Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Temmuz 25, 2022
Hac’dan dönmek olmaz!
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva ve İrşad Heyetinin mensubu olarak ifa ettiğimiz görevimizi tamamlayarak dün akşam itibariyle yurdumuza dönmüş bulunuyoruz.

Kabe'de, tavafı, Arafat'ta vakfe'yi, Müzdelife'de niyazı, Safa ve Merve'de sa'yi nasip eden, kısacası "Haccın menâsiki" olarak bilinen vazifeleri yerine getirmeye muvaffak kılan Rabbimize hamd olsun…

Bütün bu ibadetleri ifa ettiği hac ile ümmetine göstererek, yaparak, söyleyerek öğreten Sevgili Peygamberimize salât ve selâm olsun…

Sizlerle "yazar-okur" irtibatımız sebebiyle var olan hukukumuza istinaden gıyabınızda, o mübarek topraklarda ve mukaddes zamanlarda yaptığımız dualarımızın kabulünü niyaz eder, güzelliklerle dolu bu ibadetin sizlere de nasib olmasını Yüce Mevla'dan niyaz ederiz…

Hemen her gününün, mutlaka bir dinî amel ile veya dünyalık iş ile meşgul ve dolu olduğu bir dönemdir hac mevsimi ya da hac günleri… Ancak "hazırlıklı" olanların başarabildikleri bir sınavlar zincirinin yaşandığı günlerdir, aynı zamanda… Önceden var olan kanaatimizin daha bir pekiştiği bu yılki tecrübelerimizle bir kez daha ve yine tekrarlayarak ifade edelim ki, manevi hazırlık olmadan haccı gereği gibi ifa etmek, yaşamak ve tatmak, lezzet almak mümkün olmuyor… İşte belki de bu önemli sebepten dolayı, Diyanet İşleri Başkanlığı, "Fetva ve İrşad Heyeti" adı altında yaklaşık 15-20 kişilik bir grubu görevlendirerek Arafat'tan önce ve sonra olmak üzere hacılarımızın bu önemli ibadete dair fıkhî sorularına cevap vermeleri yanında onların manevi açıdan hazırlıklı olmaları, haccın güzelliklerini görebilme ve yaşayabilme adına donanımlı bulunmalarını sağlamak maksadıyla onlara destek ve rehber olmalarını hedefliyor. Doğrusu son yıllarda bunun önemi hem Diyanet teşkilatı hem de hacı adaylarımız tarafında daha iyi anlaşılmıştır, diyebiliriz…

Bugünkü yazımızda sizlere orada yaşadıklarımızdan bahsetmeyeceğiz. Ancak vazifelerini tamamlayıp yurda dönmeye hazırlanan her bir müminin diğerine sorduğu "dönüş ne zaman?" sorusundaki "dönmek" üzerinde durmak istiyoruz… "Hac'dan dönmek" mümkün müdür ya da Hac'dan dönüş" söz konusu mudur? Şair, "Bedenim Kâbe'den uzakta amma gönlümü bıraktım Beytullah'ta ben!" derken neyi kast etmektedir? "Gönlü bırakmak" nasıl bir şeydir? Beden ve ruh birbirinden ayrılabilir mi?.. Uzayıp giden bu soruların cevaplarını arayacağımız yazımızda aynı zamanda sizlerle o mübarek topraklara bir kısa yolculuk da yapacağımızı söyleyebiliriz…

MÜMİNLERİN "BABA OCAĞI"DIR MEKKE!..

Evet, hiç tereddütsüz böyle düşünebiliriz. Zira Mekke, Halilurrahman olan Hz. İbrahim'in (as) yurdudur, bu yüzden Mükerrem'dir. Bu yurdun ilk sakinleri Hz. İbrahim'in ailesidir. Onun evlatları ve torunlarının mekan tuttuğu bu topraklarda dünyaya gelen Son Nebi'nin doğduğu ev bu şehirdedir. Bu belde, Allah Teâlâ onu "emîn belde" kıldığı için güven ve huzur duyduğunuz bir şehirdir… Hz. İbrahim (as) Ebül-Enbiyâ'dır yani Peygamberlerin babasıdır, ceddidir. Ecdadı da peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) doğduğu bu şehir, "Ummul-Kura" vasfıyla aslında yöredeki şehirlerin anasıdır, aynı zamanda… İşte hem diğer peygamberlere hem de Sevgili Peygamberimize yurt olan Mekke-i Mükerreme, müminler için bir "baba ocağı"dır…

Bayramlarda yurdun farklı bölgelerinde görev yapan evlatların baba ocağında buluştukları bir aile düşünün… Hasretle ve muhabbetle birbirine kavuşan kardeşlerin, evlatlarının hissettikleri sevinci hayal edin… Böyle bir ailenin ferdiyseniz duygularınızı fark etmeye, tanımaya anlamaya çalışın… Emin olunuz ki, hissettiklerinizden daha fazlasını Mekke'de hissetmeniz, sizi duygulandıran şeylerden daha fazlasını Mekke'de yaşamanız mümkün olacaktır. Çünkü bu belde kabul olunmuş bir dua olarak "Beled-i Emîn"dir, yani Allah'ın güven ve huzur bahşettiği şehirdir, Hz. İbrahim Peygamber'e kadar uzanan bir "baba ocağı" olarak müminleri bağrına basan bir şehirdir… Evlatlar baba ocağında hatırlı bir misafir olarak ağırlandıkları gibi, müminler de Mekke'de "Duyûfur-Rahman" olarak karşılanır ve ağırlanırlar, çünkü onlar da Allah'ın, "hatırlı" birer misafiridirler. Onların hatırını hoş tutmalarını, ihtiyaçlarını karşılamalarını asırlar öncesinden emreden Allah Teâlâ, bu vazifeyi özenle yerine getirmeleri hususunda Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'den söz almıştır. Sözlerinde duran bu iki peygamberin mirasıdır bugün, Haremeyn'e ait tüm hizmetleri ifa etmek… Bu hizmetlere mazhar ve muhatap olduğu için mümin mutludur, değerlidir. Netice olarak, her bir evladın bayramda, yaz tatilinde baba ocağına yeniden geldiği gibi, başka memleketten sılaya dönüldüğü gibi, mümin de manevi açıdan baba ocağı olan Mekke'ye, hac ve umre vesilesiyle gelir, Kabe'ye döner, Beytullah'ta Allah Teâlâ'nın misafiri olur…

Bu sebeple diyebiliriz ki, Mekke'den dönüş olmaz; ama sılasına döndüğü gibi oraya döner, Kabe'ye ve Beytullah'a kavuşur; adeta bir önceki ziyaretinde Beytullah'ın örtüsüne takılı kalan ruhunu bedeniyle buluşturur ve tarifi imkansız sevinçle gönlü mesrur olur vesselam…

İlk günlerde gözlerden süzülenler, şükür duygularıyla akan sevinç gözyaşlarıdır. Son günlerde ve özellikle veda ederken akanlar ise yeniden yaşanacak bir gurbetin hüznüyle hasret dolu damlalardır… Tıpkı baba ocağından ayrılırken mani olamadığınız gözyaşlarınız gibi… Velhasıl, ne Mekke'den dönüş mümkündür, ne de Kâbe'den… Bunun için Hac'dan dönmek olmaz!.. Sözlerimize iki beyitle son verelim:

Bir zaman derdim ki Yâ Rabbi neden
Bir daha istiyor bir kere giden?
Meğer bilemezmiş insan gitmeden
Aldım cevabımı Beytullah'ta ben…

Gördüm ki; bu dünya bir oyalanma,
Halime bakıp da, mutluyum sanma.
Bedenim Kâbe'den uzakta amma;
Gönlümü bıraktım... Beytullah'ta ben.
(Cengiz Numanoğlu)

Gidenlere tekrar, gidemeyenlere en kısa zamanda en güzel şekilde nasip olması dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN