Arama

İstanbul'un meşhur memba suları

Çırçır, Karakulak, Şifa suyu, Hünkâr suyu, Taşdelen, Sırmakeş… Bu isimler size hiç tanıdık geliyor mu? Sizler için, bir rahmet mucizesi olarak İstanbul'un memba sularının tarihini derledik.

"Çocukluğumda, bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık. Sık sık hastalanır, humma başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardı: "Çırçır, Karakulak, Şifa suyu, Hünkâr suyu, Taşdelen, Sırmakeş..." Âdeta bir kurşun peltesi gibi ağırlaşan dilinin altında ve gergin, kuru dudaklarının arasında bu kelimeler ezildikçe fersiz gözleri canlanır, bütün yüzüne bizim duymadığımız bir şeyler dinliyormuş gibi bir dikkat gelir, yanaklarının çukuru sanki bu dikkatle dolardı."

Bu hikâye, Tanpınar'ın Beş Şehir'inde yer almış, İstanbul'un mucizelerini anlatan -belki de tek olan- en güzel satırlar. Kimi bir ağacın altından çıkıyordu, kiminin özelliği çam suyu olmasıydı; kimi idrar söktürücü olarak bilinir, kimi de hac farizası için yola çıkan Surre alaylarının yoldaşıydı. Nitekim hepsi bir rahmet mucizesi olarak İstanbul'un memba suları ismini almışlardı. Bu kıymetli suların hepsi günümüze kadar gelemedi. Gelenlere ise yeteri kadar özen gösterilmedi.

Hayatımız ve hatıratımız, dağlardan denizlere doğru akan pınarlar, dereler, ırmaklar gibidir. Onun için, eskiden beri; suyu medeniyet olarak görür ve su medeniyetinin mensupları olarak anılırız. Evlerimizi, köylerimizi, şehirlerimizi ya su kaynaklarına yakın yerlere kurar; ya da kurmak zorunda kaldığımız yerlere, su getirmenin yollarını ararız.

  • 4
  • 27
MİMARİ SANATIN SU YAPILARI
MİMARİ SANATIN SU YAPILARI

Mezopotamya'dan Eski Mısır'a, Hindistan'dan Güney Amerika'ya kadar pek çok kültür ve uygarlık, su kenarında kurulmuştur. Yüzlerce yıllık ihtişamlı tarihi boyunca çok sayıda medeniyete beşiklik eden İstanbul, mimarî sanatının su yapılarında doruğa ulaştığı kentlerin başında gelir.

Şehrin büyük bir kısmı kayalık zemin üzerine oturduğu için kuyu açmak ve suya ulaşmak zahmetlidir. Büyük tatlı su kaynakları olan göller ise şehir merkezine kilometrelerce uzaktadır. Antik çağda, İstanbul'un nüfusu az olduğundan su ihtiyacı sarnıçlar ve kuyularla karşılanabiliyordu. Roma İmparatorluğu döneminde şehrin nüfusunun artmasıyla farklı çareler aranmaya başlandı. Suya ulaşmaktaki zorluklar, Roma döneminden başlayarak Bizans ve Osmanlı dönemlerinde İstanbul'un kemerlerden sarnıçlara, bentlerden çeşmelere pek çok türde mimarî yapıyla süslenmesini sağladı.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN