ihtimal sen
Yine beni sevmeyeceksin.
Bununla beraber pazar akşamları
Sizin mahalleden geçerken,
Süslenmiş olarak,
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim?

AYRILIŞ


(Müzik: Nadir Göktürk – Seslendiren: Ezginin Günlüğü)
Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.

DEDİKODU


(Beste: Sezen Aksu – Seslendiren: Levent Yüksel)
Kim söylemiş beni
Süheylâ'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksekkaldırımda, güpegündüz?
Melâhat'i almışım da sonra
Alemdara gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.

Ya o, Muallâ'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi?

BİRDENBİRE

(Müzik: Murat Özyüksel – Seslendiren: Işığın Yansıması)
Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar…
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.

Fikriyat

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN