Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Temmuz 1, 2020
Hocam Prof. Dr. Asaf Ataseven

Uzun yıllardır tanıdığım ve hocam olan, yine yıllarca aynı hastanede çalıştığımız değerli hekim, öğretim üyesi ve bilim insanı Prof. Dr. Asaf Ataseven'i ahirete uğurlayalı 12 sene olmuş. Zaman çabuk geçiyor, insanoğlu nisyan ile maluldür deyimine uygun olarak maalesef unutulmaya terk ettiğimiz bu gönül insanı Sayın Cumhurbaşkanımız hatırlatınca mahcubiyetimizden başımız öne eğildi.

Medyada yer alan habere göre; Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından 20 Haziran 2020 günü İstanbul Maltepe'de açılışı gerçekleştirilen Marmara Üniversitesi Hastanesi'ne, 10 yıl Vakıf Gureba Hastanesi'nin başhekimliğini yapan ve "Gariplerin Dostu" olarak bilinen Prof. Dr. Asaf Ataseven'in ismi verildi.

Maltepe'de yapılan Marmara Üniversitesi Hastanesi'nin açılışı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı törenle gerçekleştirilirken Cumhurbaşkanı Erdoğan, hastaneye ismi verilmesi hususunda şunları söyledi:

"Bu hastanemize Prof. Dr. Asaf Atasevengbh "nm hocamızın adını vermeyi kararlaştırdık. İnşallah Asaf hocamızın adıyla burayı anacağız. Bu mekân var olduğu sürece Asaf hocamız da burada anılmış olacak."

Gerçekten Asaf hocam bunu fazlasıyla hak eden biriydi. Peki, kimdi Asaf Ataseven?

1932 yılında Gaziantep'te dünyaya geldi. İlk orta ve lise tahsilini Gaziantep'te tamamladı. 1951 yılında girdiği tıp fakültesinden 1957 yılında çok iyi bir dereceyle ve altı ay erken mezun oldu. İzmir'de yedek subay okulunda altı ay öğrenim gördükten sonra Erzurum'da piyade alayı tabibi olarak askerliği tamamladı.

1958 yılında, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde cerrahi kürsüsüne asistan oldu. Burada uzun yıllar başasistan olarak görev yaptı. 1964'te de uzmanlık imtihanını vererek genel cerrahi uzmanı oldu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden 1966 yılında, namaz kıldığı için atıldı. Danıştay'a başvurdu ve 1970 yılında davasını kazandı ve Danıştay kararı ile üniversitedeki görevine döndü. 1974 yılında doçent, 1982 yılında da profesör oldu. Üniversite dışında kaldığı 1974-1984 yılları arasında Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi'nde genel cerrahi uzmanı şef muavini ve genel cerrahi kliniği şefi olarak çalıştı. 1984 yılında Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi başhekimliğine getirildi. 1993 yılına on yılı aşkın bir süre yürüttüğü bu görevi sırasında hiç izin kullanmadı ve hastanenin vakfiyesinde yazılı olan şartları yerine getirebilmek için ciddi bir mücadele içinde oldu.

Yakalandığı kan kanserinden kurtulamayarak, tedavi görmekte olduğu hastanede 8 Eylül 2008 günü vefat etti. Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Tıbbı Nebevi çalışmalarıyla dikkat çekmiş olan ve ömrünün son yıllarını tamamen hayır işlerine adayan Ataseven, "özünü esirgemeyen, hep doğruyu konuşan bir hizmet eri" olarak tanınıyordu.

Meslektaşı Gülsen Ataseven ile evli olan Ataseven iki çocuk ve beş torun sahibiydi. Asaf Bey gibi eşi Dr. Gülsen Ataseven de sosyal faaliyetlerin öncü isimlerindendir.

Aydınlar Ocağı'nın kurucuları arasında yer alan Prof. Dr. Asaf Ataseven, 8 Eylül 2008 günü tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Cenazesi Eyüp Sultan Camii'nde ikindi namazını müteakip kılınan cenaze namazı sonrası defnedildi.

Ömrünün son yıllarını tamamen hayır işlerine adayan Prof. Dr. Asaf Ataseven, ömrü hayırla geçen bir insan olarak tanınıyordu.

Vakıf Gureba Hastanesi onun eseri

Vakıf Gureba hocamızın sevdası idi. Kendini bu ulvi tarihi şifa yurduna adeta vakfetmişti.

Prof. Dr. Asaf Ataseven, Vakıf Gureba'ya bağlılığının kaynağını anlatırken şunları söylemişti:

"Dört aylık yaz tatili için gittiğim Antep'te, Devlet Hastanesi'ndeki hastaların perişanlığını görüyordum. Poliklinikte hastalar üst üste yatıyor. Bazı doktorlar saat 10-11'de hasta kabulüne iniyor. Hastalar perişan halde bekliyor. Bu nedenle tıp öğrenimini bitirince Antep'e gidip bir hastane kurmak gençlik yıllarımın idealiydi. Bir hastane kurayım; bu hastanede fakir ve zengini yan yana yatırayım; fakirin para vermediğini kimse görmesin ve bilmesin... Bunun teşebbüsünde de bulundum. Akrabama, dostlarıma söyledim. Talep gelmeyince olmadı. Fakat Gureba'yı incelediğim yıllarda, Bezm-i Âlem Valide Sultan'ın benim düşündüğümden daha fazlasını 'yaptığını' gördüm. Öyle yapmış ki, fakir hastayı yatırıyor, çıkarken yolluk veriyor. Bu sefer kendi projemizi unuttuk, bizim için Gureba bir proje oldu."

"Tıbb-ı Nebevi" çalışmalarıyla dikkat çeken, Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi'nin vakfiyesine uygun hizmet etmesi için yaptığı mücadeleyle öne çıkan, sosyal faaliyetlerin önde gelen ismi olan Prof. Ataseven, Vakıf Gureba Hastanesi'nin aslına uygun hizmet etmesi için mücadelesiyle tanınmıştır.

Vakıf Gureba Hastanesi'nin yeni binasının temeli 1950'lerde rahmetli Menderes tarafından atılmış olup bir türlü bitirilememişti. İşte Asaf Bey çürümekte olan bu karkas binayı almış, bugünkü müthiş haline getirmiştir. Üstelik bunu hayırsever insanlarımızdan topladığı yardımlarla yapmıştır.

Gureba'da 10 yıl başhekimlik görevini yürüten Asaf hoca, başta hastanenin yeni binasının bitirilmesi olmak üzere birçok projenin gerçekleşmesinde öncülük ediyor. Asaf hoca Gureba'nın hangi fedakârlıklarla bugünkü haline geldiğini şöyle anlatıyor: "Allah razı olsun hayırseverler bize yardım etti. Varlıklı dost ailelerin yardımını gördük. Almanya'dan büyük yardım sağladık. Beni duygulandıran iki olay var. Biri adeta hastanenin alt yapısını oluşturan cihazları vs. bağışlayan Şadi Akay arkadaşımız. Diğeri de gurbetteki işçilerimiz. Almanya'dan 36 tır tıbbi malzeme geldi. Röntgen cihazından karyolaya kadar her şey vardı. Bu 36 tır malzemeyi orada çalışan gurbetteki işçilerimiz hayır adına gece sırtlarında taşıyıp tıra yüklediler, sabah uykusuz iş başı yaptılar. Onları şükranla yâd etmek isterim."

Asaf Hocamızı nasıl tanıdım?

Yıl 1974. Tıp Fakültesi ikinci sınıftayım. Arkadaşlar müspet bir hocamızın doçentlik sınavı için ders sunumuna gireceğini söylediler. O zaman doçentliğin aşamalarından biri de amfide aynı öğrencilere ders anlatır gibi sunum yapmaktı. Biz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki büyük amfiyi tıklım tıklım doldurduk. En önde jüri heyetinden olan profesörler cübbeleri ile oturuyordu. Hocamız mide kanserini anlattı. Üstelik tarihçesinde de ünlü Müslüman hekim İbni Sina'dan da söz etti. O zaman böyle Müslümanlardan bahsetmek cesaret isterdi.

Ders biter bitmez sınıfta bütün dinleyenlerin birdenbire ayağa kalkarak hocamızı kutlamak için şiddetle alkışladığını hatırlıyorum. Jüri de oybirliği ile Asaf beyi doçent ilan ederek cübbesini giydirmişlerdi.

Daha sonra arada Çemberlitaş'taki muayenehanesine tıp talebesi arkadaşlarımla sohbetine giderdik. Bize hatıralarını anlatır, tavsiyelerde bulunur ve iyi hekim olmanın tüyolarını verirdi.

1990 yılında telefon ederek beni başhekimliğini yürüttüğü Vakıf Gureba Hastanesi'ndeki makamına davet etti. O sırada Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde görev yapıyordum. "Artık buraya gelmelisin. Sana kadro açacağım ve hastanemize psikiyatri kliniği kurmak istiyorum. Bunun başına geçeceksin" demişti.

Ona her daim şükran borçluyum. Zira Bakırköy'de şef muavini olarak görev yaparken Vakıf Gureba Hastanesi'ne psikiyatri klinik şefi olarak ( o sırada yeni doçent de olmuştum) başladım.

O zaman Bakırköy, Erenköy gibi özel dal hastanelerinde psikiyatri klinikleri vardı. Vakıf Gureba ile birlikte ilk defa genel hastane içinde psikiyatri servisi hocamın sayesinde açıldı. Bu Türk tıbbında yenilik idi ve başlatan Asaf hocaydı. Şimdi hemen her hastanede psikiyatri bölümleri bulunmaktadır.

Asaf Hocam ile bazı hatıralarım

Aslında 1974'den vefatı olan 2008'e kadar oldukça samimi bir şekilde tanışıklığımız sürünce çok hatıralarımız var elbette. Ancak bir kaçına yer vermek istiyorum:

*Hocam yeni başhekim tayin olmuştu. Hastaneye hayırlı olsun için uğradığımda ellerini açarak ve yukarı bakarak: "Gururlanma başhekimim, senden büyük Allah var" demişti. Öylesine mütevazı olmaya, kibir ve gurura kapılmamaya, makamların geçici olduğunu unutmamaya özen gösterirdi.

* 12 Eylül 1980 Darbesinin lideri Kenan Evren Cumhurbaşkanı olduktan sonra Vakıf Gureba Hastanesi'ni ziyaret etmek istemişti. Belli ki hastanede 'irticai faaliyet' var mı bizzat denetleyecekti. Hocamın başhekimlik makamında Kanuni Sultan Süleyman'ın (sadece sağ ve sağlıklı olmanın ne kadar büyük nimet, ne muhteşem devlet olduğunu iyi anlatmak için söylediği)

"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" ünlü beyti Osmanlıca tablo olarak duvarda asılıydı. Nefis bir hat yazısı ile yazılmıştı. Kenan Paşa, "Burası cami değil, indirin bunu" demişti. Yani Türkçe ve sağlıkla ilgili bir levhayı herhalde ayet veya hadis zannetmişti.

*Asaf Hocam da bu levha ve benzeri kıymetli eserleri başhekim girişine camekânlı bir bölüm oluşturarak müze haline getirmiştir. Bugün bile o müze açıktır ve gezilebilir.

*1980'li yıllarda o zaman pek satmayan Yeni Devir Gazetesi'nde ruhun varlığı hakkında yazım çıkmıştı. Hocam makalemi nereden gördüyse yine beni aramış ve "İlginç konu, bir gün uğra da aramızda müzakere edelim" demişti.

*Hep yeni eserler yapmanın, ülkeye hizmet etmenin heyecanı içindeydi. Doğruluktan, dürüstlükten, fakir ve gariplere hizmet etmekten taviz vermezdi. Bu yüzden başhekimlik yaptığı 10 yıl boyunca muayenehane açmamış, bütün mesaisini izin dahi kullanmadan, hafta sonları da dâhil geç vakitlere kadar çalışarak Vakıf Gureba Hastanesi'ne ayırmıştır.

Evet Asaf hocamız hakkındaki yazımızı düşünür ve yazar Dursun Gürlek beyefendinin ifadeleriyle bitirelim:

"Üç önemli özelliğe ve güzelliğe sahipti. Merhum hem mütedeyyindi, hem de kültüre ve tarihe aşina idi."

"Asaf Bey, aynı zamanda kalem erbabı idi. Çeşitli dergilerde ve gazetelerde mesleğiyle ilgili yazılar yayımladığı gibi tıbbı nebevi ile de yakından meşgul oldu. Peygamberimiz 'in sağlıkla ilgili tavsiyelerini, bu konudaki hadis-i şerifleri yakından inceledi. Yukarıda da belirttiğim gibi o bir tabib-i hazık idi. Sadece maharetli elleriyle değil, tavırları ve sözleriyle de tedavi ediyordu. Vakıf Gureba Hastanesi, onun başhekimliği zamanında garibin gurebanın, fakirin fukaranın sığınak yeri olmuştu. Hatta bazı meşhur ilim adamlarımız da kendilerini onun şifalı ellerine teslim etmişlerdi. Merhum Hasan Basri Çantay bunlardan biriydi."

Rabbim rahmet eylesin, mekânı cennet olsun…

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN