Arama

Musikiyle gelen şifa!

Osmanlıda Allah katına cezb edilmiş olarak görülen akıl hastaları, Batı’da “İçinde şeytan var!” denilerek yakılırdı. Son yıllarda müzikle tedaviye ilgi artıp bu konuda birçok araştırmalar yapılırken, Osmanlı yarım asır öncesinden kadim bilgi ve birikimleriyle gönül yorgunlarını musiki ve suyla tedavi etti.

Musikiyle gelen şifa!
Yayınlanma Tarihi: 11.4.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 11.04.2018 18:25

Su, vücudumuzdaki ses ve titreşimler için bir iletken vazifesindedir. Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto "Su, cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşur. Su, çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir." der. Su hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin yanında kâinatın dilini ve gerçek sevgi titreşimini de yansıtır. Aynı zamanda müzik ise seslerinin kalp atışı ve kan basıncı üzerinde de etkili olduğu, düşük müziğin daha düşük bir kalp atışı daha az gerilim ve stres yaratığı yapılan araştırmalarla ortaya çıktı.


Günümüzde araştırmalarla kanıtlanan bu bilgileri Osmanlı kadim bilgi ve biriminde barındırıyordu. 15. yüzyılda Osmanlı, akıl hastaları müzik ve su ile tedavi ederken Avrupa'da ise onların "İçlerinde şeytan var!" denilerek yakıyordu.

ALLAH KATINA CEZB EDİLMİŞ KİŞİLER

1488'de yapılan Edirne Sultan Bâyezid Dârüşşifâsı'nda, meczup yani Allah katına cezb edilmiş kişiler olarak bakılan akıl hastaları tedavi edilirdi. Yine 15. asır sonlarında İkinci Bâyezîd'in Edirne Dârüşşifâ'sı, 16. asır başlarında Hürrem Haseki Sultân'ın Mimar Sinan'a yaptırdığı Haseki Dârüşşifâ'sı o dönemin en önemli bölümü bimârhâne idi.

16. yüzyılda Avrupa'da deliliğin bir hastalık olduğu Avrupası'nda bilinmiyordu ve 1818'de Fransa'da akıl hastaları, hayvanlardan ve canilerden daha kötü muamele görüyordu.


Modern psikiatrinin büyük kurucularından psikiatr Dr. Kraft-Ebing şöyle der: "Hristiyanlık, akıl hastalarına ilgi göstermiyordu. Onları şeytan tarafından ele geçirilmiş yaratıklar şeklinde algılıyordu. Akıl hastalarını tedaviyi Avrupa, Türklerden öğrendi. Türkler, bizden çok önce, akıl hastalarına mahsus hastaneler kurdular."

1788'de Türkiye'ye gelen Dr. John Heward, İstanbul'da yalnız akıl hastası kabul edip tedavi eden hastane olduğunu işitip hayretle gezdi. Dönüşünde yazdığı raporda, akıl hastanelerinin Türkiye'de eskiden daha iyi olduğunu, fakat bugün de İngiltere için "örnek ve takdire cidden değer" tıp müesseseleri şeklinde işlediğini belirtiyor.

BİMARHANELERDE MUSİKİ İLE HUZURA KAVUŞMA

Darüşşifâlardaki büyük kubbe altındaki şadırvanlardan fışkıran sular kubbeye kadar yükselirdi. O yükseklikten düşen suyun çıkardığı melodiler ise hastaları huzura kavuştururdu.


Bu şifahânelerde musiki ile tedavi gelişmiş olup, hangi makamın hangi hastalıklara iyi geldiği bile tespit edildi. Osmanlı hekimlerinden şair Sururi Hasan Efendi'nin Taat-ü'l-Emcize adlı eserinde, bu makamlar ve kullanıldıkları hastalıklar ayrıntılı olarak açıklanır. Ayrıca, hastalıkların tedavisinde kullanılan bu makamların, günün hangi saatlerinde dinlenildiği de önemliydi. Örneğin Nihavent makamı öğleden sonra daha tesirliyken, Rast makamı gece ve seher vakitlerinde daha tesirlidir.


MAKAMLARDAKİ RUHA GIDASI

Evliya Çelebi darüşşifa ile ilgili yorumlarında şöyle der: "Merhum Bayezit Hazretleri Külliyesi'nde hastalara deva, dertlilere şifa olmak üzere on adet hanende (şarkı okuyan) ve sazende (saz çalan) genç erkek tayin etmiş ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemancı, biri musikarcı, biri anturcu, biri çengi, biri çeng santurcu, biri udcu olup haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı ederler. Doğrusu musiki ilminde Neve, Rast, Dügah, Segah, Çargah, Suzinak makamları onlara mahsustur. Bütün saz ve makamlarda ruha gıda vardır."


Evliya Çelebi'ye göre; müziğin insan ruhu üzerindeki olumlu etkisi konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip darüşşifanın hekimbaşısı, hastalarına önce çeşitli makamlar dinletir, kalp atışlarının hızlanıp ya da yavaşladığına bakar sonra ise yararlandıkları uygun melodiyi belirlerdi. Şikâyetleri ve benzer hastalıkları bir araya getirir, darüşşifanın müzik ekibine haftanın belirli günlerinde konserler düzenlettirdi.

Zihni açma ve hafızayı güçlendirmede İsfehan, aşırı hareketli, heyecanlı hastaları sakinleştirme de Rehavi, sıkıntılı, karamsar, durgun ve neşesiz hastaları da iyileştirmede Kuçi makamının iyi geldiğini, Evliya Çelebi seyahatnamesinde belirtir.

Musiki makamlarının, tedavi ettiği hastalıkların listesi şöyledir:

Rast makamı: Akıl hastalığından ve felç illetinden kurtulmaya yönelik yardımcı ve destekleyici bir makamdır.

Irak makamı: Asabî mizaçlılara ve hafakana iyi gelir.

İsfahan makamı: Zihni açar, zekâyı keskinleştirir, anıları tazeler.

Buselik makamı: Kulunç ve bel ağrılarının tedavisinde faydalar sağlar.

Revaî makamı: Baş ağrısının tedavisinde kullanılan bir makamdır.

Nevaî makamı: Kadın hastalıklarının tedavisinde ve üzüntüyü gidermede kullanılır.

Egule makamı: Kalb hastalıklarına olumlu yönde tesirleri olan bir makamdır.

Hicaz makamı: Bevliye hastalıklarının tedavisinde destekleyici rol oynar.

Uşşak makamı: Kalb, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarının tedavisinde yardımcı bir metottur.

Yens makamı: Sırt, eklem ve kulunç ağrılarının tedavi edilmesinde yardımcıdır.

Hücent makamı: Ateşli hastalıkları yenmede faydalıdır. Hazmın kolaylaşmasında ve vesvesenin uzaklaştırılmasında tesirleri vardır.

Nihavend makamı: Kan dolaşımı, karın bölgesi ve bacaklardaki ağrıların tedavisinde olumlu tesirleri vardır. Kişiye güven hissi verir.

Hüseyni makamı: Kişiyi ferahlatır. Kişinin kendine güveninin artmasına ve ferahlamasına yardımcı olur. Otistik ve spastik hastalara faydalıdır.

Son yıllarda müzikle tedaviye ilgi artıp tıp alanında bu konuda birçok araştırmalar yapıldı. Ülkemizde Türk müziğinin kronik ve psikiyatrik hastalıkların tedavisinde kullanılmasına dair çalışmalar, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma Enstitüsü Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Birimi'nce yürütülüyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN