İstanbul'un yer altındaki kadim tarihi

Yayınlanma Tarihi: Mart 25, 2018 00:00 Güncelleme Tarihi: Mart 25, 2018 17:12

Taşı toprağı altın kent İstanbul'un yer üstü kadar yer altı da zenginliklerle dolu. Efsaneler ve çeşitli gizemlerle dolu İstanbul'un, insanın içindeki maceracı ruhu uyandıran tarihi dokuları Fikriyat okuyucuları için derledik.

İstanbul’un yer altındaki kadim tarihi

Dört farklı imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul'da şehrin üstünde olduğu kadar altında da neredeyse aynı büyüklükte bir yerleşim alanı mevcut. Özellikle Tarihi Yarımada bölgesinde Roma, Bizans, Latin ya da Osmanlı döneminden kalan yapılara rastlamak mümkün.

Rivayete göre İstanbul'un gizemli tünellerine Kapalıçarşı'nın gizli tutulan bir yerinden girilebiliyor. Hatta bu tünel ve dehlizlerin labirent şeklinde yapıldığı böylece şehir kuşatıldığında halkın güvenle sur dışına çıkarıldığı düşünülüyor. Bir efsaneye göre, Kral Justinyanus sıklıkla Ayasofya, Büyük Saray ve Hipodrom arasında gezermiş ama kimse onu dışarıda göremezmiş.

Bir başka rivayet ise birbirine çok yakın olan Cağaloğlu Anadolu Lisesi'yle, İstanbul Erkek Lisesi arasında I. Dünya Savaşı'nda yapılmış bir tünel olduğuna dair. Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde kilitli bir kapı var. Tünelin girişinin burası olduğu iddia ediliyor.

Çırağan ve Dolmabahçe saraylarını birbirine bağlayan bir dehlizin olduğu ve şehzadelerin canlarını kurtarmak için bu dehlizlerden kaçtığı da rivayetler arasında.

YEREBATAN SARNICI

Sarnıç, uzunluğu 140 metre, genişliği 70 metre olan dikdörtgen biçiminde bir alanı kaplayan, dev bir yapı. Toplam 9.800 m2 alanı kaplayan bu sarnıç, yaklaşık 100.000 ton su depolama kapasitesine sahip.

Bizans döneminde bu çevrede geniş bir sahayı kaplayan ve imparatorların ikamet ettiği büyük sarayın ve bölgedeki diğer sakinlerin su ihtiyacını karşılayan Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra bir müddet daha kullanılmış ve padişahların oturduğu Topkapı Sarayı'nın bahçelerine buradan su verilmiştir.

İstanbul'un en büyük yer altı kapalı sarnıcı olan Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya Müzesi'nin hemen yanında yer alıyor. Yerli ve yabancı birçok turistin uğrak yeri olan bu tarihi yerde özel izinle etkinlikler de düzenlenebiliyor.

Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa Başı, Roma Dönemi heykel sanatının şaheserlerindendir. Sarnıcı ziyaret eden insanların en çok ilgisini çeken Medusa başlarının hangi yapılardan alınıp buraya getirildiği bilinmemektedir. Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona' dan biridir. Bu üç kız kardeşten yılan başlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. Bir görüşe göre o dönemde büyük yapılar ve özel yerleri korumak için Gorgona resim ve heykelleri kullanılırdı ve Sarnıca Medusa başının konulması da bu yüzdendir.

SEFERİKOZ SARNICI

11. yüzyıldan kalma etkileyici Bizans eseri Seferikoz Sarnıcı, günümüzde Kadir Has Üniversitesi'nin altında bulunuyor. Sarnıç işlevini yitirdikten sonra tütün ve erzak deposu olarak kullanılan Seferikoz Sarnıcı, Rezan Has Müzesi'nin de bir parçası. Ziyarete açık, fakat sadece özel izinle fotoğraflanabiliyor.

MAGNAURA SARAYI KALINTILARI

2 bin 300 yıllık Magnaura, Büyük Saray'ın bir parçası olarak biliniyor. Sultanahmet'te bir halı mağazasının altında bulunuyor. Yeşilliklerle sarmalanmış yüksek duvarlar, ortada karanlığa açılan bir geçitten geçilen kalıntılar ziyaretçilere açık.

ZEYREK SARNICI

Yapımı M.Ö. 1105'li yıllara dayanan Zeyrek Sarnıcı, Fatih ilçesinin Cibali Mahallesi Saraçhane'de yer almaktadır. İstanbul'da benzeri olmayan üç cephesi toprak üstünde ve iç kısmında su toplama galerileri bulunan tek sarnıç örneği olan bu tarihi yerden birçok insan ise bihaber.

AYİOS MİNAS RUM ORTODOKS KİLİSESİ

Samatya'da bulunan yapının, İstanbul'un en eski kiliselerinden biri olduğu düşünülüyor. Bizans yapımı kilisenin üzerinde 1834 yılında yine Rum Ortodokslarına hizmet veren bir kilise inşa edilmiş. Mimar Konstantin Yolasigmasis tarafından inşa edilen bu yapı, Samatya Bestekar Hakkı Bey Sokak'ta bulunuyor.

ANEMAS ZİNDANLARI

Balat'taki Anemas Zindanları, şehrin tek yeraltı zindanı. Ayrıca yeraltı tünelleri, labirent sarnıçları ve işkence odaları ile hem istisnai hem de tüyler ürpertici. Anemas Zindanları, Tekfur Sarayı olarak da bilinen Blakhernai Saray kompleksinin bir parçası.

Roma döneminden İstanbul'da kalan tek yer altı zindanı olmasının yanı sıra; yer altı tünelleri, labirentvâri sarnıçları ve son derece dar işkence odaları ile istisnai bir özelliğe sahiptir.

BİR KAPIYLA 1700 YIL GERİYE GİDİLEN ŞEHİR

National Geographics Journey Türkiye temsilcisi Experta'nın kurumsal deneyimiyle kültürel turlar düzenleyen Gezgin Tayfa, İstanbul'un bilinmeyen yerlerini arşınlıyor. Gezgin Tayfa'nın gezgini Erkan Karaköse ile tarihi yarımadanın sırlarını şu şekilde anlatıyor: "İstanbul'da yer altında kalmış, bilinen mekanlar için ayrı ayrı tezler ve makaleler yazılmış. Yine de bu işle ilgilenen biri olarak ilk tecrübemde nefesim kesilmişti. Arkadaşlarımla beraberdim. Bir kapıyı açtık ve eşikten geçtik. O bir adım ile 1700 yıl geriye gitmiş gibi hissetmiştim. O kapı bir zaman makinesi gibi gelmişti bana. Bir adım ile Konstantin'in yaptırdığı ilk sarayındaydık ve odalarını geziyorduk. Gerçekten nefes kesici."

AYASOFYA'NIN SIRLARI

"Bugünkü Ayasofya'nın altını Göksel Gülensoy'dan dinlemek lazım. 90'lardan beri oralarda gezinen biri. Yakında belgeseli de çıkacak. Onunla yaptığımız konuşmalara göre Ayasofya'nın altında sarnıçlar ve ondan bir önceki yapıdan izler bulunuyor. Bazıları su dolu olan koridorlar, mezarlar -ki biri çocuk bir azize ait- etraftaki yapılara ve daha da uzaklara giden tüneller. Kısacası Ayasofya'nın altı en az üstü kadar heyecan verici. Ayasofya'yı gezerken yerde gördüğünüz sarnıç kapaklarından giriliyor bu tünellere. Özel izinlerle, işinin ehli araştırmacılara açılan bu kapaklar şu an İstanbul halkına kapalı. Ama ilerde uygun düzenlemeler yapılırsa belki Ayasofya'nın altının da bir kısmını gezebiliriz. Bir kısmı diyorum çünkü çoğu yerine dalgıç kıyafeti ve tüp ile dalmak gerekiyor." şeklinde ifade ediyor Karaköse.

GİZLİ KALMIŞ BİZANS ODALARI

Karaköse, saklı Bizans odalarını anlatırken: "Özellikle Latin istilası sonrası ekonomik gücünü kaybeden Bizans, yapılarını koruyamamış. Yedi tepenin yamaçlarında olan bu yapılar zamanla toprakla örtülmüş. Bizler de bunların üstüne farklı tarihlerde kendi binalarımızı dikmişiz. Yapmak istediğimiz binaların temel kazılarında ortaya Bizans ve Roma yapıları çıktığında da yeni yapının temellerini, sağlam olduğu için, bu daha eski yapıların tonozlarının, kemerlerinin üstüne oturtmuşuz. Bu Roma ve Bizans yapıları saray kalıntıları, hamam ya da su sarnıçları olabiliyor. Buraları gezme izni tamamıyla yeni yapılan binaların sahipleri ile ilgili. Kimi gezmenizden hoşnut kalsa da kimi mal sahipleri binalarının altındaki sözkonusu eserler tescilli olsa bile kapalı tutuyor." şeklinde konuşuyor.

PEKİ BURALARI GEZMEK İÇİN NEREDEN İZİN ALINIYOR?

Özel yapılarda mülk sahiplerinden izin alınabilinir. Ama Ayasofya'nın dehlizleri için iyi bir proje ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'na, sonra İl Turizm Müdürlüğü'ne daha sonra da Ayasofya Müzesi'ne başvurmak gerekiyor.

TARİHİ YARIMADA'DA DAHA GÖRÜLECEK NERELER VAR?

İstanbul'a İlk kez gelenler için elbette; Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camii, Hipodrom ve Yerebatan Sarnıcı gezilebilinir. Ama Tarihi yarımada Sarayburnu'ndan Edirnekapı'ya kadar gider. Geç Bizans mozaiklerinin en güzellerinin bulunduğu Kariye Müzesi, hikâyeleri ile Yedikule, efsaneleri ile Meryem Ana Ayazması, Süleymaniye Camii ve Külliyesi hatta Fener, Balat, Ayvansaray, Samatya, Süleymaniye semtleri ile gezilecek daha bir çok yer var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
>