Arama

İsmail Güleç
Nisan 12, 2022
Suriçi’ni bilmek isteyenlere kılavuz
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Ramazan ayındayız. Görsel, yazılı ve sosyal medyada eski Ramazanlara dair hikayeleri dinliyoruz. Bu hikayeler bize eski İstanbul hakkında bir şeyler öğretti elbette. Ancak hiçbir programın Revnakoğlu'nun İstanbul'u kadar bize bilgi veremeyeceğini iddia edebilirim.

Birkaç ay olmadı sanırım, Fatih Belediyesi, geçen sene ilk iki cildini yayınladığı Revnakoğlu'nun İstanbul'u İstanbul'un İç Tarihi Fatih'in son üç cildini de yayınladı. Bahsettiği kitabın önemini belirtmek için şu kadarını söylemem yeterli sanırım. Bu kitabın bulunmadığı kütüphane, "ciddi kütüphane" iddiasını taşıdığını iddia edemez. Bu kitabı görmeden İstanbul tekkeleri ve camileri üzerine araştırma yapılamaz.

Burada bir parantez de kitabı hazırlayan Prof. Dr. Mustafa Koç'a açalım. Yüzlerce dosyayı titiz ve sabırlı bir işçilikle ve meraklı bir araştırmayla hazırlamak herkesin harcı değil. Kitabı eline alınca nasıl bir yoğun emek mahsulü olduğunu fark ediyorsunuz. Notları, hem diğer kaynaklarla karşılaştırmak hem de Revnakoğlu'nun yazılarıyla zenginleştirmek sadece çalışmakla olacak bir iş değil, zengin bir müktesebat da ister. Mustafa Koç'u da ancak bu özellikle tarif edebiliriz.

Revnakoğlu kim?

Cemalettiin Server Revnakoğlu'nu (1912-1968), İstanbul tekkelerine dair yaptığı araştırmaları ile biliyoruz. Saraylı bir anne ve muhtar bir babanın oğlu olan Revnakoğlu'nun hayatı İstanbul'daki tekkelerin hazirelerini tespit etmek, tekkelere ait bulduğu eşyaları toplamak ile geçti denilse yanlış bir söylemiş olmam herhalde. Adeta kendini İstanbul tekkelerine adayan Revnakoğlu, çalışmalarına mâni olacağını düşünerek evlenmemiş. Evini depoya çeviren ve eski eserlere düşüp kalkan bir adamla evlenecek kız bulmak da kolay değil tabi. Bir ömür biriktirdiği malzeme sayesinde biz bugün bir şehri yeniden ihya edebiliriz. Bu kadar önemli bir arşiv bırakmış bize. Peki dönemin belediyesi ve devlet görevlileri o arşivin kıymetini bilip layık olduğu şekilde muhafaza etti mi diye sormayacağınızı tahmin ederek bu soruyu geçip kitaba gelelim.

Kitaptan küçük bir kesit

Beş ciltlik kitap hakkında kanaat oluşması için küçük bir kesit sunayım. Ancak kitapta ismi geçen tekke ve türbelerin önemli bir kısmının bugün maalesef mevcut olmadığını söylemeliyim. Kitap bu yönüyle de toplum olarak günahımızı yüzümüze çarpan bir ayna oluyor. Öte yandan kitapta harabe olarak gördüğümüz kimi tekke ve mescitlerin bugün âbâd edildiğini görmek ise azıcık da olsa bizi teselli ediyor. Size kitapta dokuzuncu güzergah olarak geçen bölümden sadece Saraçhane ve Şehzadebaşı çevresinden birkaç yapıyı aktarayım.

Saraçhane: Bugün parkın olduğu yerde bir zamanlar sarraçlar çarşısı varmış. Burada at takımları, eyer ve koşum yapılıp satılırmış. Kuruluşu İstanbul'un fethine kadar uzanıyor. Günümüzde oto tamircilerinin bulunduğu sanayi siteleri gibi düşünün. Bugün adını verdiği parkla yaşıyor.

Revnakoğlu, Saraçhane'nin İstanbul'un neşeli köşelerinden biri olduğunu söyler. Okuyana kadar hiç öyle düşünmemiştim. Edirnekapı'ya doğru giderseniz şehrin deruni dünyasına giderseniz. Vezneciler tarafına doğru giderseniz Direklerarası'na yani eğlence merkezine gidersiniz. Unkapanı'na doğru giderseniz Haliç'e ve oradaki çarşılara, Aksaray'a doğru giderseniz denize ve oradaki mahallelere giderseniz. Meydanın süsü ise Şehzade Cami.

Mimar Ayas Cami: Saraçhane'nin Macar Kardeşler Caddesine bakan köşesinde Fatih'in mimarlarından Mimar Ayas Cami varmış, yol genişletme çalışmaları esnasında yıkılmış maalesef.

Ebü'l-Fazl Mahmut Efendi Medresesi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin avlusundaki havuzun önünde imiş. 1953'te belediye binası inşasına başlanınca yıkılmış. Revnakoğlu, medresenin ve banisinin türbesinin ortadan kaldırılışına da şahit olmuş. Yapının "yıkalım mı yapalım mı" tartışmalarından sonra yıkılmasına karar verilmiş. Revnakoğlu, yıkılmadan önce gördüğü bu yapıyı ve türbeyi kurtarmak için verdiği mücadeleyi ayrıntılı bir şekilde anlatır.

Hoşkadem Mescidi: Büyükşehir Belediye binasını geçince sola dönünce Bukağılı Dede Sokağı'na girersiniz. Sokağın ilerisinde solda mescidi göreceksiniz. Bu mescidin banisi de Fatih dönemi adamlarından. Karşısında da Hattat Behcetzâde Mustafa Efendi haziresi varmış ama o da kaldırılmış, bugün yok.

Bukağılı Dede Türbesi: Adını verdiği sokağın içinde. Şeyh Muhammed Bağdadî adı yazılı ancak Revnakoğlu bu türbenin Bizans zindanında esir olan ve ayağına zincir bağlı bir Müslümana ait olduğuna dair hikayeyi nakleder.

On Sekiz Sekbanlar ve Mektebi: Şehzade Camii'nin hemen karşısında, İstanbul'un fethi esnasında şehit düşen on sekiz sekbanın medfun olduğu hazire yer alıyor. Bu hazirenin de önünde bir zamanlar sibyan mektebi varmış. Eski fotoğraflarından anlaşıldığı kadarı ile iki katlı taş bir bina imiş.

Fevziye Çarşısı, Şekerci Cemil'in dükkanı, Acemioğlanlar Kışlası, Üryani Dede Türbesi, Sakallı Cemil'in çardak kahvesi, Osman Baba türbesi, Fevziye Kıraathanesi, Musiki-i Osmani Mektebi, Vidinli Tevfik Paşa Konağı, Kırtasiyeci Rıfkı'nın dükkanı, Müdafaa-ı Milliye Tiyatrosu daha birçok türbe, tekke, konak, dükkan, mektep var.

Kitaptan bir kesit sunmaya çalıştım size. Eski İstanbul'u bilmek demek şurada tekke, burada mescit, orada mektep olduğunu bilmek değildir. Oralarda neler yapıldığını ve nasıl yaşandığını da bilmektir. Taşa hayat veren insanı bilmeden devri anlamak mümkün değil.

İstanbul'a dair hatıraları gün yüzüne çıkartarak Revnakoğlu'nun gayretlerini unutulma girdabından çekip çıkaran Prof. Dr. Mustafa Koç'a ve bu çalışmayı Revnakoğlu'na yakışır bir şekilde yayınlayan Fatih Belediyesi'ne ve değerli başkanı M. Ergün Turan'ı önce tebrik sonra teşekkür ediyorum. Kitabı incelerken güzergahları gösteren haritaların olmasını gönlümden geçirdiğimi de ifade edeyim.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN