Arama

  • Anasayfa
  • Dünya
  • Doğu Asya'da ABD liderliğindeki güvenlik ittifakının geleceği

Doğu Asya'da ABD liderliğindeki güvenlik ittifakının geleceği

Son füze testleriyle Kuzey Kore'nin artık düşmanlarının topraklarının büyük bir bölümünü, Eylül 2016'da denediğinden 10 kat güçlü görünen bir bombayla yok etme kapasitesine sahip olduğu anlaşılıyor.

Doğu Asya’da ABD liderliğindeki güvenlik ittifakının geleceği
Yayınlanma Tarihi: 7.9.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 07.09.2017 17:51

3 Eylül Pazar günü, Pyongyang rejimi, nükleer silah yeteneği kazanma çabalarının bir parçası olarak ilk hidrojen bombasını test etti. Temmuz ayında gerçekleştirdiği kıtalar arası iki füze testi ve ardından geçen Ağustos sonunda Japonya'nın üzerinden gerçekleştirdiği füze testi, Kuzey Kore artık düşmanlarının topraklarının büyük bir bölümünü, Eylül 2016'da denediğinden 10 kat güçlü görünen bir bombayla yok etme kapasitesine sahip olduğu için bütün dünyadan büyük tepki aldı.

Bu teste gösterilen bütün öfke ve güçlü protestolar bir yana, esas mesele, ABD'nin, müttefikleri Japonya ve Güney Kore'yle Pyongyang rejimi karşısında tam bir uyum içinde olup olmamasıymış gibi görünüyor. Dikkat çeken nokta, ABD Savunma Bakanı Jim Mattis'in, bu üç ülke arasındaki güçlü güvenlik bağlarını net bir şekilde vurgulamış olması. Mattis ABD topraklarına, askeri üslerine veya ABD'nin Doğu Asya'daki müttefiklerine saldırması durumunda, Kuzey Kore'nin bunun karşılığını çok şiddetli bir şekilde göreceğini açıkça belirtti. Mattis'in bu açıklaması, ABD'nin müttefiklerinin, süpergücün Doğu Asya'nın güvenliğine hâlâ bağlı olup olmadığına dair kaygılarını kısmen gidermiş görünüyor.

Yine de Donald Trump'ın en son krizi ele alma biçimi, ABD'nin bağlılık derecesine dair şüphelerin sürdüğünü gösteriyor. Kuzey Kore'nin hidrojen bombası denemesinden hemen önce Trump, ABD ve Güney Kore arasındaki serbest ticaret anlaşmasıyla ilgili rahatsızlığını dile getirmiş, bunun sebebi olarak ise bu anlaşmanın Güney Kore'nin çıkarlarına ABD çıkarlarından daha çok hizmet ettiğine kani olması şeklinde ifade etmişti.

Trump'a göre Güney Kore bir yandan ABD'ye karşı korumacı ticaret önlemleri alırken diğer yandan pazarlarını (onlarca yıldır cari olan dünya ekonomik düzenini muhafaza etme adına) Güney Kore ürünlerine daha fazla açması için ABD yönetimini zorluyor.

Trump'ın Güney Kore'yle ilgili hissettiği rahatsızlığın bir diğer sebebi, Güney Kore'nin yeni Cumhurbaşkanı Moon Jae-in'in Pyongyang rejimine karşı sergilediği yaklaşım: Güney Kore, Kuzey Kore'nin nükleer krizine karşı daha liberal ve diplomatik bir çözüm bulunmasını sağlamak istiyor. "Güneş ışığı diplomasisinin" faziletlerine inanan ve anlaşmazlığa yönelik herhangi bir askeri çözümün, ülkesini Pyongyang rejiminin elinde fiziksel yıkıma açık hale getireceği gerçeğini teslim eden Cumhurbaşkanı Moon, barışçıl bir çözüm yolu bulmak için büyük çaba gösteriyor.

İKİLEM

Güney Kore'nin yaşadığı başlıca ikilem, Kore Savaşı'ndan bu yana güvenliğinin koruyucusu olan ABD ile ana ticaret ortağı olan Çin'le arasındaki doğru dengeyi sağlamak. Çin, Seul rejiminin THAAD sisteminin (Terminal Yüksek İrtifalı Alan Savunma Sistemi) kendi toprağında konuşlandırmasını istemiyor. Çünkü bu sistemin, Çin'in ABD karşısındaki nükleer caydırma kabiliyetini 'sulandırmasından' korkuyor.

Senelik askeri tatbikatlara ABD ile birlikte ev sahipliği yaparak son zamanlarda Amerika'nın şahince tavrına daha çok yaklaşmasına ve son gerçekleştirilen hidrojen bombası testine bir takım askeri eylemlerde bulunarak ve Kim rejimine karşı daha kavgacı bir dille cevap vermesine rağmen, Güney Kore hükumetinin önceliği hâlâ yarımadadaki mevcut istikrarın, krizin diplomatik yollardan hafifletilmesine katkıda bulunarak muhafaza edilmesini sağlamaktan yana.

Başkan Trump Güney Kore'yi ABD'nin güvenlik taahhütlerinden bir "beleşçi gibi" istifade etmekle suçladığı ve iki ülke arasındaki serbest ticaret anlaşmasının mantığını her sorguladığında, Güney Korelilerin arasındaki Amerikan karşıtlığının artmasına sebep oluyor.

Japonya'nın güvenlik anlayışının Shinzo Abe'nin başbakanlığında son birkaç senedir sivil-pasifist bir yaklaşımdan daha askeri-şahince bir karaktere evriliyor olmasından dolayı Seul'ün Tokyo'yla da arası açık.

Hem Japonya'nın hem de Güney Kore'nin kendilerini Batılı uluslararası topluluğunun meşru birer üyesi olarak görmelerine, savaş sonrası liberal dünya düzenini kendi ulusal çıkarlarının lehinde değerlendirmelerine ve ABD'yle onlarca senelik güvenlik ilişkisinin bir parçası olarak çok sayıda Amerikan askerine ve askeri tesislerine ev sahipliği yapmalarına rağmen, Güney Kore halkının ve siyasetçilerinin büyük bir bölümü, Kore yarımadasının senelerce Japon işgalinde kalmış olmasından ve İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Japon mezaliminden dolayı hâlâ kızgınlar.

Özellikle Japonya'nın gayretleriyle son zamanlarda iki ülke arasında ilişkileri düzeltmeye yönelik bir takım girişimler oldu. Fakat Japonya'nın sahip olduğu -doğrudan bir güvenlik tehdidi değilse bile- "potansiyel zorba" imajı, Güney Kore'de canlılığını hâlâ muhafaza ediyor. Tokyo'nun Kuzey Kore'nin nükleer silah ve balistik füze denemelerine askeri bir karşılık vermesinden ve artık ABD'nin nükleer korumasına bel bağlayamayacağı endişesiyle kendi nükleer caydırıcılık potansiyelini geliştirme kararı almasından Seul hiç memnun olmayacaktır.

BÖLÜNMÜŞ İTTİFAKLAR

ABD, Japonya ve Güney Kore arasındaki güvenlik ittifakının karmaşıklığı göz önüne alındığında, Kim Jong-un rejiminin mütemadiyen nükleer silah ve balistik füze denemesi gerçekleştirmesinin arkasındaki niyetin ne olduğunu tahmin etmek güç değil: Washington, Tokyo ve Seul'ün arasını açmaya çalışarak ittifakın sınırlarını test etmek.

Trump yönetiminin, özellikle de son hidrojen bombası denemesinden sonra Kuzey Kore'yi nokta vuruş saldırılarla cezalandırma ihtimalinin giderek artıyor olması, sadece Japonya ve Güney Kore'yle ilişkilerinde çatlaklara sebebiyet vermiyor, aynı zamanda ABD ve Çin arasındaki gerginliği de artırıyor. Bu durum potansiyel olarak, ünlü Amerikalı akademisyen Graham Allison'ın Çin-ABD ilişkilerinin geleceğiyle ilgili en son kitabında uzun uzadıya anlattığı o meşhur 'Thukididis'in Tuzağı'na dönüşebilir.

Rusya'ya ek olarak Çin de son hidrojen bombası denemesini şiddetle kınamasına ve Ağustos ayının ilk haftasında Pyongyang'a çok daha sert ambargolar dayatma konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin diğer üyeleriyle birlikte hareket etmesine rağmen Pekin, Trump yönetiminin krize bir çözüm bulmak için Çin'in üstündeki baskıyı artırmasından ve Kuzey Kore'yi daha da tecrit edebilmek adına Çin'in ekonomik ve stratejik çıkarlarını tehlikeye atmasından memnuniyet duymuyor.

Kuzey Kore'deki herhangi bir rejim değişikliği, milyonlarca Kuzey Korelinin Çin'e akışı, Kore yarımadasının Güney Kore'nin liderliği altında birleşmesi, Güney Kore ve Japonya'nın nükleer kapasite edinmesi, THAAD'ın Güney Kore topraklarında konuşlandırılması ve ABD'nin Doğu Asya'daki güvenlik konusundaki üstünlüğünün daha da kuvvetlenmesi, Çin liderliği nezdinde son derece menfur ihtimaller.

Ancak Çinliler diğer yandan, Kuzey Kore rejiminin nükleer silah ve balistik füze kapasitelerini daha da geliştirmesi ve bunları kısa aralıklarla mütemadiyen test etmesi önlenmedikçe, ufukta korkutucu bir ihtimal olarak askeri çözümün durduğunun da farkında.

Trump yönetimi Kuzey Kore'yi vuracak olursa sadece askeri tesisleri hedef alacak. Ancak böyle bir hamlenin nereye varacağını ve -gerçekleşmemesi için herkesin dua etmesi gereken bir kabus senaryosu olan- ABD ve Çin arasında bir askeri çatışmaya sebep olup olmayacağını hiç kimse bilemez.

[Doktora derecesini Bilkent Üniversitesi'nden alan Tarık Oğuzlu, Antalya Bilim Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü olarak görev yapmaktadır]

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN