Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 11, 2017
Üniversite Öğrencisi Hangi Özelliklere Sahip Olmalıdır?

Geçen yazımızda, üniversitelerde en önemli problemlerden birinin Rehberlik konusu olduğundan söz etmiştik. Genel anlamda rehberliği profesyonel anlamda bir yardım süreci olarak gören ve başarıyla uygulayan birkaç üniversite dışında genel olarak üniversitelerimizin çoğunda başarılı bir rehberlik faaliyetinden söz edilemeyeceğini de eklemiştik. Doğrusu bu konuda öğrencilerde de bir ilgisizliğin olduğunu gözlemlemek mümkündür. Eğer onların kendilerini tanıma ve eksiklerini giderme yönünde yeterli çabası olsaydı belki yükseköğretim kurumları bu konuya şimdikinden daha fazla ilgi göstermek zorunda kalacaktı. İşin bu tarafına da temas ederek biz bugünkü yazımızda, rehberlik probleminin sebep olduğu olumsuzlukları giderme adına üniversite öğrencilerinin sahip olması gereken ya da sahip olmayı hedeflemeleri/istemeleri gereken kişilik ve karakter özelliklerinden bahsedeceğiz.

Her ne kadar, üniversite öğrenciliği dönemine kadar kişilik ve karakter oluşumunda önemli merhaleler kat edilmiş ise de, Ali Fuat Başgil'in "Gençlerle Başbaşa" adlı eserinde de ifade ettiği üzere, insan karakterinin şekil almaya en müsait dönemi ve arkadaşından etkileşiminin en canlı olduğu çağ, gençlik çağıdır. Üniversite öğrencilerinin bu çağ içinde bulundukları hesaba katılacak olursa onlara bu süreçte verilecek katkıların son derece önem taşıdığını söyleyebiliriz.

Şimdi, yükseköğretime kaydını yeni yaptırmış ya da tahsiline devam etmekte olan bir öğrencinin, üniversite ortamında gerek öğretim elemanlarından gerekse fakülte ya da yüksekokul imkânlarından azami derecede istifade edebilmeleri için öğrencilerde bulunması gereken özelliklere sırasıyla değinmek istiyorum.

MEDENÎ CESARET VE GİRİŞKENLİK

Birçok eğitimci, öteden beri şöyle bir düşünceye sahiptir: Geleneksel Anadolu terbiyesiyle yetişmiş gençlerde, ailedeki eğitimden gelen anlayış lise yıllarındaki eğitim tarzıyla da pekişince öğrencilerde "çekingen ve sıkılgan" bir kişilik ortaya çıkmaktadır. Özellikle mütedeyyin ailelerde böyle bir durumdan söz edebiliriz. Şayet böylesi ortamlarda yetişen gençlerin üniversite öğrenciliği süresince de bu problemi çözememeleri, medeni cesaret ve girişkenlik hususunda aşama kaydedemeyişleri, onların mezuniyet sonrasında hayata atıldıklarında karşılaşacakları sorunları aşma noktasında da problem yaşamalarına sebep olabilmektedir. Bu nedenle üniversite yılları, öğrencinin önce kendine güven problemini halletmeye çalıştığı; kendini rahatlıkla ifade edebildiği ve medeni cesarete sahip, girişken bir kişiliğe kavuştuğu bir dönem olmalıdır.

Medenî cesarete ve girişkenliğe yeterince sahip olamama, okulunda öğretim üyelerinin rehberliğine ve onlarla diyaloga da en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Ayrıca bu durum onlarda, sosyal hayat ve insanlar arası ilişkilerde silik bir şahsiyet imajı oluşmasına da sebep olabilmektedir. Bu sebeple, adı geçen özelliklere, öğrenci daha ilk yıllardan itibaren sahip olmaya çalışmalı ve bu yönde mutlaka aşama kaydetmelidir. Kendini tanıma sürecinde şayet bu yönde bir olumsuzluk tespit ediyorsa çok rahatlıkla uzman yardımına başvurmalıdır. Şimdi bahsini ettiğimiz özellikleri ele almaya başlayalım.

DÜRÜSTLÜK VE AÇIK FİKİRLİLİK

Dürüst davranmak, açık sözlü ve açık fikirli olmak, herkes için arzulanan bir durumdur. Ancak kanaatimizce öğrencilerdeki medenî cesaret eksikliği, sıkılganlık ve çekingenlik gibi sebeplerle, onlar sahip olduğu fikirleri açık bir şekilde ortaya koyamamaktadır. Özellikle öğrencilerin, derslerde söz alarak fikir beyan etmeleri noktasında çok yetersiz kaldıklarını söyleyebiliriz. Fikrinin makul karşılanmayacağı, eleştirileceği, bu sebeple küçük düşürüleceği endişesi, öğrencinin derse katılımına bir engel teşkil etmektedir.

İLME KARŞI İSTEK VE ÇALIŞKANLIK

İki farklı başlık gibi görünse de ilme karşı istekli olmakla çalışkan olmak, birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Denilebilir ki, ilme karşı istekli olanlar aynı zamanda bu uğurda çaba göstermekten ve çalışmaktan da kaçınmayanlardır.

Bilinmelidir ki, öğrencilik dönemi, ancak bilgiye, ilme karşı arzulu ve istekli olunduğu zaman meyvesini verebilmektedir. "Marifet iltifata tâbidir" ve "Aşk olmadan meşk olmaz" gibi atasözlerimiz de bu gerçeğe işaret etmektedir. Aslında üniversite yılları, koca bir hayat içinde çok fazla bir yer işgal etmemektedir. 4-5 yıllık bir öğrencilik hayatı iyi değerlendirilebildiği takdirde, öğrencinin bilgi ve kültür dünyasına katkıda bulunmakta, aksi durumlarda ise beklenen netice alınamamaktadır. Bugün üniversitelerde verilen eğitim-öğretimde istenen ve beklenen başarı elde edilemiyorsa, bunda, öğrenci dışında birtakım sebepler söz konusu olduğu gibi, bizzat öğrencilerin isteksizliği ve derslere yeterince çalışmamaları da rol oynamaktadır. Özellikle, bir öğrenciye öğretim elemanı tarafından rehberlik yapılabilmesi için öncelikle onun ilme karşı istekli, arzulu hatta hırslı olması gerekmektedir. Bunlar olmadan öğrenciye bir şeyler verebilmek gerçekten zordur ve başarı oranı her zaman için düşüktür.

ZORLUKLARA KARŞI SABIRLI OLMAK

Öğrencilik, hayatın zor dönemlerinden biridir. Fedakârlık, gayret ve çaba isteyen bu süreç, beraberinde parasal sıkıntıları da getiriyorsa, kişi için daha zor bir dönem olacağı söylenebilir. Ancak öğrenciliğin tabiatında varolan bu zorluk, belki de onun değerinden dolayıdır. Çünkü daima kıymetli şeyler zor elde edilir. Tarih boyunca başarılı olmuş şahsiyetlerin hayatları incelendiğinde görülecektir ki, onlar zorluklar karşısında yılmamış, sabır, azim ve kararlılıkla çalışarak başarıyı yakalamışlardır.

ARAŞTIRMACI RUHA SAHİP OLMAK

Bilindiği üzere, üniversiteler hem öğrencilerin yetiştirildiği hem de çeşitli konularda araştırma ve incelemelerin yapıldığı kurumlardır. Hatta bilim ve araştırma yapmak üniversitelerin birincil amaçları olarak kabul edilmektedir.

Öğrenci sadece bir branşta yükseköğrenim görmeyi hedefliyorsa onun yapacağı, derslerine çalışmak ve başarmak; neticede bir diploma sahibi olmaktır. Dolayısıyla o, üniversitelerin sadece öğrenci yetiştirme fonksiyonundan yararlanacak, araştırma ve bilimsel çalışma yönüyle yükseköğrenimden bir kazanım elde edemeyecektir. Hâlbuki birçok yönden en verimli çağ olan gençlik dönemi içinde bulunan üniversite öğrencisi araştırma, inceleme ruhuna bu dönemde sahip olmayacaksa ne zaman olacaktır? Kanaatimizce temel problem işte bu noktada odaklanmaktadır. Konuyla ilgili olarak öncelikle realiteden bahsetmek istiyoruz. Ezberci düşünce tarzı, eğitim-öğretim sistemimizin tümüne sirayet etmiş bir durumdur. Yüksek tahsili de olumsuz yönde etkileyen bu düşünce tarzının bir ürünü olarak, öğrencilerin dersleri kitabından ya da ders notlarından çalışarak geçme arzusu içinde oldukları gözlenmektedir. Diğer bir ifadeyle onlar, inceleme ve araştırma kurumları olan üniversitelerde sadece "yüksek öğrencilik" yapmayı yeğlemektedirler. Bu düşünce ise neticede onların önemli bir kayıp yaşamalarına sebep olmaktadır.

ÇOK YÖNLÜ VE YETERİNCE OKUMAK

Üniversite yıllarında öğrencilerin yeterince okumadıkları eskiden beri şikâyetlere konu olmuştur. Öğrencilerin yeterince okumamalarında, yoğun ders programının etkisi olduğu gibi, bizzat öğrencilerin konuyu önemsememeleri de rol oynamaktadır. Gerçekten çok yönlü ve yeterince okumak, yükseköğretim öğrencisi için birkaç yönden gereklidir. İlkin şunu söyleyebiliriz. Öğrencinin ifade kabiliyetinin gelişmesi için kelime hazinesinin artması ancak çok okumakla mümkündür. Öte yandan kültürel yönden kendisini yetiştirebilmesi için de okumak zorundadır.

Çok yönlü ve yeterince okumayla hedeflenen, öğrencinin kendisini entelektüel anlamda yetiştirmesidir. Yoksa belli bir kalıbın dışına çıkmayan bir "kitap okuma" anlayışı, öğrenciyi istenen noktaya getirmeyecektir. Arzulanan seviyeye gelinebilmesi için en pratik yol, fakültelerindeki öğretim elemanlarının yayınlarının okunması ve olumlu-olumsuz tüm izlenimlerin, ilgili öğretim elemanıyla müzakere edilmesidir.

Gelecek sayıda buluşmak üzere, konuyla ilgili herkese, özellikle yeni bir eğitim-öğretim döneminin başladığı bu günlerde tüm üniversite öğrencilerine başarılar diliyorum.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN