Arama

İsmail Güleç
Ekim 24, 2019
Senin baban iyi adam

Sinemalarda gösterime giren 7. Koğuştaki Mucize adlı filmi birkaç hafta gecikmeli de olsa nihayet seyredebildim. Her kesimden, her yaştan, her inançtan, okumuşu, okumamışı herkesin anlayabileceği ve kendisinden bir şeyler bulabileceği filmi başından sonuna kadar gözümü kırpmadan bir iyilik hikayesi, bir masal dinliyormuşçasına seyrettim. Bir de oyuncuları iyi olunca ortaya güzel bir eser çıkmış.

Film, bir koğuş azılı mahkûmun bir masumu kurtarmak için seferber olmalarını anlatıyor. Her biri azılı bir katil veya hırsız olan mahkumların önce öldürmek istedikleri adamı sonra hayatları pahasına kurtaracak duruma gelmelerinin hikayesi de diyebiliriz. O mahkumları böylesine değiştiren ise küçük bir kızın baba sevgisi ve babanın saflığı ve temizliği.

Aristo mu haklı, Platon mu?

Filmi seyrederken Aristo ile Platon arasındaki tartışma geldi aklıma. Platon sanat eserleri yoluyla bilgi aktarılamayacağını, sanat eserlerinin insanları kötülüklere alıştıracağını, ahlaktan uzaklaştırabileceğini, o yüzden insanlara kötülükleri ve kötüleri göstermemek gerektiğini söyler. Aristo hocasından farklı düşünür. Ona göre insanların içindeki kötülük yapma arzusu veya meyli sanat eseri yoluyla sağaltılabilir. Böylece insanlar kötülük yapmaktan vazgeçerler.

Herhalde bu filmi seyredip de kötüleri sevecek ve kötülük yapmak isteyecek bir Allah'ın kulu bulunmaz. Filmi seyrettikten sonra kötülük yapacak adamın durumu ise filmle ilgili olmasa gerek. Eskilerin bed-mâye dedikleri bu türden adamlara peygamberler bile tesir edememiş, bir film nasıl tesir etsin. Onları istisna kabul edersek bu ve bunun gibi filmleri Platon izleseydi acaba görüşlerini değiştirir miydi?

Asıl mesele: Saf ve temiz olmak

Tasavvufun tanımlarından biri de insanı saflaştırma, temizleme. Gönlü her türlü kir ve pastan temizleme, gönül aynasını cilalama dervişlerin ilk olarak yaptıkları iş. Bunun için de birer birer kötü huylarını değiştirirler, onlardan kurtulmaya çalışırlar. Bunun için nafile ibadetler yaparlar, riyazet ve mucahede denilen birtakım perhiz ve vazifelerle meşgul olurlar. Böylece kalplerindeki kötü düşünceleri atarlar ve saflaşırlar.

Belki biraz iddialı bulacaksınız ama bu film saflaşmaya ve temizlenmeye yardım eden bir eylem olarak kabul edilebilir. Bu filmi izledikten sonra kalbe yerleşen merhamet ve muhabbet duygusu kalpten birçok kötü duygu ve düşünceyi kaldırıp atacaktır, en azından bir süre.

Delileri sevebilecek miyiz?

Bu filmi seyredip de kalbi Memo için çırpmayan kimse olmaz demiştik. En kolay iş hiçbir şey yapmadan, bedel ödemeden üzülmek, sevmek. Oysa başımızı kaldırıp çevremize baksak nice Memolar ve Ovalar göreceğiz. Filmde üzülüp birkaç damla göz yaşı döktükten ve arkadaşlarımızla paylaştıktan sonra bir şey olmamış gibi eski yaşantımıza devam ediyoruz. Çevremizdeki Memoları ve Ovaları görmüyoruz.

Elleri kolları bağlı oldukları ve dört duvar arasında çaresiz bulundukları halde Memo'yu kızına kavuşturmak için verilen mücadeleyi izledikten sonra çevremizdeki Memolara muhabbetle ve hürmetle yaklaşmıyorsak kusura bakmayın ama duygularımız, gözyaşlarımız, merhametimiz hep yalan. Duygularımızı filmi izlediğimiz iki saatin dışına taşıyamamışsak başımızı iki elimizin arasına koyalım ve Platon'u haklı çıkarmamak için bir yerlerden başlayalım.

Kız çocuğu babası olmak

Sanırım filmi seyreden kız çocuk babaları ve anneleri çok daha fazla etkileneceklerdir diğerlerine göre. Hem ölen bir kız çocuğu hem de babasını kurtarmaya çalışan bir kız çocuğu var. Yarım akıllı bir babanın kızına olan sevgisini görüp, akıllı olduğu düşünülen adamların kızlarına bir kez olsun sarılmış olmamalarını hatırlamaları çok çarpıcı gerçekten. Küçük bir kız kocaman adamlara baba olmanın ne demek olduğunu öğretiyor. Öğretmenin babasından görmediği sevgiyi Memo ile Ova'da görmesi ve elleriyle öldürdüğü kızını bir başka kızın hayatını kurtararak yaşatan babanın pişmanlığı hep baba ile kız arasında yaşananların aktarılması.

Hapishane mi hastane mi?

Filmde dikkatimi çeken sahnelerden biri de mahkumların küçük kıza hapishaneyi hastane olarak tarif etmeleri. Mahkumların suçları da doğal olarak hastalıkları oluyor. Hastanede hastalıkların tedavi edildiği gibi o hapishanede de suçlarını anlıyorlar, yaptıkları yanlışın farkına varıyorlar ve kendilerini hapse attıran davranışlarından dolayı önce pişman oluyorlar sonra tövbe ediyorlar. Böylece hastalık mesabesinde olan günahlarından kurtularak gerçek manada iyileşiyorlar. Hastanede bedenlerin tedavi edilmesi ve sıhhat bulması gibi burada da ruhlarını tedavi ediyorlar ve normalleşiyorlar. Bu tedavinin sihirli iksiri ise sevgi, muhabbet ve saflık. Şairin dediği gibi;

"Muhabbet bir kef-i Dâvud'dur pûlâdı mûm eyler."

O her biri azılı katil olan ve zerre sevgi bulunmayan taşlaşmış, demir gibi olmuş kalpleri Davud peygamberin elleri gibi kuvvetli olan Ova'nın baba sevgisi yumuşatıyor ve muma döndürüyor.

Çocuklar her şeyin aslını görür

Olgunlaşamamış, kızıyla aynı yaşta olan bir baba ve kızı arasındaki masalsı iletişim de dikkat çekici. Bulutları ve kayaları canlı varlıklara benzeten baba kızının hayal dünyasını o kadar zenginleştiriyor ki aynı hapishanede kaldıkları ve defalarca gördükleri halde kendisini cezalandırmak için adeta saklandığı karanlık köşede duvara attığı çentiğin ne olduğunu öğrenmeleri için küçük kızın koğuşa gelmelerini bekleyeceklerdi. Basit bir sıva dökülmesi veya çentik olarak gördükleri o şeklin aslında bir ağaç olduğunu görür görmez anlayan Ova'ya, babasının tek gözlü dev dediği kale yıkıntısının da kaza anını gördüğünü söylemesi ve kızın buna inanarak oraya gitmesi ve kaçak askeri görmesi mucizenin gerçekleşmesini sağlıyor.

Her taraftan ölüm ve şiddet haberleri aldığımız ve hepimizin iyiliğe ve iyilere ihtiyacı olduğu şu günlerde bu ve bunun gibi filmler ilaç gibi geliyor hiç şüphesiz. Ama iyilikler filmlerde kalmasın. Çevremizdeki filmdeki deyişle yarım akıllılara ve yarım akıllı çocuk sahibi ailelere biraz daha empati ile bakalım. Bu işler Mevlana'nın Mesnevi'sinde anlattığı ölen köpeği için ağlayan adamın hikayesi gibi olmasın.

Eh onu da bir sonraki yazıda anlatayım. Yazıyı bitirmeden başlığı nereden aldığımı merak edenler olabilir. Filmde bir sahnede geçiyor.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN