Arama

Mustafa Özcan
Ocak 13, 2023
Mısır'ın yedinci harikası

Piramitler (Ehramat) dünyanın yedi harikasından birisidir. Elbette Mısır'ın Piramitler gibi harikaları var ama yedi harikası yok. Lakin dünya harikalarına nazire yaparak Mısır'ın yedi harikasından bahsettik. Bu harikalardan birisi 1998 yılında aramızdan ayrılan eşsiz Kur'an müfessiri Muhammed Mütevelli Şaravi olmalıdır. Elbette Nil, Piramitler, Ezher ve Müslüman Kardeşler gibi unsurlar da diğerleri arasına girebilir. Ya da en azından namzetleri arasında yerlerini alırlar. Abdulvehhab Şarani ile Muhammed Mütevelli Şaravi her ikisi de sufimeşreptir. Bununla birlikte Şaravi, Kur'an adamı olduğundan dolayı her vasatta, meşrepte el üstünde tutulmuş ve herkes tarafından paylaşılmıştır. Mısır'ın Memlüklü-Osmanlı döneminde yetiştirdiği isimlerden birisi Şarani'dir ama mirası tartışmalıdır. Seveni de paylayanı da çoktur. Şaravi ise tartışmasızdır. Onu dini akımlar değil seküler akımlar paylamış ve taşlamıştır. Sebebi insanlara doğru yolu göstermesidir. Dini ve dini değerleri hatırlatması ve avam ve halk kitleleri nezdinde dindarlığı temsil etmesidir. Bağımsız bağlantısız bir adamdır. Kimsenin yerine göz dikmemiştir. Kimseye çelme atmamış ve ayak oyunları yapmamıştır. Miskinlerle düşüp kalkan bir adamdır. Cuma sohbetlerinde veya tefsir derslerinde Mısırlılar gibi Arap dünyasını da ekran başına çekerdi. Hasan el Benna ile Cezayirli Bin Badis İslami değerler ile halkı buluşturmak için köy kasaba demez gezinir ve dolaşırlardı. Adeta çağdaş Celveti ekipleri gibiydiler.

Diğer yandan Muhammed Mütevelli Şaravi bütün Arap aleminde dinlenirken, Cezayir'de bulunduğu sırada salı günleri de Muhammed Gazali, Cezayir ekranlarından halka hitap etmekte ve seslenmektedir. Bu konuşmalar sırasında halkın konuşmalara kulak kabartmak için evlerine kapandıkları anlatılır. Şaravi kitleler tarafından kabul görmüş bir şahsiyetti. Hikmetle bezenmiş konuşmalarında nazarları Kur'an'a yönlendirmesi nedeniyle herkes tarafından sevilmekteydi. Lakin gizli kıskananları da vardı. Bunlar dinden hazzetmeyen ideolojik zümrelerdi. Hatta devletin başında olmasına rağmen Hüsnü Mübarek gibi devlet erkanı da gizliden gizliye Şaravi'yi kıskananlar arasındaydı. Onu gözden düşürmek için gizli tertiplere başvurduğu ve arayışlara girdiği bir gerçektir. Hala da dine dönüşü temsil ettiğinden ve siyasal İslam olarak anılan akımın sosyal tabanına katkı sunduğundan veya öyle algılandığından dine mesafeli kesimlerin baş hedefi olmaktadır. Vefatından sonra da geride bıraktığı manevi miras sayesinde kesintisiz dine hizmet etmektedir.

Melez bir dini zeminden gelen (Kıptı-Müslüman kırması) Feride Subaşı gibi isimler Şaravi'yi hedef tahtasına oturtuyorlar. Zira Kültür Bakanlığına bağlı Mısır Milli Sahnesi onun hakkında bir piyes hazırlamıştır. Sahneye koymak üzere iken Şaravi'nin manevi mirası yeniden ve bir kez daha tartışmaya açılmıştır. Bunun üzerine seküler kesim saldırıya geçmiş ve manevi şahsiyetine suikast düzenlemiştir. Şeyh Şaravi'nin Nasır rejiminin 1967 İsrail karşısında yenilgisinden dolayı şükür secdesine varması en önemli saldırı bahaneleri arasındadır. Bu mesele saldırı oklarının üzerine teksif edilmesinin sebepleri arasındadır. Kadir Mısıroğlu'nun 'Yunanlılar galip gelseydi bu kadar zarar görmezdik' sözleri kabilindendir. Sanat eleştirmeni Tarık Şinnavi ise Şaravi'yi şu sözlerle takbih etmiş ve eleştirmiştir: "Dinin zamanla ilişkisi noktasında Şaravi gerici fikirler taşıyordu. Halbuki din ile zaman tev'em yani ikizdir." Kısaca Şinnavi Şaravi'nin yeterince modernist olmadığından yakınmaktadır. Elbette bu onun algısıdır.

Gerçekten de Şaravi sahnedeki Rabia olarak anılan Türk asıllı sanatçı Şadiye gibilerinin hidayetine ve kapanmalarına vesile olmuştur. Sanatçılar arasında dini duyguların yeşermesine hizmet etmiştir. Genç kızların başörtü ile buluşmasına önayak olmuştur. Faiz konusundaki uyarıları etkili olmuştur. İşte bütün bunlar Şaravi düşmanlığını körüklemiştir. Merhum Yusuf Karadavi aldığı bir ödülle ilgili yorum yaparken şunları söylemiştir: "Asrımızda benzeri olmayan bir Kur'an hadimi, müfessiri idi. Özellikle Kur'an i'cazı konusunda eşsiz bir yeri vardı. Kimse bu konuda eline su dökemezdi."

Arapçada derinliği onu eşsiz bir müfessir haline getirmiştir. Bir de kimilerince alay konusu olsa bile halk lehçesiyle konuşması halk ile iletişim sağlamasını kolaylaştırmıştır. Bu nedenle de selefi ya da sufi ya da Eş'ari herkes tefsirde onun iyali olmuştur. Kardavi'ye göre Kur'an-ı Kerim'in dinlenen sesi, davetin dikilmiş nişanesi idi. Hakkın dili idi. Bu asırda Kur'an'ın baş adamı idi. Aleyhinde saldırı kampanyaları düzenlemek yerine hakkındaki kusurları telafi etmeye bakmak daha doğru olurdu. Hasımları onun için 'Mısır düşmanı' kondurmasında bulunmuşlardır. Haşa ki, öyle olsun! Muhammed Ali Sallabi de hayatını Kur'an hizmetine adadığını ifade etmektedir. Ahmet Muvaffak Zeydan'a göre Mısır'ın yumuşak güçlerinden biri idi. Askerler Mısır'ın yumuşak karnı ise Şaravi gibiler yumuşak gücü olmuştur.

Mısır müftülerinden ve akabinde Ezher şeyhi olan Câdelhak Ali Câdelhak 'a Şaravi'nin akademisyen olmadığı hatırlatıldığında şunları söyleyecektir: Ona kim doktora unvanı verebilirdi ki?

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN