Arama

Torunu 'Mehmet Akif'i anlattı

"İstiklal şairi" Mehmet Akif Ersoy vefatının 82. yılında anıldı. Mehmet Akif Ersoy'un torunu Selma Argon, "Dedemin şiirlerindeki özellik, her şiiri yaşayarak yazmış olmasıdır. Yani bize bir belgesel bırakmış." dedi.

Torunu ’Mehmet Akif’i anlattı
Yayınlanma Tarihi: 7.12.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 07.12.2018 16:34

İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy, Anadolu Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen etkinlikle vefatının 82. yılında anıldı.

Anadolu Buluşmaları kapsamında moderatörlüğünü Yusuf Tosun'un yaptığı söyleşide, Mehmet Akif Ersoy'un torunu Selma Argon, dedesinin hayatını, arkadaşlıklarını ve eserlerini anlattı.

"63 YILLIK HAYATINA ÇOK GÜZEL ŞEY SIĞDIRMIŞ"

Argon, konuşmasında ilk olarak kendisinden bahsederek, edebiyat ve tarih alanında sürekli çalıştığını halen de çalışmaya devam ettiğini söyledi.

Mehmet Akif Ersoy'u anlamak için sürekli okuduğunu anlatan Argon, şunları kaydetti:

"Onun hakkında yazılmış tüm eserleri de okudum ve inceledim diyebilirim. Her kitapta başka bir şey karşıma çıkıyor ve dedem her seferinde beni hayrete düşürüyor. Yani 63 yıllık hayatına o kadar güzel şey sığdırmış ki insan şaşırıyor.

Dedem 1873'te Fatih'te doğmuş ve 4 yaşından itibaren babasının eğitimi altında Kur'an öğrenmeye ve okula gitmeye başlıyor. 'Ben ne öğrendiysem babamdan öğrendim.' der kendisi. Okuduğu her okulda, her yaptığı işte de en önde gelen insanlardan biridir. Bütün okulları birincilikle bitirmiştir. 14 yaşında babasını kaybeder ve bu kayıp onu çok sarsar. Çünkü 14 yaşındaki bir gence anne ve kız kardeşinin bakımı kalır. Sonra okulu bırakıp, Halkalı Ziraat Mektebi'ne gider, oradan mezun olanlara hemen iş bulma imkanı vardır çünkü. Birincilikle mezun olur ve karış karış Anadolu'da vazife yapmaya başlar."

Selma Argon, Mehmet Akif Ersoy'un ilk şiirlerini okul yıllarında yazmaya başladığını hatırlatarak, "Dedem ilk yazdığı şiirlerden hiç hoşlanmamış. Onun bugünlere bu güzel eserleri bırakmasının sebebinin hocalarından biri olduğu söyleniyor. Halkalı Ziraat'te bir hocası var. Dedemin yazdıklarını okuyor ve 'sen galiba bir Muallim Naci olma yolundasın ama bizim zaten bir Muallim Nacimiz var. Sen başka bir şekilde kendini yetiştir ve dil öğren' diyor. Dedem de bu nasihati çok iyi dinlemiş. Farsça'yı, Arapça'yı, Türkçe'nin her lehçesini çok iyi bilir. Fransızca'yı da kendi kendine çalışarak, lügatsiz çevirebilecek kadar iyi öğrenmiş." dedi.

"HER ŞİİRİ YAŞAYARAK YAZMIŞTIR"

Dedesinin Osmanlı'nın en çalkantılı, büyük kayıpların yaşandığı bir dönemde doğduğunu ve tüm yaşananların eserlerine yansıdığını dile getiren Argon, şunları kaydetti:

"Dedemin şiirlerindeki özellik, her şiiri yaşayarak yazmış olmasıdır. Yani bize bir belgesel bırakmış. 'Ne gördüysem onu yazdım. Hayalle yoktur benim işim' der. Göremediği yerleri de arkadaşlarından dinler. Bir özelliği de şiirlerinde insanları konuşturmasıdır. 1908'e kadar hayatı hep insanların arasında geçer. Adım adım Anadolu'yu dolaşırken insanlarla bir arada onların ihtiyaçlarını, nelerden korktuklarını, nelerden hoşlandıklarını görür ve ileride bu tecrübeler milli mücadele günlerinde çok işine yaramıştır. Çünkü insanları çok yakından tanır. Sözü de dinlenen bir insandır. İnsanlara verdiği nasihatlerle de ünlenir her yerde."

"ÇANAKKALE ŞİİRİ BİR DAHA YAZILAMAZ"

Mehmet Akif Ersoy'un Osmanlı devletinin en zor dönemlerinde bir sanatçı olarak üzerine düşen görevi yerine getirmek amacıyla yurt içinde ve dışında ihtiyaç olan her yerde görev almaya gittiğine dikkati çeken Argon, şunları anlattı:

"Dedem Berlin'den beri arkadaşı Kuşçubaşı Eşref'e sürekli Çanakkale'den 'bir haber var mı ?' diye sorar ve beklediği haber, bir istasyondayken gelir. Enver Paşa'dan gelen haberde 'Çanakkale geçilmedi' denilir. Dedemin beklediği haber olduğu için Eşref Paşa koşarak gider, 'Üstadım beklediğin haber geldi ve Çanakkale geçilmedi' der. Eşref Paşa hatıratında; 'Ben haberi verdikten sonra tezahürat bekledim ama o dondu kaldı. Yakınına gittim gözleri uzaklara dalmış ve yaşlar akıyor. Onu görünce ben de sarılıp, ağladım. Ondan sonra da sabaha kadar şükür namazında kaldığını duydum' der ve namazı kılarken 'Allah'ım bu destanı yazmadan, emanetini alma' diye yalvarıyormuş. Bugün okuduğumuz Çanakkale şiiri, Çanakkale'de doğmadı, dedemizin çekildiği küçücük bir istasyonda doğdu. Bu yüzden bugün böyle bir şiir ne yazıldı ne de yazılabilir artık."

Yaklaşık 2 saat süren söyleşi sonunda katılımcılara, Yusuf Tosun'un kaleme aldığı "Akifçe Okumak, Yazmak ve Yaşamak" adlı eseri ile "Bizim Akif" kitabı armağan edildi.

Etkinlik kapsamında, İstiklal Mücadelesi'nde ve Mehmet Akif Ersoy'un hayatında önemli bir yere sahip olan Özbekler Tekkesi de ziyaret edildi.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN