Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 23, 2018
İsrail’in gözü Kırım’da

Fransız tarihçi Roland Lombardi geçtiğimiz günlerde Cezayir basınında yer aldığı gibi önemli bir ifşaatta bulundu. Buna göre İsrail, Fransa ile birlikte hareket ederek Cezayir direniş hareketini kırmak, bastırmak, boğmak ve Cezayir'in bağımsızlığının önünü kesmek istedi. Bu işbirliğinin hedeflerinden birisi de Cezayir bağımsızlık hareketini destekçilerinden Nasır'a haddini bildirmektir. Bunlar tahmin edilebilir şeyler. Bu ifşaata göre, Milli Kurtuluş Cephesini (National Liberation Front) çembere almak ve bağımsızlık hareketini bastırmak, başarısız kılmak için Mossad ile Fransız makamları özellikle de 1956 yılında işbirliğine giderler. Amaçları Cezayir halkının ateşli devriminin önünü kesmektir. Tam da Cezayir bağımsızlık hareketinin ivme kazandığı, zafere yaklaştığı bir sırada. Yine aynı yıl İngiltere, Fransa ile İsrail arasında Cezayir bağımsızlık hareketinin müttefiklerinden Nasır'a karşı Üçlü Saldırı planlanır ve icraata konulur, akabinde Süveyş Kanalı işgal edilmiştir. Lakin SSCB-ABD ittifakının araya girmesiyle bu üçlü saldırı akamete uğrar ve hedefine ulaşamadan sona erer. Burada dikkati çeken husus Fransız Tarihçi Roland Lombardi'nin bilinmeyen bir gerçeği ortaya atmasıdır. Bu da Cezayir'de Fransız hükümranlığı altında bir Yahudi siyasi sitesinin, varlığının (entity/structure) hayata geçirilmesidir. İsrail yönetimi Cezayir halkı üzerinden Fransa'ya şantaj yapar. Yardımına karşılık özerk bir yapı istemektedir. 1956 yılı Cezayir devriminin kader yılıdır. Devrimciler atağa kalkmışlar Fransa da önlerini kesmeye çalışmaktadır. Yahudi çevreler de 'redif' surette Fransızlara yardım ediyorlar. Çanakkale'de Katır Birliğinin İngilizlere destek çıkması gibi. Cezayir halkının gerisinde beşinci tabur gibi davranırlar. Çapraz ilişkilerde Cezayir devrimcileri işgale arka çıkan yerel Yahudi unsurları da Sömürgeci sıfatıyla tanımlamaya ve yaftalamaya başlar. Mossad devreye girer, Konstantine'de bulunan Yahudi topluluğunu devrimcilere karşı silahlandırır. Bu cepheleşme veya yüzleşme üzerine Yahudiler Konstantine şehrinden söküldükleri gibi Cezayir'in umumundan Fransa'ya firar ederler. Daha sonra İsrail kışkırttığı halde bunların emlak ve mal varlıklarının peşine düşer. İsrail ile Fransa arasında stratejik ittifak birçok alanı kapsar. Bunlardan birisi de Fransa'nın İsrail'in nükleer faaliyetlerine katkı sunmasıdır.

Fransa bir taraftan Cezayir'de kalıcı hasarlar bırakan nükleer denemeler yaparken diğer taraftan da nükleer çalışmalarında İsrail'e ekipman sağlar. O günlerin hatırasına Cezayirliler Filistin davasına sahiplenirler. Bumedyen'in yeni nesillere aktarılan sözlerinden birisi şudur: Zalim ya da mazlum biz Filistin halkının yanındayız. İsrail nefreti Filistin muhabbeti Cezayir halkının iliklerine ve genlerine işlemiştir.

Demek ki İsrail ayağa kalkan ve sömürgeciliği başından defetmek isteyen Cezayir halkının bastırılması, sindirilmesi karşılığında Fransa'dan bazı taleplerde bulunmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla bu talep özerklik seviyesinde veya ona yakın bir siyasi statü talebidir.

Henüz Filistin'e tam olarak yerleşememiş İsrail'in bu gibi talepler peşinde koyması normal sayılır mı? Bu soruya fiili cevabı Kırım Yarımadası üzerinden verelim. Burası da bugünlerde benzer bir hal yaşamaktadır. Cezayir'deki meseleye benzer bir biçimde İsrail Kırım'dan toprak talep ediyor. Rusya'dan milyonlarca göçmen kabul eden İsrail şimdi Kırım'a nüfus ikmali yapmak istiyor. İsrail Rusya'ya yönelik ambargo rejiminde Batılı ülkelere aldırmıyor. Kendi yolunda ilerliyor. Müstakil davranıyor. Daha önce Cezayir'de yaptığının bir benzerini yaparak Rusya'ya yönelik şantaj politikalarını Kırım'a kadar uzatmış durumda. Suriye üzerinden Rusya'ya şu mesajı gönderiyor: Artık İran'ın Suriye'de misyonu bitti. İran'ı sınırlarımızdan uzaklaştır biz de Batı'daki hatırlı dostlarımız üzerinden Rusya'ya yönelik ambargonun kaldırılmasına vesile olalım, bunu temin edelim. Kırım şantajı da Suriye şantajının bir devamı niteliğinde. Kırım'a Yahudi göçmen sevk edilmesinin, İsrail'deki Rus göçmeni bazı Yahudilerin yeniden burada iskan edilmesinin Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkilerin iklimini yumuşatacağını da öngörmektedir. İsrail hal diliyle maymuncuk gibi açmayacakları kapı olmadığını söylüyor. Elbette bu karşılıksız değil.

Bu da öncelikli olarak Kırım'a geri göçün sağlanması ve ardından da Yahudilere burada özerklik hakkı verilmesidir. Böylece Rusya'nın yükünün hafifleyeceğini ve Rusya'ya yönelik Almanya ve ABD baskısının da azalacağını öngörüyor. İsrail böylece hem Suriye'de hem de Kırım'da kazan kazan formülü teklif ediyor. Elbette Suriye'de Suriye halkının Kırım'da ise Tatar halkının zararına.

Bilindiği gibi bölge üzerinde Rusya hak iddia ediyor Ukrayna ise bölgeyi işgal altında sayıyor. Kırım Tatarları ise anavatanları olarak görüyor. Bir de şimdi bu kervana İsrail katıldı ve Yarımada'da hak iddia ediyor. Şimdi Kırım'da 6/8 bin civarında Yahudi yaşıyor. Bunlar geçici olarak, turist şeklinde değil de tüm haklarına kavuşmuş bir biçimde yaşamak istiyorlar. Bir de Putin'e çağrıda bulunarak buradaki nüfuslarını 40 bine çıkarmak istiyorlar. Bunun karşılığı Kırım'ı yalnızlıktan kurtarmak ve yatırım yapmak.

Vaktiyle Kırım'da Türk asıllı Karay Türkleri otururlardı. Museviliği din olarak benimsemiş Karay Türkleri Yahudilik içinde mealcilik akımına benzer bir akımı temsil ediyorlardı. Hahamların ilave yorumlarını kabul etmiyorlar Talmud'u geçerli saymıyorlardı.

Yahudiliği benimsemiş olan Karay Türkleri 1895 yılında Kırım'da özerklik statüsü kazanmıştı. Şimdi Yahudiler bunun davasını güdüyorlar ve eski statüyü geri kazanmak, ihya etmek istiyorlar. Lenin döneminde bu emellerine kavuşmalarına ramak kalmıştı. Bilindiği gibi Lenin ve akrabalarından birçoğu Yahudi idi. Yahudiler 1919 yılında Kırım'da bir Yahudi özerk bölgesi kurulmasını talep ettiler. O sıralarda Rusya'daki Yahudilerin sayısı 3 milyona ulaşıyordu. Bunlar arasından 50 bini de Kırım'da yaşıyordu. 1936 yılına kadar Kırım'a yeni dalga Yahudi göçmenler gönderildi ve 300 bine ulaştılar. Bu sayı Rusya'daki Yahudilerin onda birine tekabül ediyordu. Böylece özerk yönetim talebi için yeterlilik oluşturuyorlardı. Lenin'in haleflerini sıkıştırarak burada bir özerk bölge statüsü koparmak istiyorlardı. 1917 yılında Balfour Deklerasyonu ile İngiltere'den milli vatan vaadi kopardıkları gibi.

Özerk yönetim için bahane olarak bölgenin yerli halkı Tatarlardan baskı gördüklerini ileri sürüyorlardı. 1944 yılının şubat ayında özerk yönetim fikri yeniden ısıtıldı, gündeme getirildi lakin Stalin onların yerinin Filistin olduğunu düşünüyordu. Hatta Yahudilerden işkillenen Stalin onları toplu halde Çin sınırında bir yere sürmeyi tasarlıyordu.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Müdür Vekili Alexander Ben-Zvi, Kırım için şöyle bir çözüm teklifinde bulunuyor: Rusya'nın askeri üsleri kalsın. Dert değil. Bununla birlikte Kırım bizim olsun. Kırım bizimdir ve bizim kalacaktır (https://arabic.rt.com/press/956083).

İsrail, Yahudilerin ulus devleti olduğuna dair çıkartılan yasadan sonra anlaşılan, ulus devletinin sınırlarını başka özerk bölgelere kadar uzatmak istiyor. 1956'da Cezayir'de denedikleri gibi. Hala uslanmamışlar şimdi de Kırım'da denemek istiyorlar. Putin'den yüz bulmuş olmalılar.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN