Sınırlı dünyada sonsuzluğu idrak: Hamd, şükür ve dindarlık

Yayınlanma Tarihi: Şubat 07, 2020 19:43 Güncelleme Tarihi: Şubat 07, 2020 22:00
Sınırlı dünyada sonsuzluğu idrak: Hamd, şükür ve dindarlık

'Hamd alemlerin rabbine aittir.'

(Fatiha Suresi, 1)

'Açan-başlayan' sure hamdin Allah'a mahsus olduğunu belirten ayet-i kerimeyle başlar: Bir Müslüman için hamd Adem'in ilk yaratılışında nefesin ciğerlerine temas ettiğinde söylediği cümle iken (bu nedenle hapşırırken sürekli tekrar edilir) aynı zamanda cennete girerken söyleyeceğimiz son söz 'Hamd Allah'adır' olacaktır. Demek ki hayat hamd ile başladı, hamd ile bitecek; yaşamak bir hamdden son hamde bir yolculuktur. Fatiha başlangıç veya açılış/açan demektir. Bu itibarla el-Fatih açan ve yaratan anlamında Allah'ın bir ismi iken aynı zamanda feth yaratmayla eş anlamlı kelimelerdendir. Allah 'fetheder', yani eşyayı yokluktan varlığa açar, varlıkları açar ve onlardan başka şeyler meydana getirir. Allah dürülmüşü parçalar, yarar, onun içindekini izhar eder, sıkıntıları açar, kapıları kapatır yeni kapılar açar, düşüncelerimizi açar, gönlümüzü açar. Bütün bu eylemler fetih ile anlatılabilir. Allah kapıları açan anlamında müfettihü'l-ebvab'tır: bir müminin en tercih edebileceği dualardan birisi 'iftah lena' diye biten bir duadır: Rabbim! Bize hep hayırlı kapılar aç.

Başlangıcın bir teşekkür ve hamd vesilesi olması Allah insan-alem ilişkilerinde dinin perspektifini anlamada hayati öneme sahiptir. Ayet-i kerimede 'Lokman'a hikmeti öğretti ki Allah'a şükretsin' denilirken şükür/teşekkür ile hikmet arasında irtibat kurulur: İnsan varlığı olduğu hal üzere idrak ettiğinde teşekkür eder: varlık ve idrak, teşekkür sebebidir. Haddi zatında var olmak lütuf, var oluşu idrak de teşekkürle taçlanan bir ahlaki duruştur.

Bununla birlikte hamd ile şükür arasında kapsam farkı vardır: Her hamd şükür anlamına gelebilirken şükür hamd gibi kapsamlı ve geniş değildir. Hamd varoluşsal bir duruma şahitliktir: biz hayata, ölüme, kazanca, kaybetmeye, hastalığa, sağlığa, güce-zayıflığa kısaca her şeye ve her durumumuza hamd edebiliriz/etmeliyiz. Kısaca hamd etmek olanı biteni, kaybolanı ve gideni Allah'a bağlayabilmek demektir. Bir insan Allah'a hamd edebildiğinde varlıkta hiçbir şeyi ıskalamadan Allah'a bağlamış olur. Buna mukabil şükür özel durumlar ve özel hadiseler için yapılır. İkisi arasındaki fark insanın bulunduğu yer ve durumla ilgilidir. Bu bahiste iki güçlü delil vardır: Birincisi 'Şükrederseniz, hiç kuşkusuz, artırırız' mealindeki ayet-i kerimedir. Burada şükrün tanımı olmasa bile çerçevesi çizilmiştir: Biz artışını istediğimiz konularda şükrederiz; çünkü şükür artırır, ilke budur. Hamdin çerçevesi Hz. Peygamber'in hadis-i şerifince belirlenmiştir: 'Her durumda Allah'a hamd olsun.'

Her durumda Allah'a hamd ile değerli ve iyi bulunan hallere şükretmek arasında şekillenir mümin dindarlığı. Böylece hamd esaslı ve daha kurucu bir kavrama dönüşerek kelime-i tevhidin tezahürü haline gelir: 'Allah'tan başka ilah yoktur' demek yeterince açık ve mübin değildir; bundan dolayı her durumda Allah'a hamd ile kelime-i tevhidin istilzam ettiği neticeleri görmek gerekir.

İlk surenin şükür değil hamd ile başlaması gerçekçiliktir. Bu itibarla Fatiha suresinde kapsamlı anlatımlar yer alır: Hamd, Allah ve alemlerin rabbi! Bütün bu isimler ve terimler olabildiğince geniş anlamlara sahip mefhumlardır. Özellikle ilahi isimler teorisini geliştiren metafizikçi düşünürler Allah isminin tezatlı anlamlarına dikkatimizi çeker. Allah ismi hayattaki tezatlara kaynaklık eden isimdir. Haddi zatında hayatın tümüne bakarsak, iyi veya kötü, güzel veya çirkin şeklindeki tasniflerimiz insan merkezli varlık telakkisini gösterir. Bunların hepsinde insan kendi perspektifiyle ve durduğu yerden hareketle hayatı göründüğü halde idrak eder; olduğu hal üzere değil! Vakıa bizim iyi dediklerimiz beğenimize ve menfaatimize uygun olanlar iken kötü ve zararlı dediklerimiz kendi dünyamızla ilgilidir. Biz gerçekte varlık ve gerçeklik hakkında değil, varlığın bize bakan ciheti üzerinde konuşuruz, bize bakan dünyayı yorumlarız. Bu durumda her insanın varlık hakkındaki sözleri tecrübeleriyle sınırlanmış ve perdelenmiştir; çerçevenin dar veya geniş olması da onun nasibidir. Başka bir anlatımla insanın varlığı idrakinin önündeki en güçlü perde bizzat kendisi, kendi yaşadıkları, mağduriyetleri ve tecrübeleridir. Bu itibarla insanın kendisi kadar güçlü ve sürekli başka bir perde yoktur; perdenin en büyük sebebi ise kendimiz hakkındaki bilincimiz, bilincin dayanağı ise hafızamızdır. Bu nedenle sufiler 'varlığın gibi büyük günah yoktur' dediler. O zaman hamd etmek veya şükretmek, insanın bulunduğu –iyi ve kötü sarmalı- durumdan yüksek ve gerçek bir idrake doğru intikalle ilgilidir. Bu itibarla hamdin kapsamlılığı Allah ismiyle yakından ilgilidir. Allah ismi öteki isimler arasında başka bir mertebede durur: Allah'ı ilahi zat için söylenmiş genel isim sayarsak öteki isimler onun tefsiridir. Allah bütün isimlerdeki anlamların toplamı olarak kuşatıcı ve özel isimdir. Bunun için metafizikçi sufilerin kullandıkları tabir ism-i cami yani toplayıcı isimdir: Neyi topluyor veya neyi kendinde cemediyor? Hiç kuşkusu Allah ismi birbiriyle çelişen –en azından bizim hayatımızda- fiilleri kendinde toplar. Allah öldürür, diriltir, hidayet eder, dalalete düşürür, fayda verir zarar verir vs. Bütün bunlar insanın ve onun anlam dünyasında bölünen tek kaynaklı fiillerdir. Bölünme sebebiyle de Allah ismi bizim cihetimizden el-Mümit, el-Hay, ed-Dar, en-Nafi Hadi Nafi gibi tezatlı isimlerle tefsir edilir. Allah ismi bizdeki bölünmelerin ana kaynağı olarak her şeyin mutlak birliğini temsil eder. O zaman hamd Allah'adır demek, söz konusu tezatlı isimlerin anlamlarını doğru kavrayarak tevhide ulaşmak demektir.

'Alemlerin rabbi' ifadesinin zikredilmesi de kapsamlılıkla ilgilidir: Allah herhangi bir yerde veya alemde münhasır olmadan bütün alemlerin rabbi olarak kendini bize tanıtır. Gerçekte insan idrakinin varlığın 'tümünü' idraki mümkün değildir. Biz sınırlı bir dünyada ve sınırlı hadiseleri idrak ederiz, üstelik onları tefrik ederiz. Din ufkumuzu 'alemler' şeklinde genişletince, bulunduğumuz sınırlı dünyadan uzaklaşmak ahlaki bir vecibe oldu. Allah alemlerde ortaya çıkan her fiili, oluşu ve var olanı sahiplenir ve her şeyin sebebidir. Bunu idrak edebilmek gerçekte hamd etmek demek iken böyle bir hamdin gereği ise farklı şekillerde tecelli eder: bazen isteriz, bazen kaçarız, bazen sığınır, bazen ürkeriz, bazen korunuruz. Her durumda hep Allah'a doğru hareket eder, hep O'na şahitlik ederiz. Hamdin anlamı budur.

'Allah'ım! Senden sana sığınırım.'

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
>