Arama

Zekeriya Erdim
Aralık 26, 2022
Korkirem bala korkirem

İslam tarihi boyunca; azı "itikat" tanımı içine giren alanlarda, çoğu "içtihat" tanımı içine giren alanlarda, "ihtilaf" sebebi konular olmuş. Anlam, yorum, tercih farklarına paralel olarak; muhtelif "mezhep" ya da "meşrep" gurupları, yapıları, mensupları oluşmuş.

Bunlardan bazıları, "ifrat" ile "tefrit" arasında savrulup; söylemlerinde ve eylemlerinde "aşırı" gitmişler. Birbirlerini "küfür" ile itham etmiş; savaşıp kan dökecek kadar "düşman kardeşler" haline gelmişler.

Aynı ihtilaflar, günümüz dünyasında da yaşıyor ve yaşatılıyor. Birileri tarafından, eski yaralar kaşınıyor ve kanatılıyor.

İşin içinde; "cehalet, gaflet, ihanet" ehli kimseler var. Toplumu, gereksiz ve geçersiz gündemlerle meşgul edip; öncelikli ve önemli meselelerle ilgilenmemize engel oluyorlar.

İslam'ı ve Müslümanları dünyanın ve insanlık âleminin yegâne "kurtuluş reçetesi" olmaktan çıkarmak için; yanlış anlayışlar ve yaşayışlar, özel olarak organize edilmekte. Adı, anlamı, amacı "barış, huzur, güven" olan bir din; "şiddet" ve "terör" örgütleriyle, örnekleriyle, öyküleriyle birlikte anılır hale getirilmekte.

Gönül coğrafyamızın başat ülkesi olan Türkiye de bu "fitne, fesat" operasyonlarından payını alıyor. Genelde ümmetin, özelde milletin içinden birileri; kendi eliyle ve diliyle, tutunduğu dalı kesecek hale geliyor.

Cami kürsülerinde, televizyon ekranlarında, sosyal medya mecralarında; "bugün kim, nasıl bir çam devirecek" diye korkuyoruz. Meşhur olan ya da meşhur edilen yalanların, yanlışların; unutulan veya unutturulan doğruların önüne geçtiğine şahit oluyoruz.

Bazı anneler ve babalar çocuklarını, kimi öğretmenler ve idareciler öğrencilerini, bir kısım vaizler ve hocalar cemaatlerini; kullandıkları dil, üslup, metot, usul ve muhteva sebebiyle dinden-diyanetten soğutuyorlar. Bu işi meslek ya da meşrep haline getirenlerin bazıları; Allah'ın sınırlarını daraltarak veya genişleterek, kitleleri bir alacakaranlık ortamının içine atıyorlar.

Bu hal ve gidişe "aykırı" eylemlerde ve söylemlerde bulunanlar; damgalanıp "aforoz" ediliyor. Hakkı ve hakikati söyleme niyeti, gayreti içinde olanlar; konuşamaz, yazamaz hale geliyor.

Yakın geçmişte, başında bulunduğumuz sivil toplum kuruluşu adına; bir "din eğitimi raporu" hazırlamak istemiştik. İlahiyat Fakültelerinden birine teklif götürüp; "birlikte yapalım" demiştik.

"Dindar Vatandaş Yetiştirme, Din Eğitimcisi Yetiştirme, Din Görevlisi Yetiştirme, Din Âlimi Yetiştirme" konularında araştırma-soruşturma yapacak, müzakere toplantıları organize edecek, süzme bir sonuç çıkaracaktık. Arkasından; "tespitler" ve "teklifler" şeklinde iki ana bölümden oluşan raporumuzu, ilgililere sunacak ve kamuoyu ile paylaşacaktık.

Teklifimizi Dekan kabul etti, hocalar kabul etmediler. "Bildiğimiz doğruları söylersek birilerinin hoşuna gitmez, suçlanırız, itham ediliriz, kara listeye alınırız; bundan dolayı bu işe bulaşmak istemiyoruz" anlamına gelecek şeyler söylediler.

Biliyorlardı ki; kimi çevreler, Diyanet İşleri Başkanlarını bile dine aykırı davranmakla itham etmişlerdi. Onların, "bilgi kaynakları" sistematiğine uymayan iddialarına "dini delil" gözüyle bakmayanları; toplum nezdinde, "itibarsızlaştırma" yoluna gitmişlerdi.

İmam Hatip Okulları, İlahiyat Fakülteleri, Diyanet kadroları ve kurumları devre dışı kalacaksa; millete dinini kim anlatacaktı. Kur'an ve Sünnet yolcularının yolunu, kim aydınlatacaktı.

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, toplumun bazı kesimlerinde görülen yanlış din anlayışına ve yaşayışına vurgu yaparak; "Kitab'ı, Sünnet'i icmayı kaldırıp attık; / Havası maskara yaptık, avamı aldattık" demişti. Dönemin aydınlarından Süleymen Nazif ise; "Akif beni Müslüman etti, bunlar yeniden gâvur edecekler" diyerek, dini yanlış tebliğ ve temsil edenlerin verdikleri zarara, ziyana dikkat çekmişti.

Necip Fazıl Kısakürek; böyle kimseleri, "kaba softa ham yobaz" diye tanımlamıştı. Dini kendi nefislerine, maslahatlarına, menfaatlerine uydurup; sulandırarak, bulandırarak sunduklarını anlatmıştı.

Zaman zaman, Pakistan'ın milli şairi Muhammet İkbal'i anıyoruz. O'nun, benzeri durumlar karşısında söylediği "Kaçın Müslümanlardan, sığının İslam'a" mealindeki sözünü tekrar etmek zorunda kalıyoruz.

Yıllar önce, İranlı Müslüman sosyolog Ali Şeriati'nin "Dine Karşı Din" adlı konuşması meşhur olmuştu. Sonradan kitap haline getirilen bu uzun konuşmada; "indirilen din" ile "uydurulan din" arasındaki farklar, karşılaştırmalı olarak yer almıştı.

Mirza Alekber Sabir adlı Müslüman Azeri şairin de aynı dertten canı yanmış. Hophopnâme adlı eserinde, içini dışa vurarak; "Harda(nerde) kükremiş bir aslan görirem, korkmirem; harda vahşi bir ejderha görirem, korkmirem; harda köpürmüş bir umman(deniz) görirem, korkmirem; harda kaba softa bir Müslüman görirem, korkirem bala korkirem" diye sızlanmış.

Biz; Allah'ın dininin de Peygamber'in dilinin ve üslubunun da ne kadar iyi, güzel, doğru, düzgün olduğunu biliyoruz. Cehalet, gaflet, ihanet sebebiyle yanlış anlaşılmasından ve anlatılmasından fevkalâde rahatsız oluyoruz.

Kötü örneklerle ve öykülerle ifsat olan gençler; "iman" ile "inkâr" arasında kararsız kalıyorlar. Sade ve samimi Müslümanlar; çocuklarına "sahih" din anlayışını ve yaşayışını anlatmakta, aktarmakta zorlanıyorlar.

Etkili, yetkili kadroların ve kurumların; bu hal ve gidişe "dur" demeleri gerekir. Allah'ın dininin, "din adına dinden soğutan" cahillerin, gafillerin, hainlerin elinden kurtarılması; millet için de ümmet için de "kaçınılmaz zaruret" haline gelmiştir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN