Arama

Veysel Kurt
Ağustos 9, 2019
Güvenli Bölge Mutabakatı: Kopuştan önce son çıkış

Uzun müzakereler sonucunda Türkiye ile ABD Suriye'nin kuzeyinde Güvenli Bölge oluşturma konusunda bir mutabakata vardı.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre "Türkiye'nin güvenlik endişelerini giderecek tedbirlerin bir an önce uygulanması, Güvenli Bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye'de Müşterek Harekât Merkezinin kurulması, Güvenli Bölgenin bir barış koridoru olması ve yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması" konularında mutabık kalınmıştır.

Üzerinde anlaşılan bu maddelerin bir çerçeve metin olarak Türkiye'nin endişelerini yansıttığı ve ABD'nin Türkiye'nin tezlerine yaklaştığını söylemek mümkün. Ancak bunun kadar önemli olan bir şey varsa o da mutabakatın sahaya nasıl yansıyacağıdır.

Bu tereddüdün oluşmasının nedeni Suriye krizi boyunca -hem Obama hem de Trump döneminde- ABD'nin kullandığı söylem ile sahada yaptıkları arasındaki uyuşmazlıktır.

Obama, 2011'de oldukça yüksek perdeden Esed'in devrilişinden bahsederken, bir yıl sonra bütün kırmızı çizgileri aşmasına rağmen Esed rejimine karşı herhangi bir adım atmadı.

Trump da iktidara geldiğinde Suriye politikasını tamamen değiştireceğinin sinyallerini vermişti, ancak içerde karşılaştığı direnç buna engel oldu. Dahası, bu süreç boyunca PYD'ye yapılan yardımların hız kesmeden devam etmesi, Türkiye'nin ABD ile Suriye'de atabileceği adımların sınırlarını da gösterdi.

Bu durum karşısında Türkiye kendi inisiyatif ile hareket etmek durumunda kaldı.

Türkiye, yükselen bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı harekatı ile Azez-Cerablus hattını, Ocak 2018'de de Zeytindalı harekatı ile Afrin bölgesini terör unsurlarından temizleyerek mültecilerin geri dönüşü için güvenli alanlar haline getirmiştir.

Bu askeri harekatlar ile Türkiye karşı karşıya kaldığı terör tehdidi ile mülteci yükünü sınırlı düzeyde bertaraf etse de Suriye krizinin dönüşümü ile tehdit ve riskler de zamanla büyümüştür.

Aralık 2018'de Trump'ın Suriye'den çekilme kararını ilan etmesi ve Türkiye'nin 32 km'lik derinliğe sahip bir Güvenli Bölge oluşturmasına yeşil ışık yakması yeni bir müzakere sürecini başlatmıştır.

Müzakereler devam ederken Türkiye bir yandan sınırda tek başına müdahale dahil bir çok senaryoya göre askeri harekat hazırlıklarını tamamlamıştır.

Önce James Jeffrey'nin ziyareti, sonrasında askeri heyetler arasında 5-7 Mayıs'ta yapılan nihai görüşmelerde varılan mutabakat böylesi bir sürecin çıktısı oldu.

Görüşmeler başladığında da bunların son müzakereler olduğu dile getirildi.

Bir anlamda ya birlikte bir noktada anlaşılacak ya da Türkiye'nin ciddi bir askeri harekatına zemin hazırlayacak bir kopuş yaşanacaktı.

Dolayısıyla mutabakat maddeleri ABD'nin pozisyonunda bir yumuşama olabileceği yorumu yapılırken, altına imza attığı Mümbiç mutabakatında taahhütlerini yerine getirmemesi ve PYD'yi koruma güdüsü de Türkiye'nin ihtiyatlı olmasını gerektiriyor.

Bu mutabakatın bir anlamı varsa o da şudur: ABD ciddi bir taahhüt altına girmiştir. Bunun gerektirdiği adımların atılmaması durumunda Türkiye'nin tek başına bir inisiyatif üstlenmemesi için herhangi bir neden kalmayacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN