Sansür ve Engizisyon
Birkaç günden beri Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir kararı tartışılıyor. Söz konusu karar üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı en hafifi sansür ve engizisyon mahkemesi kurmakla suçlandı ve düşünce ve fikir özgürlüğüne darbe vurduğu iddia edildi. Suçlamalar ve eleştiriler bu kadar ağır olunca Diyanet İşleri Başkanlığı'nın verdiği kararın gerçekten sansür olup olmadığını ve fikir ve düşünce özgürlüğüne darbe vurup vurmadığını merak edip konuyu biraz araştırdım.
Her şeyden önce şunu belirtmeliyiz. Kitap toplatma basımını yasaklama kararını mahkeme vermiş, Diyanet değil. Bu birinci husus. İkinci husus yasalar Diyanet İşleri Başkanlığı'na bir görev vermiş. Görev, ülkemizde basılan Kur'an-ı Kerim'leri ve meallerini incelemek, tahrifat olduğu durumda müdahale etmek. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanlığı'nın görevi Kur'an-ı Kerim'in tahrif edilmesini önlemek, bir harfinin bile değiştirilmesine izin vermemek. O yüzden basılan her Kur'an-ı Kerim önce incelenir, sonra bir değişiklik olmadığı görülünce bir mühür basılır ve bu mühürle de Kur'an çoğaltılır.
Mealleri inceleme görevi Din İşleri Yüksek Kurulu'na verilmiş. Ancak bu iki incelemenin arasında bir fark var. İlkinin incelemesi baskı öncesinde yapılırken, mealin incelemesi basıldıktan sonra yapılıyor. O da bir talep olursa.
Mealler
Örnekte de göreceğimiz gibi tahrifat sadece aslında değil, meallerinde de olabiliyor. Nitekim tartışmanın nedeni meali baştan sona okuyan ilgili kurul, Kur'an'a ve İslam'a aykırı onlarca tercüme tespit eder ve bunu onaylamaz, kabul etmez. Bu haliyle de meal olarak basılmasının uygun olmadığını söyler.
Örnek olarak sadece Maide suresi 6. Ayetin mealini vereceğim. Ayet-i kerime Diyanet Vakfı Mealinde şöyle başlıyor:
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman…
Diyanet İşleri'nin eski ve yeni meallerinin yanı sıra Türkiye kurulduktan sonra yapılan ilk tercümelerde Elmalılı Hamdi Yazır, Hasan Basri Çantay, Ömer Nasuhi Bilmen, Abdülbaki Gölpınarlı ve daha sonra yapılan Ali Fikri Yavuz, Hayrat Neşriyat, Ömer Çelik, Abdullah Ahmet Akgül, Abdullah Parlıyan, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Bahaaddin Sağlam, Bayraktar Bayraklı, Besim Atalay, Cemal Külünkoğlu, Edip Yüksel, Erhan Aktaş, İlyas Yorulmaz, İsmail Hakkı Baltacıyoğlu, İsmail Hakkı İzmirli, İsmail Yakıt, Kadir Çelik, Mahmut Kısa, Mahmut Özdemir, Mehmet Çakır, Mehmet Çoban, Mehmet Okuyan, Mehmet Türk, Muhammed Esed, Mustafa Çavdar, Mustafa İslamoğlu, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Süleyman Tevfik, Süleymaniye Vakfı, Şaban Piriş, Ümit Şimşek ve Yaşar Nuri Öztürk'ün meallerinde hep namaz olarak geçer.
Bundan altı asır önce çevrilen meallerde de namaz olarak geçer:
"iy anlar kim įmān getürdiler! ķaçan durasız namāz dapa…"
Yine altı asır önceki satır arası Kur'an tercümesinde de namaz olarak geçer:
"İy īmān getürenler, ḳaçan namāza dursañuz…"
Şimdi ilgili kurulun onaylamadığı ve sakıncalı bulduğu meali okuyalım:
6. EY İMAN EDENLER! Destekleşme/dayanışma toplantısına geleceğiniz zaman…
Gördüğünüz gibi salat kelimesine Kur'an Türkçeye tercüme edildiği 10-11. asırlardan bu zamanlara kadar hiçbir mütercimin vermediği bir anlam verilmiş. Arap Dili ve Edebiyatı profesörü bir arkadaşıma salat kelimesinin destekleşme toplantısı gibi bir anlamı olup olmadığını sordum. O da böyle bir anlamını ilk defa duyduğunu ve daha önce hiçbir sözlükte görmediğini söyledi. Emin olmak için Arapçasına güvendiğim bir başka arkadaşıma sordum, o da aynı cevabı verdi.
Ben burada bir örnek verdim, mealde bunun gibi onlarca örnek var. Şimdi lütfen söyleyin. Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri bu meali inceledikten sonra Kur'an'ın tahrif edilmesi karşısında susup oturmalı mıydı?
Soruyorum;
- Kur'an'ın lafzında yapılacak değişiklik, ilave veya eksiltme de serbest mi olmalıdır?
- Meal, lafızdan farklı mıdır? Tercüme ve üslup tercihleri dışında sözlükerde olmayan anlamları vermek, olmayan şeyleri ilave etmek Kur'an'ı tahrif değil midir?
- Müslümanların kutsal kitabını isteyen istediği gibi tercüme adı altında değiştirebilir mi?
- Kur'an-ı Kerim'e olmayan anlamlar vererek tahrif etmek düşünce ve fikir özgürlüğü müdür?
- Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an'ı tahrif gayreti karşısında susacaksa var olmasının bir anlamı var mı?
Bu devirde bir kitabı toplatmak veya baskısını engellemenin pratikte bir anlamı olmadığını, internet üzerinde herkesin ulaştığını, gerekirse yurt dışında basılabileceğini Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ilgililerinin bilmediğini mi sanıyorsunuz? Tabi ki biliyorlar. Ancak onlar görevini yaptılar ve bu meali onaylamadılar, tasdik etmediler.
Özetle Diyanet İşleri Başkanlığı kanunla kendine verilmiş görevi yerine getirdi. Kanun olmasa bile yine Kur'an tercümeleri konusunda hassas olmalı ve yapılan tahrifattan bizleri haberdar etmeliydi.
Aklıma gelmişken bir soru daha sorayım. Yasa 2018 yılında çıkmış. O tarihten bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı birçok meal hakkında benzer kararlar almış iken, şimdiye kadar neden hiç gündeme getirilmedi ve tartışılmadı? Kitabı yasaklanan kişinin takipçi sayısına göre mi karar verilecek?
Eğer samimi iseniz tartışmanız gereken konu yasadır. Kur'an'ı kafasına göre, birilerinin hoşuna gidecek diye keyfi bir şekilde tahrif edenlere karşı sesini çıkartan Diyanet İşleri Başkanlığı değil.
İsmail Güleç
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.