Zekeriya Erdim
22.11.2025
Zekeriya Erdim
Sermaye yahut servet algısı ve yanılgısı
Tüm Yazıları

Sermaye yahut servet algısı ve yanılgısı

Eskiler, tarihi tecrübenin kazandırdığı ortak anlayışla; "Sizin ne söylediğiniz önemli ama muhatabınızın ne anladığı daha önemli" demişler. Böylece, söylenen söz "gerçek" olsa da anlaşılanın "geçerli" olduğunu belirtmişler.

Hayatın bütün alanlarında ve konularında muhatap olduğumuz bir durum var. Algılar anlamları, anlamlar değerleri, değerler düşünceleri, düşünceler davranışları, davranışlar yaşayışları belirliyorlar.

Algılar yanlış olursa, anlayışlar ve yaşayışlar da yanlış oluyor. İnsanlar "sahte" bir hayat yaşıyor ama "sahih" sanıyor.

Bunun belirgin örneklerinden biri de "sermaye algısı". Serveti yahut zenginliği paradan, puldan, maldan, mülkten ibaret "zannetme yanılgısı."

Akıl etmek, fikir yürütmek; "bütüncül bakış" sahibi olmayı gerektirir. O da bir olayı ya da durumu bütün yönleriyle görmek, bilmek, incelemek, irdelemek ve ona göre hüküm vermek anlamına gelir.

Günümüz dünyasında, sermayeye sadece "finansal sermaye" gözüyle bakılıyor. Paranın ve paraya dönüştürülebilecek varlıkların dışındaki değerler; ya yok sayılıyor, yahut gölgede bırakılıyor.

Oysa, insanın sahip olduğu her şey sermayedir. Hatta bazıları, paha biçilemeyecek kadar önemli ve değerlidir.

Mesela; hücreden dokuya, dokudan organa, organdan organizmaya ulaşan ve akıl, ruh, beden bütünlüğünden oluşan varlığımızın bir kısmını yahut tamamını kaça satabiliriz? Alemlerin ve içindekilerin özü, özeti olarak takdir edilip en güzel şekilde yaratılan; nice nimetlerle, kabiliyetlerle donatılan bu muazzam şaheseri hangi servetle, sermaye ile takas edebiliriz?

Geçmişten geleceğe uzanan, ilk insandan son insana kadar yaşanan zaman sermayesinin ederi nedir? Ömrünün bir saatini, gününü, haftasını, ayını, yılını kim, kaça verir?

Gönül zenginliğinin dışa vurumu olan sevginin, saygının, şefkatin, merhametin pazar tezgahındaki yahut market rafındaki fiyatı ne olur? Annemizi, babamızı, eşimizi, çocuğumuzu, dostumuzu, akrabamızı paraya dönüştürmek istesek bedeli kaçı bulur?

İlmimize, imanımıza, amelimize, ahlakımıza paha biçilebilir mi? Belirli bir bedel karşılığında, ahiret terazisinin sağ kefesine konulacak sevap servetinden vazgeçilebilir mi?

Namusun, şerefin sermaye piyasasındaki değeri nedir? Vatan toprağı satılır mı, kaça verilir?

Doğru, dürüst, ehil, güvenilir olmanın parasal karşılığı var mıdır? Meşru ve münasip olmayan yollarla elde edilen maddi kazançlar gerçekten kâr mıdır?

Muteber kaynaklarda geçen rivayetlere göre, Peygamber(sav) Efendimiz; "Gerçek zenginlik mal çokluğu değil, gönül tokluğudur" demiş. Dualarında Rabbinden mal, mülk değil; "hidayet, takva, iffet, gönül zenginliği" istemiş.

Mallarıyla ve oğullarıyla övünen müşrikler O'na "ebter" demişler. Maldan yana "fakir", oğuldan yana "soyu kesik" olduğunu söylemişler.

Allah (cc); meseleyi tavzih ve Resul'ünü teselli için özel sure göndermiş. "Biz sana Kevser'i verdik, asıl soyu kesik olanlar onlardır" demiş.

Sözlükler, ansiklopediler; kevserin "çok hayır, çok rahmet, çok bereket" anlamına geldiğini söylüyorlar. İçinde; seçilmiş elçi olma, vahiy alma, büyük bir devletin ve ümmetin önderi haline gelme gibi nimetlerin hepsi var.

Dünya hayatına veda ederken, maddi varlıklar bakımından fakirdi. Ancak, yolundan gidenlere ve gideceklere bıraktığı manevi varlıkları; kim, nasıl kazanabilirdi ve nereden, hangi bedelle satın alabilirdi?

Dört Halife'nin birincisi olan Hz. Ebubekir (ra); hakiki serveti ve ticareti, veciz bir cümle ile özetlemiş. "Gece ile gündüz sermayemiz, salih amel ticaret malımız, cennet kazancımız, cehennem zararımız ve iflasımız" demiş.

O'nun hilafeti döneminde yaşanan bir olay, durum rivayet edilir. Hangi tüccarın daha kârlı, hangi kazancın daha değerli olduğunun, olacağının özeti gibidir.

Medine'de büyük bir gıda kıtlığı başlar. İnsanlar, yiyecek bir şey bulup karınlarını doyurmakta zorlanırlar.

Tam o sırada, Hz. Osman (ra) kervanıyla ticari seyahatten dönmüştür. Getirdiği malın, yüz deve yükü buğday olduğu görülmüştür.

Ticaret ehli olanlar, satın almak için harekete geçerler. Bir dirhemlik buğday için, yedi dirhem fiyat verirler.

Her birine; "Sizden daha fazla veren var, ona satacağım" der. Bazıları Halife'ye gidip, bu durumdan rahatsız olduklarını söyler.

Hz. Ebubekir(ra) kendisiyle görüşüp işin aslını anlamaya çalışır. "Onlar bire yedi teklif ettiler, Allah(cc) bire yedi yüz veriyor. Buğdayımı daha fazla verene sattım" der ve bedelsiz olarak fakir halka dağıtır.

Bakara suresi ayet 261'e göre; "Mallarını Allah yolunda harcayanların misali, yedi başak veren ve her başakta yüz tane bulunan tohum gibidir". Hz. Osman(ra), bu kazanca talip olan akıllı tüccarlardan biridir.

Canımız dahil, varlıklarımızın hepsinin "emanet" olduğunu; biz giderken onların geride kaldığını unutmamalıyız. En büyük, en değerli sermayenin yahut servetin "iman zenginliği ve ahlak güzelliği" olduğunu hep aklımızda tutmalıyız.

Dünya ahiretin tarlası, ömür onun tohumudur. Her ikisini de yaratılış amacına ve usulüne uygun değerlendirenler; iki cihan saadeti kazanır, gerçekten zengin olur.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları