Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Temmuz 20, 2017
Dijital Çağda Mahremiyet?

Yazımıza başlarken, birkaç gün önce, öteden beri kötü bir adet haline getirdiği sistematik zulümlerine bir yenisi ekleyerek Mescid-i Aksâ'yı işgal eden, din kardeşlerimizi kurşunlarla katledip, dokunulmazlığı bulunan bir İslam alimini, bir din adamını yaralayan ve insanları terör estirerek sindirmek isteyen zalim ve şedid İsrail'i kınıyorum. Allah Teâlâ'dan Mescid-i Aksâ'ya hürriyet; mücavir ve sakinleri olan kardeşlerimize selamet ve galibiyet, biz Ümmet-i Muhammed'in her ferdine de "kardeşinin derdiyle dertlenme" şuurunu lûtfetmesini niyaz ediyorum.

Aziz okuyucum,

17-18 Temmuz 2017 tarihlerinde Ankara'da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından düzenlenen "Mahremiyet Eğitimi Çalıştayı"nda, davetlilerin yaklaşık tamamının iştirak ettiği önemli bir buluşma yaşandı. 74 katılımcının 24'ü, muhtelif üniversitelerde görev yapan ve konuyla ilgili çalışmaları-araştırmaları bulunan akademisyenlerdi. Geri kalanlar ise, Aile ve Sosyal Politikalar, Milli Eğitim, Adalet, Sağlık, Gençlik ve Spor Bakanlıklarından yetkililer; Diyanet İşleri Başkanlığı, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve TRT gibi kurumların temsilcileri ve konuya dair çalışmaları bulunan sosyolog, pedagog ve çocuk psikiyatristleri idi. Yaz tatili olmasına rağmen davet edilen hemen herkesin sorumluluk bilinciyle iştirak ettiği bu çalıştayda katılımcıların iki günlük yoğun mesailerinin, problemlerin çözümünde rol oynayacak meyveler vereceği kanaatindeyiz.

Bakan Fatma Betül Hanımefendi'nin geçmişinde başarılı çalışmalara imza atan bir mühendis ve tabip oluşu, bakanlığın ilgi ve görev alanına giren konularda bilimsel katkı ve akademik alan desteğini önemsemesi sonucunu da beraberinde getiriyor. Sözgelimi, Sosyal Hizmetler alanında değerli çalışmaları bulunan ve koordinatörlük görevi verilen Doç. Dr. Ercüment Erbay'ın, bu çalıştayın gerçekleştirilmesinde değerli katkıları vardı. Müsteşar Yardımcısı Dr. Hakkı Öztürk tarafından açılışı yapılan ve Genel Müdür Dr. Selahattin Güven'in bilgilendirici konuşmasıyla devam eden çalıştayda, ilgili Daire Başkanı Emin Eraslan ve çalışma arkadaşlarının, programın başarıyla gerçekleştirilmesi hususunda gösterdikleri gayretin temelinde Bakanlığın konuya dair hassasiyeti ve akademik desteği önemsemelerinin büyük rol oynadığı söylenebilir.

"Musâdeme-i efkârdan bârika-i hakikat doğar." vecizesinin de işaret ettiği üzere, fikirlerin karşı karşıya gelmesi, gerçeğe ulaşmak için şarttır. Çünkü her zaman şimşek, farklı kutupları taşıyan bulutların çarpışmasıyla ortaya çıkar. Çalıştaylarda da konuya dair bilgi, veri, tecrübe ve bulguları olan herkesin konuya dair görüşlerini tüm katılımcılarla paylaşması, bazen de gruplar halinde detay konuklarda fikir teâtisinde bulunmaları, ortak aklın devreye girmesiyle doğru sonuçlara ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. İşte dolu dolu geçen bu iki gün içinde, görüşlerin açık yüreklilikle ifade edildiği, değer verildiği ve önemsendiği bir ortamda raportörlerce "her şey" kayıt altına alındı. Son gün değerlendirme toplantısında bir kez daha gündeme getirilen ortak kararların bir süre sonra Bakanlık yetkilileri tarafından paylaşılacağı ifade edildi. Sonuçların hayırlara vesile olmasını gönülden diliyor ve gerçekten "önem" arz eden mahremiyet konusuna değinmek istiyorum.

Değerli okuyucum,

Öncelikle problemi ortaya koymakta fayda vardır. Artık bir "Dijital Çağ"da yaşadığımızı söylüyor, iletişim ve sosyoloji uzmanları… "Küresel bir köy" olarak görülen dünyada, artık herkes köylüsü tarafından az çok "tanınıyor", sanal da olsa sosyal medya ortamlarında… Bir araya gelen üç kişi kısa bir hoşbeşten sonra ellerindeki "akıllı" telefonlarıyla aynı "sanal" mekanda buluştuğu "köylü"süyle yazışmaya, dertleşmeye başlıyor, yanı başındaki "gerçek" arkadaşını ihmal ederek ve unutarak!..

Gezip tozduğu yerlerde sadece gördüğüyle yetinmiyor artık köylümüz… Yediklerini de paylaşmaya başlıyor sayfasında, öğlen ve akşam sofralarında… Daha çok bilinmek, daha çok tanınmak ve daha çok kişi tarafından takip edilmek dürtüsüyle, paylaşabileceği her şeyi, ama "her şeyi" global köyün tanıdık ve takipçi köylüleriyle paylaşmak istiyor. Beğeniliyor, takipçileri artıyor ve yaptığı işin "iyi" bir şey olduğuna inancı güçleniyor…

Artık günümüzde ev ortamında aile fertlerinin her birinin elinde bir telefon, herkesin kendi sanal çevresiyle iletişim halinde olduğu bir ortam, sıradan hale geldi. Pek çok aile yuvası zannederiz ki artık bir "konforlu internet cafe" haline gelmiş durumdadır. Ne var ki, telefonlara giriş şifreli, yazışmalar "özel"dir artık…

Şimdi soralım: Sahi, yeni yetişen neslin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunun farkında mıyız? İnternet ve sosyal medya bağımlılığının da tedavi edilmesi gereken bir "bağımlılık" türü olduğunu biliyor muyuz? Telefonsuz yaşamak bizim için, çocuklarımız için ne demektir? Sorguluyor muyuz?

Kıymetli okuyucum,

Günümüz dünyasında maalesef "sınırsız özgürlük" anlayışını telkin eden kötü niyetli, kapitalist güçlerin elindeki medya, tüm gücüyle sadece tüketen ve hazzı önceleyen bir anlayışı dayatıp duruyor insanoğluna… Hedef kitlenin daha ziyade gençler olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü onları etkilemek daha kolay ve onlar daha uzun hayat imkânına sahip olan bir teb'a bir durumundalar…

Maalesef telkinleri yankı bulmuş ve tüm dünyadaki genç nüfus, sosyal medyanın ağlarına "takılmış" vaziyettedir. Sabah uyandığında ilk işi telefona, mesajlarına ve paylaşımlarının durumuna bakmak olan gençler, gece yatarken de son vazife olarak telefonuyla meşguldür artık… Ne zaman kendini bu ağlardan kurtarıp uyumayı başarabilmektedir, işte bunu bilemiyoruz; zira bu durum da gencin "özeli"dir, artık…

Telefon, internet, oyun vs. bağımlılığının tedavi edilmesi gereken bir "hastalık" olduğunu söyleyen uzmanların cılız sesleri duyulmaz oldu artık. Sosyologlar fikir beyan ededursunlar, dijital çağ denen şu devir, artık kişiyi kendine bırakmayacak kadar acımasız ve zalim bir hal almış durumda… Fırından aldığı ekmeği bez bir örtüye sararak evine götüren büyüklerimizi gören bizler, önündeki sofrada yer alan envâ-i çeşit yemeği, bilmem kaç megapikselli telefonuna kaydedip –bu imkandan mahrum olan var mı yok mu demeden- sanal dünyada paylaşmaktan çekinmeyen kimseler haline geldik, maalesef…

Şimdi artık, asırlar öncesinden günümüze ulaşan ilahi uyarıya; "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz!" (Tahrim, 7) ayetine kulak vermek ve sorumluluklarımız üzerinde yeniden düşünmek vaktidir!..

Bir sonraki yazımızda mahremiyet kavramını ve mahremiyet eğitimini ele alacağımızı ifade ederek sağlık ve esenlikler diliyorum.

Prof. Dr. Mehmet Emin AY

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN