Arama

Nur ve Feraset: Varlık ve Bilgi

Nur ve Feraset:  Varlık ve Bilgi
Yayınlanma Tarihi: 17.6.2022 14:53:02 Güncelleme Tarihi: 17.06.2022 14:52
Sesli dinlemek için tıklayınız.

'Allah göklerin ve yerin nurudur.' (Nur, 35)

Kuran-ı Kerim'de müstakil bir ayetin geniş bir literatür ortaya çıkartabileceğinin örneklerinden birisi 'Allah göklerin ve yerin nurudur' ayet-i kerimesi olabilir. Ayet-i kerime başta kadim İran düşüncesi olmak üzere, Doğu'dan Batı'ya bir çok kadim gelenekte varlığı ve yaratılışı açıklama sadedinde ortaya çıkan karşıt kavramlarla tanışan Müslümanların varlık telakkilerini şekillendirmede önemli bir referans noktası teşkil etmiştir. İlk başta Müslümanların basit ve görülebilir bir dünya anlayışıyla sınırlı evren telakkileri, farklı gelenekleri tanımakla daha sofistike bir vaziyet almış, İran düşüncesi ve Grek mirasıyla karşılaşmanın ardından karmaşık yaratılış teorileri ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu meyanda onlar bir çok kavram tanımış, özellikle İran kaynaklı zıt kavramları bazen reddetmek bazen de düşüncelerini açıklamak için yorumlamışlardı.

Zıt kavramlarla metafizik yapmak zordur. Bu itibarla varlık ve yokluk, ışık ve karanlık gibi birbirinin zıddı kabul edilebilecek kavramların ilişkisinin ne olduğu, bunların birbirini anlamaya ne ölçüde katkı sağlayabileceği meselesi izahı güç konular arasındadır. Karşıtlıklar edebi anlatım tarzı olarak cazip olsalar bile metafizik muhtevadan yoksun kalırlar. Karşıtlıklara düşkün bir zihin nadiren metafizik ilgi sahibi olabilir.

Haddi zatında bütün zıt kavramların ilişkisinde bu durum ortaya çıkar. Mesela bir an için ışığı anladığımızı var saysak, karanlığın ne olduğunu hiçbir zaman tespit edemeyiz. Karanlık hakkında söylenebilecek olan şey, tıpkı -varlık-yokluk ilişkisindeki gibi, ışığın olmayışı ile sınırlı kalacaktır. Fakat bir şey ötekinin olmayışı ise o zaman ondan söz etmeye gerek yoktur ki? Işık hakkında konuşmak ise mutlaka bir totolojiye düşürür zihnimizi: ışık vardır veya varlık vardır demekten öte bir imkanımız yoktur. Böyle bir çelişkiye düşmemek için baş vurabileceğimiz yegane şey, izafi yokluk, izafi karanlık gibi henüz ışığın ulaşmamış olduğu yer, mertebe gibi ara durumlar olacaktır. O halde ışık ve ilgili kelimelerle bir konuyu açıklamak gerçekten güç, güç olduğu kadar da ya totolojiye veya e anlamsız konuşmaya bizi mahkum bırakacak bir şeydir. Hal böyle iken 'Allah göklerin ve yerin nurudur' denilince, neyi anlamak gerekir?

Öyle görünüyor ki burada ışık ile varlık, bilgi ile bilgisizlik - cehalet arasındaki ilişki varlığını korumuş olmalıdır. Fakat bu ilişkiler haddi zatında daha önce sözünü etiğimiz gibi ya bir tanımlamadan yoksun -karanlığın mesela- veya totolojik kalmak durumundadır-ışık hakkındaki durum! Yine de metafizik geleneğe başvurmadan başka çaremiz görünmüyor.

Metafizikçiler nur kelimesini üç anlamda kullanırlar: Birincisinde nur varlık anlamındadır. Bu itibarla nur ve türevleri varlık, var olmak anlamına gelirken 'Allah göklerin ve yerin nurudur' dediğimizde iki ihtimal ortaya çıkacaktır. Birincisi gökler ile yerin varlığı Allah'ın varlığıdır tarzında bir yorum olabilir. İkincisi ise bunların varlıkları Allah'tan gelir tarzında Tanrı ile alem arasında mesafe oluşturmayı esas alan yaklaşımdır. Her ikisi de dini gelenek dahilinde farklı yaklaşımların izlerini üzerinde taşır, her birinin kendisine göre takipçileri olagelmiş, her birisinden hareketle bir ahlak ve insan telakkisi şekillenmiştir. Birinci yorum kısmen vahdet-i vücuda mütemayil bir yorum sayılabilirken öteki yorum hemen bütün kelam ekollerinde kabul edilebilecek olandır. Bununla birlikte vahdet-i vücuda daha yakın gördüğümüz telakki de küçük bir tadile ihtiyaç duyar. O da ya gökler ve yer diye kabul edilen cisimler aleminin Tanrı'nın varlığının mazharı olması veya insanların gökler ve yer diye bölerek ayrıştırdığı -vehim- şeyin gerçekte Hakkın varlığı olacağıdır.

Öyle veya böyle meseleye varlık üzerinden bakınca, Tanrı ile alem ve gökler arasındaki ilişki bu zemin üzerinden tesis edilmiş olur. Tanrı göklerin ve yerin yaratıcısıdır veya gökler ve yer diye bildiğiniz şeyin varlığı Hakkın varlığıdır.

Nur kelimesinin ikinci anlamı ile bilgidir. Konevi 'nur kaşiftir' der. Kaşif olmak gerçekte hem bilmek ile hem varlığı izhar etmekle ilgili bir nitelemedir. Nur kaşiftir, yani görünmeyeni izhar eder, görünür hale getirir. Bu durumda Allah göklerde ve yerde olan her şeyi görünür kılmakla onların bilinmesini sağlamıştır. Bu durumda varlık-var etmek ile bilgi nurun iki temel sonucu ve lazımı haline gelir. Nur gökleri ve yeri görünür kılınca, onlar tanınır oldu, onlardaki varlığı izhar ettiler. Öyleyse Allah göklerin ve yerin nurudur dediğimizde, Allah göklerin ve yerin bilinmesinin sebebidir demek istiyoruz. Gökler ile yeri birleştirmek ve ikisini de Tanrı'nın mazharı kılmak, göklerin yüceltilmesi üzerine kurulu kadim inançların aşılması için önemlidir.

Nurun bilgi ile ilişkisi bir çok hadiste zikredilir. Hadislerde 'Allah'ım beni nur kıl, saçımı nur eyle' şeklinde dualar zikredilir. Nur ile bilmek arasındaki ilişki Hz. Peygamber'in 'hakikati olduğu hal üzere görmek' isteğiyle ilişkili olmalıdır. Binaenaleyh göklerin ve yerin nurunu görebilmek için gözün de nur olması gerekir bu da nurun üçüncü anlamıdır. Bu durumda gözdeki nur gözün cisimsel olarak sahip olduğu güçten bağımsız başka bir şey olacaktır. Göz ancak öyle bir nura sahipken 'göklerin ve yerin nurunu' idrak edebilir, gökler ile yeri Allah'ın mazharı olarak idrak edebilir. Başka bir anlatımla sonsuz bir boşluk şeklinde telakki edilen göklerin ve ötesinin gerçekte bir nur olduğunu ancak gözü nurlanan birisi idrak edebilir. Bir hadiste Hz. Peygamber 'Müminin ferasetinden sakının, o Allah'ın nuru ile bakar' denilir. Bu hadisi ayet-i kerime ile aynı kapsamda yorumladığımızda bir neticeye ulaşmak mümkündür: Allah göklerin ve yerin nurudur, bunu idrak edebilmek ise gözün maddi varlığının ötesindeki bir nur ile aleme ve varlığa bakmaya bağlıdır.

Ekrem Demirli

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN