Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Aralık 17, 2018
‘Metafiziğ’in kaplamı: ‘Transsendental’; dışlamı: ‘Transsendent’ düşünce sahaları

  1. Fikrin transsendental manâ bütünlüğü, kavramın kuvve hâlindeki transsendent[1] manâ tümelliğinin fiile dönüşme sürecinin ilk durağıdır. Ona kavramın bilkuvve manâsı salt, saf hâlde yansır. Kavramın manâsına fikrinkisi ne ölçüde denk düştüğünü bildirmek imkânındansa, yoksunuz. Zirâ, ideanınkisi gibi, kavramın da manâsı bilkuvvedir. Bilkuvve olan, bilinmez. Fikir ile düşünceye yansıdığı, yani fiilleştiği oranda kavramın manâsı bilinirlik kazanır. Aynı sebeplerle, 'kavramın manâsı'nın taalluk ettiği ideanınkine ne nisbette tekâbül ettiği bilinemez. İdeayı, kavrama, onu da, fikre yansıdığı ölçülerde bilebiliyoruz. Birleş-tirimli/sentetik-gidimli ile transsendental-katlanarak düşünmeler yoluyla nufuz edilemeyen saha transsendenttir. Orası felsefî metafiziğin hüküm ve yetki sahasının dışıdır, ötesidir. O hâlde orada olsa olsa sezgiler yürürlükte kalabilir. Bununla birlikte, insan aklının karşı koyulmaz emeli, hükümfermâ olamadığı yörelere uzanmaktır. Nesnellik iddiasını gütmedikce insan aklının, transsendentalin sınırlarını aşıp transsendentin 'karasu'larını ihlâl etmesi tutku olarak da kabul olunabilinir. Ne var ki, fenomenolojide meşrûu zeminlerde uyguladığı kuralları, yasalar ile yöntemleri, olduğu gibi, aklın, numenolojide de tatbîk sahasına koymasını, teşbihte hatâ olmaz diyelim, meselâ, yatak kıyafetiyle sokağa çıkıp dolaşmağa benzetebiliriz. Demek istediğimiz, böyle bir alan karıştırmasının, muazzam mantık hatâlarının yanında, estetik bozukluklara dahî yol açtığı gerçekliğidir.
  2. Transsendental düşünmeye doğrudan duyu verisi izlenimlerin karıştığından bahsetmiştik. İdrâkın ötesine işâret eden transsendental düşünmeyle yakalanan, elde edilen fikirlerdir. Transsendental düşünme düzleminde fikirlerin yakalanmasını sağlayan düşünüş tefekkürdür.

Kavram kılavuzluğunda başarılan izlenimlerin birleştirimli/sentetik birliği, tecrübedir. Teemmüllü düşünme, malzemesini tecrübeden devşirirken, tefekkür ondan bağımsızdır. O hâlde tefekkür, tecrübedışı yahut ~ötesi bir düşünme hüneri yahut biçimidir. Başka türlü söylersek, tefekkürün bağımsızlığı, onun a prioriliğini ifâde eder. Şu hâlde tefekkür sonucu fikirler, manâları itibârıyla kesin ve apaçık olup talî anlamları da bulunmadığından, a priori analitiktirler.

  1. A Priori - A posteriori
  1. A priori analitikten anladığımız verilmiş yahut eldeki bir fikrin tarîfidir. Yoksa fikirler arasında mantık kurallarına uygun râbıtaların, bağların teşkiliyle oluşturulan 'yargı' kasdedilmiyor. Yargılar, mantıkca a priori olsalar bile, varlık-tecrübesi açısından analitik olamazlar. Zirâ yargılar, düşünce ile fikir şeklinde sınıflanan kavramların birbirleriyle ilintilenmelerinden oluşan örgülerdir. Bundan dolayı zorunlulukla birleştirimli/ sentetikdirler. Kant'a göre, 'yüklemdeki anlamın, öznedekinin çözümlenmesinden elde edilebiliniyor, tecrübeye de ihtiyâç duyulmuyorsa', yahut, daha açık bir ifâdeyle, 'yargının anlamı kendiliğinden anlaşılıyorsa', karşı karşıya bulunduğumuz a priori analitik bir yargı yahut ifâdedir. İlk bakışta doğru. Ama kime göre böyle bir yargı, a priori analitiktir? Mümkün tecrübelerden tümüyle, başka bir anlatışla, bilfiil eşyâ zemininden yahut arkaplanından yoksun kimse, cismin anlamını hiçbir vechîle bilemeyeceğinden, yer kapladığını da düşünemez. Hayatımızda herhangi bir cisimle karşılaşmış, onu duyumlamış olacağız ki, onun yer kapladığını da algılamış olalım. Bilâhare nerede, ne vakit herhangi bir cisimle karşılaşırsak, onun yer kapladığını kendiliğinden biliveririz. Öyleyse, 'cisim, yer kaplar' yargısı, bundan böyle tekrar tekrar tecrübeye ve uzun boylu akılyürütmelere ihtiyâç göstermez. O, ilk, temel yaşantının artık değişmez verisidir. Bundan dolayı da, haddizâtında bilcümle varlığa ilişkin yargılar gibi o da a posteriori sentetik olmakla birlikte, görünüşte a priori analitiktir. Benzeri, "bekâr, evli olmayan kimsedir" önermesiçin de söylenebilir. Her dil olayında olduğu gibi, burada da 'bekâr' ile 'evli' tecrübeyle sâbit olmalı ki, anlamları bilinebilsin. Kişinin, ömründe restgeleceği ilk evli kimseler, annesi ile babası olsa gerek. Ailede yahut akraba çevresinde evli olmayanlara da bekâr dendiğini işitir, öğrenir. Önermemize tecrübe cihetinden bakıldıkta o, a posteriori olmakla birlikte, öznenin analizinden/ çözümlenmesinden yüklemin gün ışığına çıkarılabildiğini göz önüne aldığımızda, mantıkca a priori analitiktir. Şu durumda a priori analitikin 'mantıkca' (Fr logiquement) değeri vardır. Buna karşılık 'varlıkca' (Fr ontologiquement) imkânsızdır.
  2. Matematik önermelere gelince; bunlar, Kant a kalırsa, a priori sentetiktirler. Zirâ önermeyi kuran kavramlar, tecrübe verisi olmayıp onların meydâna getirdikleri ifâdeler de kesindir. Bununla birlikte, öncelikle aritmetikte öncülden çıkarımlanabilecek vargılar birden fazla olabilir. Sözgelişi, '4'ü, '2' kere '2'yle elde edebileceğimiz gibi, '3' artı '1'le yahut '5'ten '1' çıkarak v.s. de sağlayabiliriz. Matematik kavramlar ile işlemler, aklın ürünü olmakla birlikte, olaylar dünyasına uygulanabilmektedirler.[2]
  3. A priorinin tarifine tekrar dönersek: A priori, belli bir tecrübeden bağımsız olarak bilinebilen hakîkattır. Bu sebeple a priori analitik önerme yahut yargı öznesi, 'ictihât kapıları'nı kapatır. O, ilkece 'bidat'a (yeniliklere) kapalıdır. Yine de, ne olursa olsun, bilgiyle bağlantılı olarak kesinkeslik savıyla ortaya çıkmak, iddia sâhibini neredeyse sonu gelmez açmazlara sürükleyebilir. Bu konuda mantık, matematik ve bunlar üzerinde girişilen felsefe çalışmaları bile istisnâ oluşturmazlar.
  4. Bir de, her hüküm verişte yeniden tecrübeyi icâb ettiren ifâdeler de vardır: "Kışın, Istanbulda çoğunlukla lodos" eser demek gibi. Aslında bu son derece 'gevşek ifâde'nin a posteriori sentetikliğini daha bir keskinleştirmek maksadıyla, bildirdiklerimizi iyice belirgin kılmak zorundayız: 'Istanbulda 1998 yılının ekim, kasım ile aralık aylarının dörtte üçü lodoslu geçmiştir' gibi. Bir sonraki yılda böyle bir şey gerçekleşmemiş olabilir. O hâlde ifâdenin her izhârında tecrübe tekrarlanır. Zirâ o olayın baştan kestirilebilinirliği yoktur. Bir yargı yahut ifâde nitekim, dile getirmekle yükümlü bulunduğu 'olay'a nice bağımlıysa, o denli 'nesnel' sayılır.
  5. Yine öyle yargılar vardır ki, bunların a priori görünüşü yalnızca mantık tarafından belirlenmiş değildir. Onlar, ayrıca, ahlâkî ve psikolojik cihetlerden de a prioriliğe mahkûmdurlar. "Savaş, kötüdür" yargısı bu son söylediğimize örnektir. 'Kötü' yüklemi, 'savaş' öznesine içkindir de ondan. Aslında, burada ahlâkın belirlediği bir mantık şartı söz konusudur. 'Savaş, kötüdür!' bir uyarıdır. Herkesin yahut her neslin, bahsi geçen yargıda dile getirilen tecrübeyi yeniden yaşamasına gerek yoktur; söz konusu tecrübe tekrarlanmamalıdır, türünden bir ikâz gizlenmiştir. Üstelik, a priori olduğu kadar, zikrolunan yargı, analitik görünüşlüdür de. Zirâ, 'dörd'ü hâsıl etmenin birden fazla yolu bulunmasına karşılık, 'savaş'ı —yahut 'hastalığ'ı— 'kötü'den başka tarzda nitelemek imkânsızdır. Diğer bir anlatışla, savaşın, ahlâkca kötüden gayrı yüklemi yoktur. İnsanlığın tecrübe birikimi bize savaş dendiğinde, 'kötü' dışında bir yüklemi üretemeyeceğimizi göstermiştir. Sonuçta 'savaş, kötüdür', a priori analitik bir yargı hâline gelmiştir. Gelmiştir, ama, bunun da sallantılı tarafları var. Ya saldırıya marûz kalınmışsa ve savaş kaçınılmaz hâle gelmişse. Savaşmak zorunlu olsa ve bu, savaşı haklı kılsa bile, yine de o, iyi ve güzel bir şey olmayacak. Çünkü savaşta insan öldürülür. Sonuçta, "İnsan öldürmeyeceksin!", hele o, bir de, "masûm"sa: Tanrı buyruğu. Benzer başka birçok örnek zikretmek mümkündür: "Ameliyat, tehlikelidir", "işkence, fecîidir" gibi.
  6. Varlık öğretisi ile ahlâk bakımından mantıkca doğal görülen a priori analitik önermeden başka, bir de, zorlamayla, yapma şartlar altında öyle olanlar dahî vardır. Bunlar, a priori analitik kılınmış ideolojik kılıklı dogmacı yargılar yahut önermelerdir. "'Falancacılık', 'filan' toplum yahut millet için 'tek çıkar yol'dur" demek gibi. Yeniçağın müsdebit siyâsî nizâmlarında kişiler, 'tek çözüm', 'biricik çâre' neviinden yüklemlerinin, 'falancacılık' ideoloji öznesinde gizlendiklerine inan/dırıl/mışlardır. Burada andığımız şu son çeşit, az yukarıda da belirttiğimiz üzre, a priori analitiğimsi önerme yahut yargıdandır; başka bir deyişle, sahtedir, düzmecedir.

Yüklemini öznesinde hazır bulduğumuz bir yargı yahut önerme, delîl gerektirmeyen bir ifâdedir. Bu çeşit ifâdelerden kimisi aksiyom hâlini alır. Ne var ki, aksiyomdan yola çıkan ifâdeler, a priori analitik değildirler. Delile, kanıta gerek göstermemekle aksiyom, a priori analitik bir önermenin verisi olabilir. Ama eldeki aksiyom olarak kabul ediliyor, öyle bir durumda işleme sokuluyorsa, o takdîrde ondan hareket eden akılyürütme silsîlesinin sonunda ulaşılacak vargının birleştirimli/sentetik olması zorunludur. Haddizâtında tâze 'bilgi bildirir' her yargının yahut önermenin, birleştirimli/sentetik olması mantık icâbıdır.

  1. Kimi yargıların tecrübe delîlleri seyrek yahut sık aralıklarla tekrarlanır yahut yeniden güncelleştirilirler. Yeniden güncelleştirilmeği bekleyen 'tecrübe delilleri', en fazla bilimlerde görülürler. Aksiyom gözetiminde ve yöntem çerçevesinde yeniden güncelleştirilen tecrübeye 'deney' diyoruz.
  2. Yargının tersine, kavramların kimisi görünüşce öyle olmayıp da salt a priori analitiktirler. Bunlara da, nitekim, fikir demiştik. Fikir, öz anlamına vâkıf olduğumuz kavram değildir. Öyle bir kavram, zâten, yoktur. Hâfıza itibâriyle beşer, doğuştan 'boş sayfa'yı andırır. Hâfızanın işlerlik kazanması doğumdan itibârendir. Anlamlandırma etkinliğinin tedricen başgöstermesiyse, dünyaya geldikten sonraya rastlar.

Duyu verilerinin ateşlemesiyle başgösteren büyüme süreci algı ile izlenim duraklarından keskinleşerek idrâkta son kesin biçimine ulaşır. Duyu verilerinden edinilmiş malzemeler, idrâk aşamasında birleştirimli/ sentetik birlik hâlinde derlenirler. Aklın gözetiminde zihinde meydana gelen yahut getirilen izlenimlerin birleştirimli/sentetik birliği, tam teşekküllü düşünceyi ifâde eder. Söz konusu düşünce, nice birleştirimli, genel ve soyut olursa olsun, bir sıkı çözümlemeye[3] koşulduğunda, izlenimler, kişiyi algı menşelerine geri götürebilmelidirler. O merhâlede düşüncenin gösterdiği şeyi, yânî varolanı buluruz. O belirli düşüncenin işâret ettiği, başka bir deyişle anlam atfettiği şey, varolanlaşır. Ortaya çıkan varolan, tekâbül ettiği düşüncenin nesnesidir. O hâlde nesnesi bulunan kavrama düşünce; bulunmayana da fikir dendiğini burada tekrarlayalım.

Nesnesini belli bir tecrübe çerçevesinde edindiğinden, düşünce, a posterioridir. Böylece, düşünce, nesnesine yahut varolanına bakarak biçimlenirken, şey de kendine tekâbül eden düşüncesinden anlam kazanıp varolanlaşır. A posteriori olan düşünce, dayandığı izlenimlerin soyut sentetik birliğidir. Buna karşılık, doğrudan belirli bir tecrübe bağlamında izlenimlerin sentetik birliğine dayanmayan fikir, a prioridir.

Özü itibâriyle tarîfi bulunmakla birlikte, işâret ettiği varolanlar yönünden düşünce, tasvîr de olunabilir. Öyleyse düşüncenin hem çözümlemeli hem de birleştirimli cihetleri vardır. Buna karşılık, işâret ettiği varolanlar bulunmadığından, fikrin tasvîr ciheti yoktur. O, yalnızca tarîf edilebilinir. Kurucu unsurlarına ayrıştırarak manâsını anlaşılır kıldığımızdan, düşüncenin tersine, fikrin tarîfi salt çözümlemelidir.

Tasvîr ciheti bulunmadığından, fikrin tarîfi mütecânis ve tıkızdır. Düşüncedeyse, tarîf ile tasvîr kimi zaman yan yana, öyleki iç içe bulunabilirler. 'Ağaç' 'düşünce'sini ele alalım: Onun 'kavram özü' 'ağaçlık'tır. Tarîf, taalluk ettiği kavram hakkındadır. Bununla birlikte, tasvîrlerden bağımsız değildir, onlara bîgâne kalamaz. 'Ağaçlığ'ın doğrudan doğruya 'dünyada-varolan' karşılığı yoktur. Zirâ ne 'armut', 'elma', ne 'muz', 'hurma', ne 'çam', 'çınar' ne de herhangi özge bir 'ağaç', 'ağaçlığ'ın biricik tam mütekâbilidir. Aslında 'çam', 'çınar', 'kiraz' ağaçları da 'dünyada-varolan' değildirler. Onlar da 'ağaçlığ'ın 'kavram alttürleri' olup bundan dolayı tarîf olunurlar. Sâdece belli bir zaman - mekân koordinatında 'algı'lanan 'şu gösterdiğim kiraz', 'elma', 'çınar' 'ağaç'ları dünyada-varolanlardandırlar. 'Şu gösterdiğim kiraz ağacı', 'kiraz ağaçlığı'ndan, o da, 'ağaçlık' tarifinden pay alırlar. Buna karşılık da 'şu gösterdiğim kiraz ağacı'nın tasavvurundan doğan tasvîri, 'kiraz ağaçlığı'nın kavram-tarîf-bünyesini doldurur. Tek tek tasvîr verisi tasavvurların karşılaştırılmalarından tümevarış yöntemiyle 'kiraz ağacı'nın deneysel biçimine (Fr forme empirique). ulaşırız. Duyular aracılığıyla edinilen 'kiraz ağacı'nın kendine has biçimidir. Bu tecrübeye dayalı biçim tasavvurundan hareketle gösterilebilen cinsten biçim, temel anlam belirlenimini 'ağaçlık' kavramından alır. "Bu, bir ... ağacıdır" diyebilmemiz için ilkin 'ağaçlık' kavramının, zihnimizde yerini almış olması gerekir.

'Ağac'ın 'ağaçlığ'ı cevher; 'ne ağacı olduğu'ysa, arazdır. Tümel-türsel olan cevher ile ferdî arazın buluşup çakışmalarıyla karşılaşılan bilkuvve şey, algılanan bilfiil şeye dönüşerek 'varolan' ortaya çıkar. Şu durumda, bilkuvve şey, henüz anlam kazanmamış şeyken, bilfiil şey, anlamlanmış şeydir, varolandır. Anlamlan/ dır/mada icâbına göre ya tümevarış ya da tümdengeliş öncelik kazanır. Burada karşılaşılan bilkuvve şey arazken, onun temel anlamlan/dır/ma mercii, fikir yahut düşünce şeklinde tezâhür eden kavram, cevherdir. Arazdan cevhere çıkan yol, tümevarışken, cevherden araza inense tümdengeliştir. Zikrolunanlardan birincisi, tecrübe dünyasında yaşayanlar ile deney bilimlerinde iş görenlerin yolu yordamı olmuştur. İkinciyse, bâhusus teori-sistem bağlamında, yanî matematikci, teorik fizikci ve tabîî ki metafizikci tavırla düşünüp araştıranların yöntemi olarak görülmüştür.

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Sorun Nedir' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Ş. Teoman Duralı


[1]L trans: Öte, üst, aşkın. Transcendere: Ötelemek, arasından geçmek, katetmek, aşkınlaştırmak.

[2] Bkz: "Salt Aklın Eleştirisi", B 12; A 4 yahut B 8.

[3]Fr analyse rigoureuse.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN