el-İ'tisam
Peygamberimize yönelik sistematik saygısızlıklar karşısında bir Müslüman olarak kalbimiz sızlıyor ve tepki gösteriyoruz. Ancak bu tepkiler, asıl sorunu çözmeye yetiyor mu? Belki de durup iğneyi cesaretle kendimize batırmanın vaktidir: Biz, Peygamberimizin izini hayatımıza taşımakta gevşeklik gösterdikçe, O'nun sünnetiyle doldurduğu her alan boş kalıyor. Bugün yaşanan bu terbiyesizlikler, sadece bir saldırı değil, bizim sünnetle olan bağımızın da büyük bir imtihanıdır. Bu imtihanı kaybetmemenin yolu ise, sünneti sadece bilmek veya kriz anında hatırlanan bir sığınak olarak görmek değil, ona sahâbe gibi "i'tisâm" etmekten, yani tereddütsüz, bilinçli ve sımsıkı sarılmaktan geçiyor.
Öncelikle Efendimizin hayatına, öğrettiklerine uygun bir yaşam sürmek yani sünnete bağlılık, sadece kriz anlarında hatırlanacak bir sorumluluk değil; hayatın her adımında yaşanması gereken bir sadakattir. Ne oldu da biz sünneti, sadece saldırılar olduğunda hatırlanan bir sığınak haline getirdik? Bunu etraflıca düşünmemiz lazım. Oysa sahabe, Resûlullah'ın aklınıza gelebilecek her adımını her konuşmasını, her suskunluğunu ölçü edinmişti. Biz bunu unuttuk.
Bugün yaşanan bu terbiyesizlikler maalesef sünnetle bağımızın imtihanda olduğunun göstergesi. Eğer bu imtihanı kaybetmek istemiyorsak, bir an önce neyi unuttuğumuzu hatırlamamız gerekiyor. Müslüman olmak, "ben Müslümanım" demek değil, İslam'a uygun bir hayat sürmektir. Sevgili Peygamberimiz Müslümanların bu hayatı nasıl yaşayacağını kendi hayatıyla ve sözlü öğütleri ile gösterdi. O'nun sözlü öğütlerinin bir kısmı sahâbîlerin, neye i'tisâm edeceklerini sormaları üzerine verdiği cevaplarda yer almıştır.
📖 "el-İ'tisâm bi's-Sünne" Kavramı
Bu minvalde sizlere ilk kullanımı sahabe döneminde olan, İslami literatürde "el-İ'tisam bi's-sünne" terkibi ile ifade edilen sünnete bağlılık konusunu, i'tisam kelimesi üzerinden anlatmaya çalışacağım.
Hz. Peygamber Vedâ hutbesinde "Size, sımsımsıkı sarıldığınız takdirde asla sapıtmayacağınız şeyler bıraktım. Allah'ın Kitabı ve Nebî'sinin sünneti..." tavsiyesi ile i'tisâm kelimesini Kur'an ve sünnetle irtibatlı olarak kullanmıştır. i'tisâm bi's-sünne terkîbinin, kitap adı olarak hadis külliyatına geçişi Buhârî ile başlar. Buhârî, Câmii'nin 96. Kitab'ına (bölüm) "el-İ'tisâm bi'l-kitâb ve's-sünne" adını vermiştir.
Kavram olarak incelediğimiz "i'tisâm" bir eylemdir. Yani iʿtisâm kavramı sadece bir düşünce bir söylem veya "inanıyorum" demek değil; aynı zamanda bir fiildir. Sadece sözle benimsemek yetmez. Çünkü sünneti bilip uygulamamak hem ilmi zayi etmek hem de yalan söylemek gibidir. Kısaca sünneti bilmek tek başına yeterli değil; asıl olan, onu hayata geçirmektir.
Sünnete bağlılık anlamında i'tisam, aşırılık ve taklitçilik anlamı taşımayacak şekilde hayatı sünnete göre düzenlemeyi gerektirir. Sünnete uymak demek, "taklit" değil, "i'tisam" ve "ittiba" demektir. İ'tisam sözlük manası olarak sıkı sıkı tutunma, bağlanma, sarılma, sığınma, güvenme anlamına gelir.
Kur'ân-ı Kerim ve Hadislerde İ'tisâm
İ'tisam kelimesi çok fazla kullanılmasa da Kur'ân-ı Kerim'de sarılmak anlamı ile öne çıktığını görürüz. Al-i İmran 101. ayette şöyle buyrulur:
- "Size Allah'ın âyetleri okunup dururken, üstelik Allah Resulü de aranızda bulunurken nasıl inkâra saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir."
Hz. Peygamber'e itaat etmeyi farz kılan âyetler, Rasûlullah'a itaatı, Allah'a itaat saymıştır:
- "Resûlullah'a itaat eden Allah'a itaat etmiş olur, yüz çevirenlere gelince seni onlara bekçi olarak göndermedik." (Nisa, 80)
Hadislerde de i'tisamın "sarılmak" anlamında kullanıldığı en meşhur nas, Veda Hutbesi'nde de zikredilen şu hadistir:
- "Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir." Muvatta', Kader, 3.
En Mükemmel Örnek: Sahâbenin Sünnete Bağlılığı
Sünnete bağlılık dediğimizde aklımıza ilk gelen şey sahabe davranışları olur. Bu yüzden tabii ki i'tisâmı en çok sahabe davranışlarında ve sözlerinde görürüz. Sahâbe, günlük işlerinde dahi Hz. Peygamber'in sünnetine uymaya özen gösteriyordu. Onlar, sünnete uygun yaşamanın gerçek bir özgürlük olduğunu biliyorlardı. Çünkü İslâm'ın, insanın kendi nefsine ve hevâsına uymasını değil, hakikate ve hakka uymasını emrettiğinin farkındaydılar.
Hz. Ömer, "O, Allah'ın Kitabı'dır. Ona sarılın", Abdullah b. Mes'ûd "Kur'ân, kendisine sarılan kişi için koruyucudur. Allah'ın ipine sarılın. Allah'ın ipi Kur'ân'dır" sözleriyle i'tisâm kelimesini kullanmışlardır. Bu hadîsler, i'tisâmın mânevî değerlere sarılmayı ifade ettiğinin misâllerini teşkil eder.
Kısaca i'tisam, sünnet ile beraber kullanıldığında hiçbir ihmal söz konusu olmadan, ona sımsıkı sarılma manasında birleşir. Çok özel ve yüksek bağlılık kavramının ifadesidir. Hz. Peygamber'in kendisini "Bende sizin için örnek yok mu?" sözleriyle örnek göstermesi, Müslümanların Hz. Peygamber'in yoluna uymaları, onun edebiyle edeplenmeleri emridir, isteğidir.
Sahâbe Kimliğini Sünnetle İspat Ederdi
Sünnete bağlılığın ilk örnekleri sahâbîlerde görüldü. Çünkü onlar Peygamber Efendimiz'in (s.a.s.) yanında yaşadılar, onunla aynı ortamı paylaştılar. Bu yüzden sünnete en sahih ve güvenilir şekilde sarılan nesil onlardır.
-
Onlar sünnete bağlı kalmayı imanlarının ve kimliklerinin bir delili olarak görürlerdi. "Biz sahâbîyiz" diyebilmenin şartı, Peygamber'in sünnetine bağlılık idi.
-
Peygamber'in hayatını bütünüyle sünnet kabul ettiler. Onun sadece ibadetlerini değil, günlük hayatındaki en küçük davranışlarını bile önemli gördüler. Hiçbir ayrıntıyı "teferruat" saymadılar.
-
Sünneti öğrenmek için büyük gayret gösterdiler:
-
Hz. Ömer, bir sahâbî ile dönüşümlü olarak Peygamber'in meclisine katılıp öğrendiklerini birbirine aktarırdı.
-
Zeyd b. Hâlid, Peygamber'in gece namazını gözlemlemek için çadırının önünde yatmıştı.
-
Abdullah b. Ömer, Peygamber'in sabah namazlarında hangi sûreleri okuduğunu bir ay boyunca takip edip kaydetti.
-
-
Onlar sünneti öyle dikkatle takip ederlerdi ki:
-
Peygamber'in bir duayı yüz kere tekrar ettiğini saydılar.
-
Gizli kıraatte okuduğunu, sakalının hareketinden fark ettiler.
-
Hatta devesinin sesini bile tanıyacak kadar yakından takip ettiler. Hac emîri olan Hz. Ebû Bekr, yolda sahâbîlere namaz kıldıracağı sırada bir deve böğürtüsü duyunca "Bu, Resûlullah'ın devesinin sesi" dermiş.
-
-
Usâme b. Zeyd yaşlılık ve zayıflık halinde bile Peygamber'in uyguladığı nafile orucu bırakmadı. Çünkü o, Resûlullah'ın pazartesi ve perşembe günleri oruç tuttuğunu biliyordu ve bu sünneti yaşamaya devam etti.
-
Abdullah b. Ömer, ölüm döşeğinde, Ona abdest aldırırlarken kulaklarını meshetmeyi unutmuşlar. Eliyle kulağına işaret etmeye çalışmış ama oradakiler, ne demek istediğini anlayamamışlar, İbn Ömer, onlar anlayıncaya kadar kulaklarını göstermeye devam etmiş, yanındakiler anlayıp kulaklarını meshedince sakinleşmiş.
Tereddütsüz Teslimiyet
Peygamber Efendimiz'i (s.a.s.) sadece bir öğretici olarak değil, hayatın merkezinde bir rehber olarak gördüler. Onun her sözünü, her davranışını, hatta en küçük ayrıntısını hayatlarına taşımaya çalıştılar. Bir sünneti gördüklerinde veya duyduklarında hiç sorgulamadan, ertelemeden, hemen uyguladılar.
Örneğin; Peygamberimiz namazda ayakkabısını çıkarınca, sebebini bilmeden sahâbîler de hemen çıkarmıştır. Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Revaha gibi mescide girerken Hz. Peygamber'in hutbede "Oturunuz" buyurduğunu duyunca hemen mescidin kapısında oturmuştur. Durumu gören Resûlullah onu içeri çağırmıştır.
Sünneti değiştirerek değil, nasıl gördülerse öyle uygulamaya gayret ettiler. Abdullah b. Ömer'in sözü bu anlayışı özetliyor:
"Biz hiçbir şey bilmezken Allah bize Muhammed'i peygamber gönderdi. O'nu nasıl görmüşsek öyle yaparız."
Efendimiz olmasa bir hiçiz bu dünyada, nasıl yemek yiyeceğiz nasıl konuşacağız onu bile bilmeyecektik. Ne kadar sevilen bir ümmet olduğumuzu anlayabiliyor musunuz? Onlar "sahâbî" kimliklerini sünnete i'tisâm ile isbat edebileceklerinin bilincinde idiler. Bu yüzden sünnete bağlılığın en güzel, en güvenilir örnekleri oldular. Sahâbîlerin sünnete bağlılığı, tartışmasız bir teslimiyet, tereddütsüz bir uygulama ve "değiştirmeden aynen yaşama" hassasiyeti üzerine kuruluydu. Onların bu tavrı İslâm'ın sahih şekilde yaşanıp aktarılmasını garanti altına alıyordu.
Bir kimse "Ben Allah'ı seviyorum" diyorsa, bunun ispatı Resûlullah'a tabi olmakla mümkündür. Allah sevgisine erişmenin yolu Peygamber'e ittibadan geçer. (Âl-i İmrân 3/31)
⚖️ İ'tisâmda Denge: Aşırılık Değil, İtidal
Sahabiler sünnete uygun yaşamanın gerçek bir özgürlük olduğunu biliyorlardı. Maalesef bir şeye i'tisam etmek dediğimizde bazen özgür olunmadığını, taklit edildiğini ya da bu kadarının fazla olduğunu dile getirenler olabiliyor. Ancak Hz. Peygamber'e uymak, onun yolunda gitmek, kendimizi nefsimizle baş başa bırakmamak demek. Bundan daha güzel koruyuculuk olabilir mi? Nefsimiz bizim en büyük düşmanımızken Efendimizin yolundan giderek bu kötülükten korunmanın ne denli önemli bir detay olduğunu görmeliyiz. Ayrıca sünnete uygun bir yaşam sürmek demek başka insanlar veya sistemlerin tahakkümünden kurtulmak anlamı da taşır. Bunun bilinciyle sünnete i'tisam etmemiz gerekiyor.
İ'tisamda aşırılık da yoktur. Öyle ki sahâbîler bazen çok hassas olduklarından ibadetlerde ölçüyü kaçırabiliyorlardı. Hz. Peygamber de müslümanları, amellerde aşırıya gidip usanacak noktaya gelmemeleri için uyarmıştır. Ne kadar itidalli bir dinimiz olduğunun farkına varmanızı istiyorum burada. Allah Teâlâ, ibadetleri tıpkı hastaya verilen ilaç gibi ölçülü kılmıştır. Amaç insanı yormak değil, nefsi doğru yola çekmektir. Az ama sünnete uygun olan amel, çok ama bidʿat olan amelden daha değerlidir.
İbadetlerimizde bazen süreklilik bazen duraksama dönemleri olur. Önemli olan her durumda sünnet çizgisini ve itidali korumaktır. İ'tidâl, kolaylık olduğuna göre i'tisâm da kolaylıktır.
Peygamberimiz (sav), kendisinin de sürekli ibadet etmediğini, bazen oruç tuttuğunu bazen tutmadığını, geceleri hem ibadet hem de uyku ile geçirdiğini özellikle söylemiştir. Yani ibadet hayatı tabiî ve dengeli olmalıdır. Din zaten kolaylık üzerine kuruludur. Aşırılığa kaçıyorsa bir kişi zaten dini yaşamada başarısız olur. Bu nedenle sünnete sarılmak demek; İslâm'ı mutedil, dengeli ve insan gücüne uygun şekilde yaşamak demektir.
⚠️ Sünnetten Yüz Çevirmenin Anlamı
İ'tisâmı gerekli kılan âmillerden biri Resûlullah'ın bu konudaki titizliğidir. Hz. Peygamber, sünnetiyle yaşayan kişiyi kendisinden saymıştır. Sünnetten yüz çevirmek Peygamber'den yüz çevirmek demektir. Kötü bir niyet taşımasalar bile emrine uymadıklarında, sünnete aykırı hareket ettiklerinde ashâbını uyarmış, şahsına karşı yapılan kusurları affederken sünnete uymamayı görmezden gelmemiştir. Ashâbına da tepkisiz kalmamayı öğretmiştir.
Hz. Peygamber, sünneti bildiği halde şuurlu olarak uymamayı "sünnete uymamak" saymıştır. Sünnete uymamanın tezâhürlerinden biri Resûlullah'ın emrini yerine getirmemektir. Başka bir tezâhürü itirazdır. İtiraz, Kur'ân-ı Kerîm'de müşriklerin tutumu olarak gösterilir.
Peygamber'in yolunu veya sünnetin herhangi bir esasını kabul etmemek, aslında Allah'ın insana lütfettiği rahmeti küçümsemek demektir. Çünkü sünnet, Allah'ın gönderdiği bir rahmettir. Kim Peygamber'in yoluna uymuyorsa, başkasına değil önce kendine zarar vermiş olur. Nitekim Kur'an'da Nisâ suresi 113. ayet bu duruma işaret eder. Kitap ve hikmet ile lütuflanan Hz. Peygamber'i sünneti reddederek kimse zayıflatamaz. Onun yolu, Allah tarafından korunmaktadır. Peygamber'in emrine uymak vaciptir, çünkü bu insana huzurlu bir hayat yaşatır ve ahiret mutluluğunu kazandırır. Kur'an ve Sünnet ayrılmaz bir bütündür. Birini küçümsemek veya önemsiz görmek doğru değildir. Her ayet ve hadis İslam'da önemli bir yer tutar.
Günümüz Müslümanı İçin İ'tisâmın Önemi
Kısaca; Sünnete bağlılık öncelikle imanın bir parçası. Çünkü Kur'an, Peygamber'e iman etmeyi ve ona uymayı emretmiş. Yani sünnete sarılmak kişisel tercih değil, Allah'ın emridir.
Peygamberimiz, Müslüman kimliğinin sünnet üzerine bina edilmesi gerektiğini vurguladı. Sahâbîler de bu bilinçle yaşayıp sünneti hayatlarının merkezine aldılar.
Bir işi farklı şekillerde yapmak mümkünse, özellikle Resûlullah'ın yaptığı gibi yapmaya özen gösterdiler. Çünkü bunu Allah'ın emrine uymak olarak gördüler.
İ'tisâm dengeli bir tavırdır. Körü körüne taklit değil; Peygamber'i bilinçli bir şekilde örnek almak demektir. Ne aşırılık vardır ne de gevşeklik. Sünnete bağlılık, mutedil bir Müslümanlık demektir.
Sünnete bağlılık bugün de Müslüman kimliğinin korunması ve İslam'ın doğru yaşanması için zaruridir. Bugünkü dağınıklık, hoşgörüsüzlük, kaos hakimiyeti, bunalımlar, kimlik krizleri, ancak sünnete sarılarak aşılabilir. Sahâbîler bunun ilk örneğini gösterdiler. Bizim de bugün aynı bağlılığı yeniden diriltmemiz gerekiyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.