Ecnebiye özendirilmiş!
Peyami Safa’nın Cingöz Recai’si, Türkiye’de tanınmış bir hırsız. Yakışıklı, uzun boylu, kara kaşlı, kara gözlü, zeki ve eğitimli. Peyami Safa, hikâyelerinde “Cingöz Recai sadece kibar bir serseridir” şeklinde yorum yapar. Cingöz’ün İstanbul’un her semtinde evleri, apartmanları, uydurma isimleri ve büyük bir teşkilat şebekesi vardır. Amacı ise zenginden çalıp fakire vermektir.
Yönetmenliğini Onur Ünlü'nün yaptığı "Cingöz Recai: Bir Efsanenin Dönüşü" vizyona hızlı bir giriş yaptı. Kenan İmirzalıoğlu, Meryem Uzerli ve Haluk Bilginer gibi isimlerin yer aldığı geniş kadrosuyla dikkat çeken film, vizyondaki ilk hafta sonunda 250 bini aşkın biletli seyirci tarafından izlendi.
İKİ KERE FİLME UYARLANDI
Cingöz Recai serisi daha önce iki kere filme uyarlanmıştı. Metin Erksan'ın 1954 yapımı siyah-beyaz uyarlamasında Turan Seyfioğlu tarafından canlandırılan Cingöz Recai, beyaz perdede esas bilinirliğini 1969 yapımı Safa Önal filminde, Ayhan Işık'ın aurasında buldu. Cingöz Recai her ne kadar Peyami Safa tarafından –takma isimle- yazılmış olsa da polisiye külliyatımızda ilklerden olmanın dışında pek de özgün ve derinlikli bir karakter değildi.
Arsen Lüpen ve Robin Hood karışımı bir karakter olan Cingöz, yakışıklı, kurnaz, soğukkanlı, cesur, tahsilli, görgülü, kibar ve cömert bir hırsızdı. Haksız yolla servet sahibi olmuş zenginlerden paralarını alaylı bir şekilde çalar, elde ettiklerini muhtaç kimselere dağıtır, her daim peşindeki polis müfettişi Mehmet Rıza ile de dost – düşman karışımı, saygılı bir rekabeti vardır. Açıkçası hem Metin Erksan hem Safa Önal yapımı filmler öyle çok güçlü ya da kalıcı eserler değillerdi, Ayhan Işık'ın Cingöz Recai'ye çok yakışmasının haricinde en fazla keyifli bir Pazar akşamı eğlencesiydi. Bu yüzden Cingöz'ün maceralarının 2017 yılında büyük bir prodüksiyonla, güçlü bir oyuncu kadrosuyla ve nev-i şahsına münhasır bir tarzı olan Onur Ünlü'nün yönetmenliğiyle yenilenmesi hem gerekliydi hem de popüler sinemamıza polisiye türünü kazandırabilmek adına önemliydi.
RUHSUZ BİR POLİSİYE
2017 model Cingöz Recai'nin en büyük problemi ne kadar eli yüzü düzgün çekilmiş olursa olsun atmosferin, karakterlerin, içinde bulunduğumuz polisiye yapının hiçbir şekilde Türkiye'ye ait gözükmemesinden kaynaklanıyor.
Filmin St. Petersburg ve Türkiye'de olan çekimleri görsel açıdan şatafatlı, emeği hissedilen bir sanat yönetimiyle karşımıza çıkıyor ama her yönden fazla Avrupai duran bir yapısı var. Karakterlerin 'yerli' olduğuna dair filmin bizi inandırabileceği bir yönü yok, sanki Cingöz Recai değil de Ocean's serisinin ya da James Bond'un Türkiye uyarlamasını izliyor gibiyiz. Evet, Cingöz Recai zaten Arsen Lüpen ve Robin Hood karışımı olan fazla havalı bir figürdü ama gerek Erksan'ın gerek de Önal'ın filmlerinde –Yeşilçam filmleri olması sebebiyle de- belli bir yerellik mevcuttu. Yeni filmde ise müziklerin neredeyse tamamını eski James Bond filmlerinden birinde defalarca dinlemiş hissiyatı alıyoruz, soygun sahnelerindeki ışık/efekt oyunlarının hepsini herhangi bir Avrupa soygun filminde görmüş izlenimine kapılıyoruz. Fakat Vedat Özdemir'in her zamanki gibi güzel görüntülerine ve sanat ekibinin keyifli çalışmasına rağmen aksiyon sahnesi çekmeyi hala beceremediğimiz de arabalı kovalamaca sahnesinde açığa çıkıyor. Filmin zaten oldukça kısıtlı aksiyon sekanslarında görüntüleri slow-motion tekniğiyle sunmak bunca 'pahalı' görüntünün içerisinde 'ucuz' durmasına yol açıyor.
Kerem Deren – Pınar Bulut ikilisi her ne kadar televizyonda Ezel, Suskunlar, Sınıf, Uçurum gibi başarılı dizilerle akıllarda yer eden iyi senaristler olsa da Cingöz Recai için özgün, derinlikli ve sürükleyici bir hikaye kurgusu üretememiş gözüküyorlar. Özellikle Hakan Boyav, Ushan Çakır, Serkan Keskin, Meriç Aral, Algı Eke, Musa Uzunlar, Boran Kuzum gibi hikayedeki tüm yan karakterler üzerinde hiç durulmamış, hepsi filmin içinden gelip geçen bir dizi kişiler olarak unutulup gidiyor. Ayrıca hikayeye Yeşilçam tavrından çıkarılıp Avrupai bir doku kazandırılmasına rağmen Boyav'ın "Ayıboğan"ı ya da Selim Bayraktar'ın 'Adil'i gibi mizahı çok eskilerde kalmış abartılı ve karikatürize karakterlerin filmde ne işi olduğunu çözmek zor.
Başrol için Kenan İmirzalıoğlu seçimi filmin en doğru tercihi, zira Ayhan Işık'ın hem oyunculuk hem fiziksel olarak karizmasını doldurabilecek ve onun günümüzdeki veliahtı olarak gösterilen tek isim. İmirzalıoğlu bu açıdan Cingöz Recai'ye çok yakışıyor ama filmin Avrupai dokusundan ve yer yer Bondvari resmedilmesinden ötürü Ayhan Işık'ın Recai'si gibi yerelleşemiyor. Recai karakteri iyi yazılmadığı için karakterler geçidinin ruhsuzluğundan İmirzalıoğlu da nasibini buluyor, Meryem Uzerli ile olan kimyaları fiziksel olarak tutsa da hikayenin aşk tarafı bir türlü işlemiyor, finaldeki duygu da inandırıcı olamıyor. Haluk Bilginer başkomiser Mehmet Rıza rolünde tip olarak oldukça uyumlu, bu konuda 69 yapımı filmde Abdurrahman Palay'ı aratmayan bir naiflik sunuyor. Fakat Recai ve Mehmet Rıza arasındaki ilişki 69 yapımındaki kadar bile 'duygulu' bir şekilde işlenememesi sebebiyle bir türlü derinleşemiyor. (İzdiham, Halil İbrahim Sağlam, filmloverss)
CİNGÖZ RECAİ İLE OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANDIK
Peyami Safa'nın Cingöz Recai serisi, son derece akıcı bir üsluba sahip, edebi yönden güçlü bir eser. Tarihe baktığımızda aslında Cingöz, yerli ve milli bir hırsız tipi olarak karşımıza çıkıyor. Oradaki karakter, normal bir hırsız değil, çalıp kendi cebini doldurmuyor; aksine ihtiyacı olan fakirlere dağıtıyor. Romanla ilgili bir diğer gerçek de Peyami Safa'nın bu polisiye romanlarla ayakta kalmış olmasıdır.
Gazeteci, edebiyat araştırmacısı Mehmet Nuri Yardım, Peyami Safa'nın Türk toplumuna en büyük hizmetinin Cingöz Recai ile okuma alışkanlığı kazandırmasının olduğunu, şu ifadelerle dile getiriyor:
"Cingöz Recai serisini, neredeyse herkes okumuştur. 1970'li yıllarda Teksas, Tommiks vardı. Bunlar okunuyordu. Çizgi roman türündeydi ve maalesef Batı kültürünü aşılıyordu. Bu romanlardaki bütün zenciler kötü, katil, olumsuz, bütün beyaz insanlar ise iyi, güçlü ve haklı. Aslında kültür emperyalizmi biraz da bu çizgi romanlarla belirdi.
Peyami Safa ve Ömer Seyfettin gibi yazarlar milli edebiyat kültürünü oluşturdu. Bize ait yerli ve milli kültürün meyvelerini verdiler. Ondan önce de Ahmet Mithat Efendi vardı. Mithat Efendi, 350'ye yakın eser vermiş, büyük bir muharrirdir. Verdiği eserlere de baktığımızda astronomi var, coğrafya var, din ve tasavvuf var. Büyük bir yazar. Hatta ticaret de yapmış. Ondan sonra milli edebiyat döneminde Ömer Seyfettinleri görüyoruz. Seyfettin de Ahmet Mithat Efendi yolunda önemli ve üretken bir yazar. Sadece 36 yıl yaşıyor ama bu yıllar içinde 150 büyük hikâye yazıyor. Güzel ve hepimizin hayatında iz bırakan hikâyeler bunlar." (Divanyolu dergisi)
NECİP FAZIL'DAN PEYAMİ SAFA YORUMU
Erol Üyepazarcı bir köşe yazısında, o sıralar Peyami Safa'nın evinde kalan Necip Fazıl Kısakürek'in şu sözlerini paylaşır: "Bana soruyorlar: Nerede yatıp kalkıyorsun? -Peyami Safa'nın evinde. – O nerede kalıyor? –Cingöz Recai'nin evinde!"
Safa, hayatı boyunca 20 bin makale ve yüzlerce eser kaleme aldı. Cingöz Recai serisi de, ülkemizdeki polisiye romanın yeri ve tarihi açısından önemli bir külliyattır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.