Zekeriya Erdim
2.12.2025
Zekeriya Erdim
Hayatın ana unsuru sosyal sermaye
Tüm Yazıları

Hayatın ana unsuru sosyal sermaye

İnsanlar yaşadıkça yeni keşifler yapıyor; ilave farkındalıklar oluşturuyorlar. Bazan da unutulan değerleri yeniden hatırlayıp güncelleştirerek hayat denklemine dahil ediyorlar.

Modern zamanlarda fark edilen yahut hatırlanan temel değerlerden biri, "sosyal sermaye" anlayışı oldu. Bu konuda araştırmalar yapıldı, tezler-raporlar hazırlandı, kitaplar ve makaleler yazıldı; giderek bir uzmanlık alanı haline geldi.

Artık insan ve toplum hayatının bütün safhalarında ve süreçlerinde kullanılan "anahtar" bir kavram olduğunu görüyoruz. Uluslararası düzeydeki siyasi ve ekonomik kuruluşların gündemine girdiğini, yeni kalkınma yaklaşımlarına olmazsa olmaz bir unsur olarak dahil edildiğini biliyoruz.

Çünkü insanın kendisi, kabiliyeti, kapasitesi, tecrübesi, birikimi, imajı, itibarı ve tüm varlığı anlamına geliyor. Aile, akraba, dost, arkadaş, komşu, hemşehri, meslektaş çevresi içinde oluşan ilişki ve iletişim ağları; ana sermaye sayılıyor, tüm kazanımların altyapısı oluyor.

Bireylerin ve gurupların verimliliğine doğrudan yahut dolaylı olarak etki ediyorlar. Aralarında bulunan güçlü bağlar ve bağlantılar; çok yünlü faydaya aracı oluyor, avantaj haline geliyorlar. Hasılı şehirlerin, ülkelerin, toplumların, dünyanın gerçek zenginliği. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik alanlardaki başarının ve kalkınmanın temel dinamiği.

Ana fikri "sosyal iletişim ağlarının değerli bir servet olduğu". En önemli özelliği; "merkezinde ahlaki değerlerin, sevginin, saygının, iyi niyetin ve güven duygusunun bulunduğu".

Şüphesiz bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkan "kazanılmış değerler". İlişki ve iletişimde güvenin hakim unsur olmasından doğan sosyal kapasiteler.

Uzmanlar, farklı yönlerden ele alarak sosyal sermayenin türlerinden, çeşitlerinden söz ediyorlar. "Bağlayıcı, köprü kurucu, birleştirici, destekleyici, tamamlayıcı, dayanışmacı, ara bulucu, rekabetçi" gibi tasnifler yapıyorlar.

Her insan için içinde bulunduğu, ilişki ve iletişim halinde olduğu tüm çevreler birer sosyal sermayedir. Bu kimseler, yakından uzağa doğru; iyi günde de kötü günde de beraber olur, ihtiyaç halinde birbirine omuz verir.

Kamu, özel sektör, sivil toplum kadrolarının yahut çalışanlarının tamamı; sosyal sermaye tanımının içine girerler. Tüm işleri ve işleyişleri onlar aracılığıyla yaparlar, görürler, yürütürler.

Devletler ve toplumlar, özellikle genç nüfusa, sosyal sermaye gözüyle bakarlar. Çünkü aktif ve dinamik insan unsuru ile büyür, gelişir, güç kazanır, imkan oluşturur, yükselir, ilerler, kalkınırlar.

Annelerin, babaların en büyük servetleri, sermayeleri çocuklarıdır. Hayata dair hayallerin çoğu onlarla ilgilidir, yatırımların tamamı onlar için yapılır. Öğretmenlerin, öğretim üyelerinin sosyal sermayeleri öğrencileridir. Onlar, geleceğe uzanan hayat köprüleridir.

İmamların, müezzinlerin sosyal sermayesinin cemaatler olduğu malumdur. Ne kadar insanın gönlünü kazanırsa o kadar zengin olur. Esnafın, tüccarın sosyal sermayesi müşterileridir. Onları memnun etmek için ellerinden geleni yaparlar, çünkü velinimetleridir.

Spor kulüplerinin sosyal sermayesi taraftarlarıdır. Onların desteği ile hem para, hem itibar kazanılır. Medya ve sosyal medya mecralarının sosyal sermayesi takipçidir, izleyicidir. Ne kadar reytingi varsa o kadar reklam gelir.

Vakıfların, derneklerin, sendikaların sosyal sermayeleri üyeleri yahut mensuplarıdır. Gönül verip destek olanların sayısı kadar güçleri ve imkanları vardır. Siyaset kurumunun sosyal sermayesi üyedir, seçmendir. Sandık silahı, oy cephanesi, seçim kazanmak zaferidir.

Ordunun sosyal sermayesi; erinden generaline kadar, askeri ve subayıdır. Belirli bir yaşa kadar, siviller de ihtiyaç halinde göreve çağırılacak yedek asker sayılır.

Bizim kültürümüzde ve geleneğimizde okul arkadaşlığı, asker arkadaşlığı, hastane arkadaşlığı, hapishane arkadaşlığı, hac-umre arkadaşlığı gibi beraberlikler de sosyal sermaye tanımının içine girerler. Taraflar arasında kalıcı hukuk oluşur, birbirleriyle irtibatlarını devam ettirirler.

Ölüm halinde cenazemize gelip namazımızı kılan insanlar da sosyal sermayemizdir. Onların hüsn-ü şehadette bulunup "iyi biliriz" diyerek haklarını helal etmeleri, dünya hayatıyla ilgili en son ve en karlı ticaretimizdir.

Allah insanı, "yeryüzünün halifesi" olarak yarattı. Bu yetkiyi kullanabilecek ve sorumluluğu taşıyabilecek özelliklerle donattı. Biz, hepimiz; dünya cephesinde nöbet tutan askerler gibiyiz. Görev süremiz dolduğunda, bu diyardan gidiciyiz.

Tarih boyunca bütün peygamberler, insanlar arasından seçildi. İlahi nizamın sırlarını deşifre eden ve sınırlarını belirten vahiy onlara gönderildi. Tevhid dinlerinin müslimleri, müminleri, muhsinleri insanlardı. Onlar iman ettiler, amel ettiler, tebliğ ettiler, mücadele ettiler böylece duyuldu, yayıldı, dal-budak saldı.

Beşeri ideolojilerin ve batıl dinlerin ana sermayesi de insan oldu. Her biri, onların arasından bağlı, bağımlı, taraftar buldu. O halde insana, "sermayenin büyüğü" gözüyle bakmalıyız. En büyük yatırımı, ona yapmalıyız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları