Sevginin kadim mimarisi: Kuş Evleri
Uçsuz bucaksız göklerde özgürce salınan kuşların barınağı, hamiyet ve merhamet gibi yüce duyguların örneği “kuş evleri” mimarimizin en güzel eserleri olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Tarihi, İslam öncesine kadar giden kuş evlerini, Şamanlardan Selçuklu sanatına kadar birçok alanda görmemiz mümkün. Öyle ki atalarımız kuşların uçabilmesini, Allah'a ulaşmak için ilahi bir özellik olarak görmüşler ve bundan dolayı korku ve sevgi karmaşası içinde kuşlara ciddi bir önem vermişlerdir. Bu inanç ve düşünceler, zaman içerisinde İslâm dini ile şekil değiştirmiş, bir kısmı da bâtıl inançlar olarak günümüze kadar gelmiştir.
Tüm bunlarla birlikte, Türkler 'in kuşlara verdikleri önem ve onlara yönelik insanî davranışları, Türk mimarisinde kuş evlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
İNSAN ELİNİN DEĞDİĞİ HER YERDE VAR
Kuş evi gibi nadide bir düşünce, mimarî harikası köprüler ve camiler yapan, hanlar kuran, şiir yazan bir ecdadın geleneğinden rahatlıkla beklenebilecek bir ayrıntı. Öyle ki Türkiye'de insan elinin değdiği her yerde bir kuş evi görebiliriz.
16. yüzyılda kuş evlerinin yapıldığı binalara örnek olarak İstanbul'da Bali Paşa Camii, Büyük Çekmece Köprüsü, Tokat'ta Ulu Cami, 17. yüzyılda İstanbul'da Yeni Cami, Niğde'de Kiğılı Camii, Antakya'da Ulu Cami, Amasya'da Sultan Bayezid Camii gösterilebilir. 18. yüzyılda ise İstanbul'da Nuruosmaniye Camii, Üsküdar Ayazma Camii, Selimiye Camii, Taksim Maksemi, Zeyrek Şebsefa Mektebi, Saraçhane Amcazade Hüseyin Paşa Mektebi'ni göstermek mümkün. Bunların içinde en önemlisi ise Topkapı Sarayı Darphane-i Amire binasında, çok katlı sarayı andıran, oymalı sırça köşk kuş evidir.
Bayezid Seyyid Hasan Paşa Medresesi de çeşitli kuş evleriyle donatılmış yapılardan. 19. yüzyıl örnekleri arasında Kayseri'de Şeyh İbrahim Tennurî Çeşmesi, İstanbul Eyüp'te Şah Sultan Mektebi sayılabilir. Ayrıca, İstanbul Balat'ta ve Bursa'da 18. ve 19. yüzyıla ait evlerde de kuş köşkleri bulunur. Sözünü ettiğimiz bu yapıların dışında, daha birçok yerde ve çeşitli türde binalarda da kuş evleri yer alır.
KUŞLARLA İLGİLİ EN ESKİ ÖRNEK MASALLARDAN GELİR
Osmanlı toplumundaki hayvan sevgisinin mimariye bürünmüş hali olan kuş evleri, İslâmiyet'ten önceki devirlerden beri Türk toplumunda önemli bir yer tutmuş. Türk kültürü, sanatı, etnografyası ve folklorunda da her zaman bir yere sahip olmuşlardır. Masallara göre, Kaf Dağı'nda yaşayan yarı insan yarı kartal biçimli, ateşten ve güneşten yaratılan Zümrüd-ü Anka, kuşların başı olarak efsaneleşmiştir. Kuşların şeyhi sayılan leylek için de, halk arasında ''Hacca giderken camileri ziyaret eder, oradan dönerken de Kâbe'yi tavâf eder" rivâyetleri dolaşır.
İslâm inancına göre günahsız kabul edilen, saflık, temizlik, iyi geçinme, barış ve kardeşliğin sembolü olan güvercin, Hristiyanlıkta da Ruhu'l-kudüs'ü temsil eder. Hz. Muhammed (S.A.V.), Sevr Dağı'ndaki mağarada saklanırken, mağara girişindeki ağacın üzerine konan bir çift güvercinin burada yuva yaparak yumurtladığı, böylece müşriklerin kuşkulanmamasını sağlayarak Peygamberimizin kurtarıcısı oldukları inancı yaygındır. Özellikle dini yapılarda yuva kurmaları ve barınmalarına, bu sebeple halk tarafından yardım edilmiştir.
MEVLÂNA DA ESERLERİNDE KUŞLARDAN BAHSEDER
Güvercin, aynı zamanda Nuh Tufanı'nın müjdecisi olarak bilinir. Yine bir başka efsaneye göre, Hz. Süleyman Tekke-i Mürgan'ı (kuşlar tekkesi) kurmuş, dünyanın her yerinden yılda bir defa gelen güvercinler, bir hafta süreyle bu tekkede beslenmiş, ötüşmüş ve Süleyman Peygamber'e dua edip dağılmışlar. Gerek "Mesnevi", gerek "Divan-ı Kebir"de Mevlâna'nın üzerinde en çok durduğu hayvanlar yine kuşlardır. Öyle ki ilkbaharda ilk öten kuş olan bülbülün sesini dinlemek için, vaktiyle İstanbul'da çiğdemler açtığında, İstinye koyuna gidildiğinden bahsedilir.
ŞAMANLAR ELBİSELERİNDE KULLANDI
Kuşlar her ne kadar İslamiyet'te görülse de, İslam öncesinde de önemli bir yere sahiptir. Örneğin, şamanların, kuşlaşmayı sembolize etmek üzere elbiselerinde kanat veya kuş tüyü bulundurdukları bilinir. Yakut Türklerinde ise çift başlı bir kuşun, göğün en üst katında kapı bekçiliği yaptığına inanılır. Selçuklu sanatında, çift başlı kuş motifi, gücü, kuvveti ve egemenliği sembolize eder.
İnsanların yüzyıllardan beri göklere hâkim olma ve uçabilme arzularını kamçılayan, bu özellikleriyle diğer hayvanlardan ayrı tutulan kuşlar, bütün milletlerin masallarında yer almışlardır. "Şehname"de Kevkâvus'un uçtuğu, düşerek Rüstem tarafından kurtarıldığı yazılır. Sultan IV. Murad zamanında, Hezârfen Ahmed Çelebi'nin yaptığı kartal kanatlarıyla Galata Kulesi'nden uçup Üsküdar'da Doğancılar'a indiği, bu başarısı sebebiyle padişah tarafından ödüllendirildiği bilinir. Masallarda adı geçen Hümâ kuşunun, aynı zamanda Osmanlıların remzi ve lâkabı olduğu, hümâyun kelimesinin bundan türetildiği öne sürülür. Hatta Hümâ kuşunun kanadının değdiği kimsenin padişah olacağı inancı efsane haline gelmiştir.
YABANCI SEYYAHLAR DA ESERLERİNDE BAHSEDER
Birçok yabancı seyyah, eserlerinde Türkler 'in yardımseverliklerinden bahsederken, hayvanlara karşı olan ilgilerini de dile getirirler. Thevenot, seyahatnamesinin Türkiye'yi de içine alan birinci kısmında şu ifadeler yer alır:
"…Onların iyilikseverliği hayvanlara, bu arada kuşlara kadar ulaşır. Her gün birçok kimse pazarlara kuş satın almaya gider ve bunları serbest bırakırlar. Söylediklerine göre, bu kuşların ruhları, kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onların iyiliklerine şahitlik edeceklerdir."
Moltke ise Türkiye Mektuplarında, Türkler hayırseverliklerini hayvanlara karşı bile gösterirler. Üsküdar'da bir kedi hastanesi bulursun, Bayezid Camii'nin avlusunda da güvercinler için bir bakım yeri vardır" diyerek şöyle devam eder: "Birçok mezar taşının altı oyulmuştur. Buraya yağmur suları toplanır ve sıcak yaz günlerinde köpekler ve kuşların susuzluklarını giderebilme vazifesini görür. Müslümanlar hayvanların şükranının da insanlara hayır getireceğine inanırlar."
İLK KERVANSARAY OLARAK İNŞA EDİLDİ
Merhamet ve sevginin mimari boyutu kuş evleri ilk olarak Osmanlı döneminde kervansaray olarak inşa edildi. Çoğunlukla ahşap ev şeklinde olup bindirme çift katlı ve cumbalı oluşlarıyla dikkat çeken kuş evleri, 13'üncü asırdan 19'uncu asrın sonlarına kadar, Osmanlı Devleti'nin ömrü boyunca camilerde, medreselerde görüldü. Türk mimarisinin önemli örneklerinden olan kuş evlerinin genel amacı onları fırtınadan, yağmurdan, çamurdan, yakıcı güneşten korunmalarını sağlamaktı. Bu nedenle yapıların soğuk ve sert rüzgârlardan korunaklı cephelerinde, insan ve hayvanların erişemeyeceği yüksekliklere inşa edildiler.
Çoğunluğu taştan, ahşaptan, pek azı da tuğladan yapılan evler, iki grup olarak sınıflandırılır. Birincisi ve çoğunluğu, bina cephelerinden dışa taşkın yapılan hücre veya odacıklar şeklinde olanlardır. Buna örnek ise Üsküdar Ayazma Camii, Eyüp Şah Sultan Sebili'dir. Bunlar, bazen konsollar üzerine cumba şeklinde ileri doğru uzatılmış tek katlı köşk veya yalı görünümünde minik yapılara ya da çok katlı saraylara benzerler. İkinci grup kuş evleri ise, bulundukları binaların cephe duvarları arasına niş şeklinde oyulmuş odacıklar halindedirler.
İNCE İŞÇİLİĞİN MİMARİSİ
Barok dönemde ön plana çıkan süsleme kuş evlerinde de cephelere yansımış; saçak kubbe ve konsollar, cepheleri hareketlendiren mimarî elemanlar olmuşlardır. Özellikle bu dönem kuş evlerinde pencere kafesleri ve korkuluk şebekelerinin ince bir işçilikle yapıldığı görülür.
Bazı kuş evlerinde sakaların, serçelerin beslenmesi içi yemlikler, suluklar, inip çıkabilmeleri için merdivenler, başlarını çıkarıp etrafı kolaçan edebilmeleri için balkonlar bulunur. Bu evlerin en güzel örnekleri ise, İstanbul Üsküdar'daki Yeni Valide, Ayazma-Selimiye camilerinde ve Topkapı Sarayı'ndaki Darphane'nin iç avlusundaki binada yer alır.
İstanbul'da bulunan diğer nadide kuş evlerinden bazıları ise, Feyzullah Efendi, Seyyid Hasan Paşa medreseleri, III. Mustafa Türbesi, Çukurçeşme Hanı, Balat Ahrida Sinegogu'nda bulunuyor.
AHŞAP OLANLARI GÜNÜMÜZE ULAŞAMADI
Bu minik evlerin birçoğu hava etkenlerinin yaratmış olduğu tahrip, ilgisizlik ve biriken gübrelerin temizlenmeme, bakımsızlık gibi nedenlerinden dolayı olumsuz etkilenmiştir. Su giderlerinin tıkanması sonucu çatlamalarla, kırılma ve dökülmelerle karşı karşıya kalan evlerin ahşap malzeme kullanılarak yapılanları, günümüze kadar gelememiştir.
Örnek olarak Perşembe Pazarı'nda bulunan hanlar, Fermeneciler yokuşu, Sandalyacılar sokağı, Büyük Yeni Valide Han çevresinde pek çok kuş evini gösterebiliriz. Laleli Cami çevresinde, Eski Balık Pazarı, Yemiş İskelesi ve Tahmis'te de türlü biçimlerine rastlanır. Eşine az rastlanan en güzel eserlerden biri de Müftü Hoca Feyzullah Efendi Medresesi'nde bulunur.
CAMİ ŞEKLİNDE KUŞ EVLERİ
Günümüze sağlam olarak gelen kuş evlerinin bulundukları yapılar arasında en güzel örnekler, Nevşehir Kurşunlu Camii Kütüphanesi, İstanbul'da Taksim Maksemi, Üsküdar Ayazma Camii, Lâleli'deki Sultan III. Mustafa ve III. Selim türbesi, Selimiye Camii ve Eyüp Şah Sultan Mektebi ile Kayseri Şeyh İbrahim Tennurî Çeşmesi'dir.
İstanbul'da Sultan III. Selim tarafından yaptırılan Selimiye Camii'nin duvarlarında ve cami ayaklarında yer alan köşk biçiminde iki kuş evinin, geniş ve büyük kafeslerle çevrili olduğu görülür. Üsküdar Yeni Valide Camii'nin bütün cephelerinde bulunan kuş evlerinden ikisi ise cami şeklindedir.
Seyit Hasan Paşa Medresesi'nde bulunan çift minareli kuş evinin yapımı, tuğladan ve sıvadan yararlanılarak oluşturulmuş. Burada rampalar ve birbirine geçişli odacıklar ile kuşların etrafı seyredecekleri kafes pencereler bulunuyor.
İstanbul Laleli semtindeki Laleli Cami'nin alt kapısının yanındaki III. Sultan Mustafa'nın türbesinde kuş evlerinin estetik güzelliği ve binanın köşesindeki konumu hayranlık uyandırır.
İstanbul Üsküdar'daki Ayazma Camii, Sultan III. Mustafa tarafından yaptırır. Yapının en ilgi çekici tarafı ise çeşitli biçimlerdeki kuş evlerini bünyesinde barındırmasıdır. Sultan I. Mahmud tarafından yaptırılan İstanbul Taksim Maksemi'nde de giriş cephesinde konsollara oturan birbirinin simetriği iki kuş evi bulunur. Kayseri'de, Şeyh İbrahim Tennurî Çcşmesi'ndeki üç katlı kuş evi ile İstanbul Laleli'deki Sultan III. Mustafa ve III. Selim'in türbesindeki kuş evleri yine zarif örnekler olarak karşımıza çıkar.
EN ÖNEMLİSİ DARPHANE-İ AMİRE BİNASINDA
Bu kuş evlerinin içinde en önemlisi Topkapı Sarayı Darphane-i Amire binasında inşa edilen, çok katlı sarayı andıran, oymalı sırça köşk kuş evi. Bu kat kat, iç içe ve olağanüstü bir mimari kompozisyonunun iç avlusunda yer alan dış duvar yüzündeki kuş evi, özenle yapılmış ince ve usta bir işçiliğin örneği.
Sarayda, serçelerin korunacağı, içinde dolaşabileceği, inip çıkabileceği yollar estetik bütünlük içinde sergilenir. Burada klasik mimarinin ötesinde romantizme vuran bir hayal, bir masal mimari görülür. Basamak basamak yükselen bu yapıda başlangıç ve bitiş diğer kuş evlerinden ayrı bir özelliği temsil eder. Bu eser kuşlar için düşünülen ve yapılan eserlerin onlara en yakını, en uygunu da denebilir. Bunları yapan ustalar bilinmiyor. Alçak gönüllülüğü sanattan üstün tutan kimselerin eserleri.
HAT SANATINA YANSIYAN SEVGİ
Kısaca özetlersek kuş evleri, Türk milletinin allahın yarattığı bir varlığa karşı olan merhamet ve sevgisinin en güzel mimari örnekleri arasında yer alır. Hatta öyle ki bu sevgi hat sanatına da yansımıştır. Örnek olarak da İsmail Zühtü Efendi'nin 'leylek biçiminde besmelesi'ni verebiliriz. Bu örnek bize, kuş evlerinin ince duyguları anlatırken Türk medeniyeti ve kültürü açısından da ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu gösterir.
İsmail Zühtü Efendi'nin leylek biçiminde besmelesi:
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.