Arama

Zekeriya Erdim
Nisan 21, 2018
Okullar kardeş olunca

Bizim dilimizde, kültürümüzde, medeniyetimizde; "kardeşlik" çok önemli bir unsurdur. Ortak değerlere sahip olan veya ortak kaderleri paylaşan kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; birbirleriyle kardeş olur.

Kendi içinde yatay ve dikey boyutları bulunan bu olgu; kan ve süt kardeşliğinden başlayıp, din ve dünya kardeşliğine kadar uzanır. Ama hepsi; sevgi ve saygı, iyilik ve yardımlaşma, bir kaderi yahut konumu paylaşma duygusuna, düşüncesine, davranışına dayanır.

Son yıllarda; giderek yaygınlaşan, yeni bir kardeşlik modeli var. Yurt içinden ve yurt dışından yüzlerce, belki binlerce eğitim kurumu; birbirleriyle kardeşlik sözleşmesi yapıp, "kardeş okul" oluyorlar.

İdareci, öğretmen, öğrenci ve hatta öğrenci velisi düzeyinde; karşılıklı ziyaretleşmeler, mektuplaşmalar, yardımlaşmalar, bilgi ve birikim paylaşımları, ortak proje çalışmaları oluyor. Böylece, adına "okul" dediğimiz kurumsal yapıların sınırları genişleyip; bazen bir şehir, bazen bir bölge, bazen bir ülke, bazen de bütün bir dünya nice derslerin alındığı, deneylerin ve gözlemlerin yapıldığı "yeryüzü mektebi" haline geliyor.

Eskiden, bu tür uygulamalar; yıllardır yönümüzü Batı'ya dönmüş ya da döndürülmüş olmanın doğal sonucu olarak, daha çok Avrupa ülkelerine yönelik olurdu. Derin bir aşağılık kompleksi içinde, onlara yahut oralara birkaç basamak aşağıdan bakılarak; bizden ileride oldukları kabul edilip, örnek alınırdı.

Şimdilerde, Osmanlı Coğrafyası ve İslam Dünyası ile irtibatlar öne çıkıp; eşit düzlemde, kardeşlik ilişkileri kuruluyor. Doğal ve doğrusal bir biçimde; dünyanın yeniden parlayan yıldızı Türkiye, örnek alınan ve öncü kabul edilen ülke oluyor.

Geçen akşam, Milli Eğitim Bakanlığı'nın "kardeş okul" projesi kapsamında Türkiye'ye gelen Bosna'lı bir öğretmen ve öğrenci gurubuyla; İstanbul'da, Üsküdar'da, Boğaz manzaralı bir tesiste beraberdik. Önce doya doya gün batımını izledik; sonra, doğaçlama sohbet ettik.

Aynı kültürün ve medeniyetin mensupları olmanın yanında; onlarla paylaşabileceğimiz özel hatıralarımız da vardı. Konuşurken, dostça ve kardeşçe konuşuyor; dinlerken, can kulağı ile dinliyorlardı.

Onlarla hatıralarımızı paylaşıp; 1992 yılında yaptığımız, "Bosna Hersek İçin Al Yazmalım Yürüyüşü" adlı faaliyetimizden söz ettik. Toplam on beş bin kız öğrenci, bin beş yüz bayan öğretmenle yürüyüş ve miting yapıp; taşıdığımız pankartlarla, attığımız sloganlarla, okuduğumuz şiirlerle, yaptığımız konuşmalarla "bir duyarlılığın dışa vurumu"nu dile getirmiştik.

Öte yandan; doksanlı yılların ikinci yarısında, başında bulunduğumuz özel okulda okuttuğumuz Bosnalı kızlarımızı andık. Ailesini İstanbul'a emanet edip, kendisi cepheye giden babayı hatırladık.

Ayrıca; iki binli yıllarda yaptığımız Bosna-Hersek gezilerimiz de gündeme geldi. Tarihi ve kültürel mekanlardan, bize "Payitaht'tan gelen şeref misafirleri" muamelesi yapan dost ve kardeş canlardan söz ederken; gözlerimizde, aynı heyecan parıltıları belirdi.

Bosna'dan ve Bosnalıdan dem vurup da, Aliya'yı yad etmemek olur mu? Ölüm döşeğinde kendisini ziyaret eden, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na; "buralar evlad-ı fatihandır ve önce Allah'a, sonra size emanettir" diye vasiyet eden Bilge Kral'ın hatırı yerde kalır mı?

Önce, O'nun anne tarafından Üsküdar torunu olduğunu konuştuk. Daha sora ise; tarihe geçmiş sözlerinden biri olan "Yeryüzünün öğretmeni olmak için, gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir" sözü üzerinde durduk.

Ayrılırken; karşılıklı davet ve muhabbet beyanlarında bulunduk. Nezaketen kurulan medeni ilişkilerin çok çok ötesine geçip; gerçekten memnun, mesud ve bahtiyar olduk.

Bütün bunlardan sonra; aslında ne kadar kadim kardeşler olduğumuz ve "kardeş okul" uygulamaları ile bu ortak değerimizi yeni nesillere aktarmaya çalıştığımız anlaşıldı. Gün bitti, gece başladı; beraberliğimizin tadı damağımızda, sıcaklığı yüreğimizde kaldı.

Kendimle baş başa kaldığımda; derinden bir iç geçirip, sessiz sedasız ağladım. Yangın yerine dönüştürülmüş gönül coğrafyamızın hal-i pür melalini düşünüp; kişisel, kurumsal, toplumsal sorumluluğumuzun Anadolu Yarımadası ile sınırlı olmadığını yeniden hatırladım.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN