Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 22, 2017
Seferberlik Eğitimi

Bilindiği gibi, "eğitim" deyince aklımıza; daha çok mekan olarak örgün eğitim hizmetlerinin verildiği "okul"lar, muhatap olarak çocuklardan ve gençlerden oluşan "öğrenci"ler gelir. Oysa, aslında; emrimize amade kılınan yerler ve gökler "mektep", her yaş ve seviyedeki insan "talebe" değil midir?

Ayrıca, biz hayatın içinde; ömür boyu bildiklerimizle amel ederek, amel ettikçe yeni şeyler öğrenerek yaşamıyor muyuz? Can, mal, akıl, nesil, din gibi temel değerlerimizi; ilim-iman-amel-tavır birliğinde ve bütünlüğünde, gerekirse uğrunda savaşmayı, hatta ölmeyi göze alarak geçmişten geleceğe taşımıyor muyuz?

Kişisel, kurumsal, toplumsal var oluş mücadelemizin tüm safha ve süreçleri; bizim için hem uygulamalı "ders"ler, hem de zorlu "sınav"lar yerine konulamaz mı? Tarihin tanıklığı altında cömertçe ödediğimiz büyük bedeller, destanlar yazarak elde ettiğimiz şanlı zaferler; mürekkebi kandan olan "karne"lerimiz, mühürü candan olan "diploma"larımız sayılamaz mı?

Sefer Emri

Cümle alem görüyor, biliyor ki; bütün dinlere ve mensuplarına, hatta dinsizlik dinini tercih edip hayat modeli haline getirmiş olanlara bile saygılıyız. Onun için; her zaman, her yerde, herkesin, her kesimin huzur ve güven içinde yaşamasından yanayız.

Ancak, şurası da genel kabul görmüş bir gerçek ki; biz, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede ve toplumda yaşıyoruz. Onun da öncesinde ve ötesinde; genelde tüm mazlum milletlerin, özelde İslam Dünyası'nın, daha da özelde Osmanlı Coğrafyası'nın tarihi sorumluluğunu taşıyoruz.

Dinimizin anlamını ve açılımını esas olarak alırsak; İslam Ülkeleri barış içinde bir arada olunabilen, huzur ve güven içinde yaşanılabilen yerlerdir. Müslümanlar ise; kendilerinden emin olunabilen, herhangi bir korkuya ve endişeye kapılmadan yanlarında, yakınlarında durulabilen kimselerdir.

Ve fakat, hayatımız ve gidişatımız açısından zararın engellenmediği, faydanın temin edilemediği bir noktaya gelinmişse; o zaman, "barış"ı korumak için "savaş" başlar. Ta ki; kaybettiğimiz değerleri geri kazanana, kazandığımız değerleri koruma altına alana, yeni değerler üretmenin sağlıklı ve güvenli zeminini oluşturuncaya kadar.

Bugün İslam Coğrafyası; yakarak, yıkarak gelen ve giderek daralmakta olan bir ateş çemberinin içindedir. Dahili ve harici şer güçler; açık ve net bir biçimde, sığınılan ve güvenilen son kaleyi yerle yeksan etmenin peşindedir.

Bütün cephelerde, olanca şiddetiyle devam eden bu amansız savaşın; adını koymanın, taraflarını saymanın zamanı geldi. Dün "farz-ı kifaye" gibi duran umumi görevler; bugün her birimiz için "farz-ı ayn" oldu.

Hasılı, hayatın bütün alanlarında ve konularında; eli kalem tutanlara da silah tutanlara da "sefer görev emri" verilmeli. Bir yandan bugünü korumak, öte yandan yarınları kurmak için; teri de, kanı da, gözyaşını da göze alacak bir genel seferberlik sürecine girilmeli.

Beyazı besleyip siyahı boğmanın, iyiliği artırıp kötülüğü kovmanın, herkes için huzurlu ve güvenli bir dünya kurmanın varisleri bizleriz. Savaşın karargahı, geminin kaptan köşkü iken; öncülüğü, önderliği kimden bekleriz?

Zamanın ruhu, insanlığın ümidi ve güveni olma şerefini bize yazmış. Alemlerin Rabbi, kader kurgusunda yolumuzu böyle çizmiş.

Kim bilir belki; zalimlerin ve hainlerim yapıp ettikleri, bizi bu yola sokmak içindir. Başımıza gelenler; alemin vicdanı olacak yumruğu sıkmak içindir.

Savaş Talimi

Hal böyle ise; nefes alıp veren herkes için, hayatın bütünü, bir "savaş talimi" gibi planlanmalıdır. Yurdumuzun ve yuvamızın dahili ve harici sınırlarını korumak için; her zaman, her türlü saldırıya hazır olunmalıdır.

Üstelik bu; "ömür boyu" denilebilecek kadar uzun bir merhaledir. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, ideolojik yönleri olan ve nesilden nesile intikal ettirilmesi gereken tarihi bir mücadeledir.

Sağa sola bakmadan, başka birilerine havale etmeden; sorumluluk silahını kuşanıp yollara düşelim. Ayağımızı bastığımız her yeri, vatan topraklarının savunulması gereken sınırları kabul edip; bize en yakın olan mevzilere koşalım.

Herkes, kendi rolünü daha iyi oynamaya odaklansın. Ülkenin ve toplumun katma değer üretimi; toplanarak değil, çarpılarak ve hatta karesi, küpü alınarak katlansın.

Temel ilkemiz ve idealimiz; her yerde, her zaman, her konuda "artı bir" olsun. Damlata damlata göl yapalım, güç ve imkan barajlarımız ağzına kadar dolsun.

Ana rahminden mezara kadar; yaşayan herkese bu bilinci aşılayalım. Dünyanın ve insanlık aleminin hadimi olup; bütün temel ihtiyaçlarını biz karşılayalım.

Ekinleri ve nesilleri ifsad etmeden; her şeyin en iyisini biz yapalım. Bilgiyi bilime, bilimi teknolojiye, teknolojiyi sanayiye, sanayiyi ticarete dönüştürüp; kaliteyi ucuza satalım.

O kadar dost ve kardeş olalım ki; aramızda düşmen kalamasın. Öylesine güçlü ve kudretli olalım ki; kimse bizimle boy ölçüşmeyi göze alamasın.

Savaşa hazırlıklı olma halimiz, barışın en büyük garantisi olsun. Dünyanın düzenini bozmaya kalkışanlar, karşılarında bizi bulsun.

Şeytanın adamlarına ve adımlarına, yeryüzünü dar edelim. Zalimin kolunu, kanadını kırıp; mazlumu kendimize yar edelim.

Bu ülkenin ve toplumun mensubu, mefdunu olan herkes; şeref tablosunda yerini alsın. Ortak emelimiz "barış", ortak amelimiz "savaş talimi" olsun.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN