Mustafa Özcan
18.07.2018
Mustafa Özcan
Berbat ikilinin ortaklığı
Tüm Yazıları

Berbat ikilinin ortaklığı

Trump ile Putin arasında Helsinki'de yapılan zirve sonuçsuz kaldı. Denildiği gibi dağ fare doğurdu. Bu zirve Amerikalıları utanca, mahcubiyete gark etti. Trump Putin'e toz kondurmazken kendi ülkesini ve kurumlarını yerden yere vurdu. Son sıralarda NATO toplantılarında yaptığı gibi. Adeta Kaddafi'yi aratmıyor. Onun gibi hareket ediyor. Kaddafi'nin Arap zirvelerinde ve BM toplantılarında kaçık davranışları gibi davranışlar gösteriyor, sergiliyor. Anladık bazı saplantıları var ve bu nedenle Müslümanlıklarından dolayı Arapları, renklerinden dolayı da siyahları ve melezleri hazzetmiyor, aşağılıyor ama ne oluyor da Batılı liderleri de haşlıyor ve yerden yere vuruyor! Dengeli biri olmadığı belli. Helsinki zirvesiyle birlikte bu yönü bir kez daha ortaya çıktı. Putin karşısında süt dökmüş kedi gibiydi. Adeta Moskova'da yaptığı 'cinsel' yaramazlıklarının, kaçamaklarının ağırlığı, yükü altındaydı. Putin ise Trump hakkında ellerinde bu yönüyle kaset veya arşiv malzemesi bulunmadığı söylüyor. Yine de zirve sırasında Trump'ın kazanmasını dilediklerini ifade etmiştir. Zira Putin'e göre Trump yararlanılması gereken koca bir ahmaktır. Putin şantajcı ve manipülatör konumunda Trump ise sırlarının esiri. Obama aşağılık kompleksiyle malul bir liderdi. Siyaseten hödük ve bodur karakterli bir adamdı. Derisi gibi yüreği de yanıktı. 8 yıl boyunca Putin ve Hameney'e hizmet etmekten geri durmadı. Trump ise İran'a karşı selefinden farklı davranmakla birlikte Putin karşısında yelkenlerini indirmiş vaziyette. Dolayısıyla dünyanın süper gücü berbat ikilinin elinde. Amerikan demokrasisinin en büyük zafiyeti lobiler ve lobicilik faaliyetleridir. Bunun en barizi de Siyonizm lobisidir. Trump, Siyonizm lobisinin pençesindedir. Damadı Jared Kushner, Trump adına Arap dünyasını ve bölgeyi tedvir etmeye ve Filistin davasını tasfiyeye çalışıyor.

Avrupalı ve Batılı liderler karşısında Kaddafi gibi veya tavus kuşu gibi gerinirken Putin karşısında sus pus olmuştur. Suriye konusunda selefi Obama'dan farklı bir yaklaşım sergileyemiyor. Kırım konusunda ise inisiyatif Putin'de. Putin burnundan kıl aldırmıyor, 'bu dosya kapanmıştır ve Kırım Yarımadası Rusya'ya ilhak edilmiştir' diyor. ABD liderleri Rusya'nın askeri kazanımlarını resmileştirmekten başka işe yaramıyor. Gürcistan, Ukrayna derken Suriye'de de Putin'e ek alan açıyorlar. Trump her ne kadar kendisini Churchill'e benzetiyorsa da kime benzediği ortadadır. Bu da Churchill'in selefi Başbakan Chamberlain'dan başkası değildir. Churchill de savaş kışkırtıcılığında kusurlu olsa bile Chamberlain pasifliğiyle birlikte Hitler'e yol vermiş, ön açmıştır. Selefi Obama gibi Trump da maalesef Putin'in önünü açıyor. Saldırganlık katsayısını artırıyor. Trump için önemli olan kurallı ve kuralsız başarılı veya becerikli olmaktır. Putin de bunu yapmaktadır. Putin Suriye'de gerilimi düşürme bahanesi altında işgalini pekiştirdiği veya Suriye rejiminin ilerleyişini temin ettiği gibi Trump da Putin karşısında gerilimi düşürme politikasıyla Rusya'nın güçlenmesine hizmet ediyor. Bu yönüyle gerilimi düşürme adı altında yutulmayı bekleyen Suriyeli muhalefeti andırıyor. İşgallerle birlikte gerilimi tırmandıran Putin'dir. Gerilimi azaltmak ise onu dizginlemekten geçiyor. Aç ayıya tahabbub veya şirinlik derildiği gibi onun iştahını artırır. Boz ayı yine kış uykusundan uyandı ve kendisine av arıyor.

Amerikalılar Trump'ın davranışı karşısında şokta. Böyle bir rezilliğe hiç şahit olmamışlardı. Reagan da Gorbaçov karşısında hazırlıksız veya konulara hakim olmasa da psikolojik bir üstünlük sergiliyor, üstünlüğü elinde tutuyordu ve kendisine güveni tamdı. Dolayısıyla kazanan tarafı temsil ediyordu. Ama Bush'dan beri İslam dünyasına karşı aslan kesilen Amerikalı yöneticiler Soğuk Savaşın mağlubu Putin karşısında süt dökmüş kedi veya deve kuşu gibi kafalarını kuma görüyorlar. İpini ve yularını Siyonizme teslim etmiş ABD kendisini Siyonizmin pençesinden kurtarmadıkça bu edilgenlik ve eğik halini üzerinden atamayacaktır. Zira dostunu düşmanını tanımamaktadır.

Seçimlerde rakip olan Hillary Clinton Helsinki zirvesinden önce atmış olduğu bir tweetinde şöyle seslenmiştir: Dünya kupası muhteşemdi. Başkan Trump Putin ile buluşmaya hazırlanıyor. Bununla birlikte Trump hangi takımı temsil ediyor veya hangi takımda oynuyor? Sahi Trump hangi takımda oynuyor? Dediği gibi de Helsinki maçında Trump kendi kalesine gol atmıştır. Putin ile aynı takımda oynamışlardır. Amerikalılara göre de bu berbat ikili dünyayı kötü yönetmeye amadedir. The Guardian gazetesi de bu berbat ikilinin beraberliğinin Ortadoğu'ya yansımalarının da felaket düzeyinde olacağını yazmaktadır. Dünyanın yumuşak karnı olan Ortadoğu'nun başına yeni çoraplar ve felaketler öreceklerdir.

Bu itibarla 16 Temmuz tarihli görüşme tarihe kötü ve berbat gün olarak geçmiştir. Kötü gündür zira Bolşevikler tarafından devrilen Çarlık Rusya'sının son çarı İkinci Nikola ve ailesini Yekaterinnburg şehrinde ormanlık alanda katledilmesinin yüzüncü yılına denk gelmiştir. 1917 yılında Şubat ayında devrilen çar ve ailesi Temmuz ayında infaz edilmiştir.

Helsinki zirvesi Kremlin'in rüyasını doğrulamış ve gerçekleştirmiştir. Rusya nezdindeki eski Amerikan elçilerinden Michael McFaul Helsinki görüşmesinin ABD açısından bir milli güvenlik krizi olduğuna temas etmiştir. Keza 16 Temmuz tarihini Amerikan diplomasisi açısından kara ve trajik bir gün olarak da tanımlamıştır.

New Gingrich de bu buluşmayı talihsiz ve büyük bir yanlış olarak tanımlıyor. Cumhuriyetçi isimler de bu görüşmenin utandırıcı bir görüşme olduğunda hemfikirler. Konu etrafında tartışmalar sırasında Amerikalıların 1790'lı yıllardan kalma eski bir korkularının depreştiği ve geri döndüğü müşahede edildi. Bu da ülkenin yabancıların nüfuz ve etki alanına girmesidir. (https://www.msnbc.com/the-last-word/watch/on-trump-putin-what-many-americans-feared-in-the-1790s-1278937667856)

Esasında ABD fark etse de, etmese de Harry Truman'dan beri İsrail'in etki ve nüfuzu altına girmiştir. İsrail lobileri dış politikanın yönlendirilmesinde etkinler. Trump döneminde ise ABD Rus nüfuzuna girmekle karşı karşıya. Bunun nedeni ABD'nin zafiyeti değil onu yönetenlerin zafiyetidir. Soğuk Savaşta Rusya'yı yenen ABD şimdi ise tersi bir tablo ile karşı karşıya. Sanki Soğuk Savaşının galibi ABD değil de Rusya! ABD Afganistan, Irak ve Suriye'de gücünü çarçur ederken Rusya Ukrayna, Gürcistan'da en önemli yerleri toprakları arasına kattı. Bununla da kalmadı İran ekseni nezdinde, İsrail ve Suriye'de büyük nüfuz kazandı.

ABD lobiler nedeniyle ve ötesinde Trump gibi oportünist adamlar nedeniyle kan kaybediyor. Elbette bunu hak etti. Lakin yerine yükselen güç Rusya olmamalıydı. İslam alemine hem kendisi vuruyor hem de Rusya'yı vurduruyor! İslam alemi birçok cephede birden mücadele ediyor. Bölgede İsrail işgali ve İran yayılmacılığıyla birlikte ve ötesinde de Rusya ve ABD ile yüzleşmekle karşı karşıya. Her yerde oluk oluk kanı akıyor.

Trump gibi liderler varken dış düşmana ihtiyaç yok. Ayarsız adam Putin dışında herkese ayar veriyor. Bununla birlikte demokrasinin zaafları sonucu olarak yönetime gelen Trump demokrasinin kuyusunu, mezarını kazıyor! El cezau min cinsi'lame. Ceza ve mükafat yapılan işin türündendir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları