Yazının nakkaşları: Osmanlı’daki büyük hattatlar
Hz. Ali, "Yazının sırrı üstadın öğretişinde, kıvamı çok yazmakla, devamı ise İslam dini üzere olmakladır" diyerek hat sanatını tarif eder. On dört asırdan bu yana İslam sanatlarının en önemli kollarından biri olan hat sanatı, kültür hayatında çok önemli bir alanı teşkil etti. Özellikle fetihten sonra bir kültür medeniyeti haline gelen Osmanlı, ilim ve sanat bakımından da "merkez" vasfını yüklenmesi sebebiyle hat sanatında da öncü bir rolü üstlendi. Peki kültür hayatında bu denli önemli yer teşkil eden hat sanatının Osmanlı medeniyetindeki öncü şahsiyetleri kimdir?
Önceki Resimler için Tıklayınız
Türk hat sanatının zirve isimlerinden biri olan Karahisari, 1470'te Afyon Karahisar'da doğdu. 90 yaşına yaklaştığı vakit, 1556 yılında İstanbul'da vefat ettiği bilinmektedir. Bazı eserlerinden anlaşıldığı üzere, talebesi olduğu tek hattat; Esedullah Kirmani'ydi.
Karahisârî Ahmed Efendi, Osmanlı ülkesinde Yâkut yolunu daha da gelişmiş olarak yeniden canlandırdığı için "Yâkut-i Rûm" (Anadolu'nun Yâkut'u) lakabıyla da anılmıştır.
Süleymaniye Camii'nin büyük kapısı üzerindeki kitabe bunun yanında Piyalepaşa Camii'nin yazılarından "Selamünaleyküm tıbtüm" Ayet-i Kerimesi, Karahisari'nin elinden çıkmış yadigarlardır.
Reşat Ekrem Koçu'nun naklettiğine göre, azatlı bir kölesi, aynı zamanda manevi evladı olan ve "Karahisari Kulu" lakabıyla anılan hattat Hasan Çelebi de Mimar Sinan'ın şaheser yapılarının çoğunun yazılarını yazdı. Ayrıca Koçu'ya göre, Karahisari yazıda Arap ve Fars zevkinden sıyrılarak Türk'ün sadelik içinde asaleti ifade eden zevkini hakim kılan bir sanatkardır.
Devrinde kendisi hakkında şu şiir yazılmıştır:
"Hatt-ı hȗb içre beyâza çıkaran kendüzünü (kendi özünü),
Yazının Karahisârî'dir ağartan yüzünü"
Güzel yazılar içinde kendi özünü ak eyleyen Karahisârî, yazının da yüzünü ağartmıştır.
Uğur Derman'ın Ahmet Şemseddin Karahisari ile ilgili yazısına ulaşmak için tıklayınız.
Hafız Osman, Haseki Camii'nin müezzini Ali Efendi'nin oğlu olarak 1642-43 aralığında dünyaya geldi. Mahalle mektebi tahsilinden sonra, Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa'nın hizmetine girerek bu vezirin ilim ve irfan ocağında yetişti.
İlk hocası Derviş Ali'dir. Fakat Derviş Ali çok yaşlandığı için izniyle devrin ünlü hattatı Suyolcuzade Mustafa Efendi'nin talebesi oldu.
Çok yetenekli bir genç olan Hafız Osman Efendi, henüz 18 yaşındayken hattatlık icazeti alarak yazılarına kendi imzalarını koydu.
Harfleri latif bir edayla nakşeden Osman Efendi, kısa zamanda kendi tarzını oluşturdu. Döneminde büyük hattatlarında da iltifatına mazhar olan Osman Efendi için Ağakapılı İsmail Efendi bir mecliste şu ifadeleri kullandı:
"Hüsn-i hattı biz bildik, Osman Efendimiz yazdı!.."
Hafız Osman, 1694'te Sultan İkinci Mustafa'ya yazı hocası oldu ve kendisine Filibe kadılığı payesi verildi. Tüm ömrü boyunca dervişane bir yaşam sürdü.
Hayatı boyunca yazmaya devam eden Osman Efendi, Hacc'a giderken bile kalemi elden bırakmadı. Yol boyunca yazdığı karalama veya cüz örnekleri, halen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde sergilenmektedir.
Hayatı boyunca 25 Mushafa imza koyan san'atkârımızın aklâm-ı sitteyle yazdığı en'âm, cüz', kıt'a ve murakkaaları odukça fazladır.
Pazar günü yoksul, Çarşamba günü varlıklı ailelerin çocuklarına ders veren Osman Efendi, kendi tabiriyle birini fukara, diğerini zenginler günü olarak niteler. Fakir talebelerinden ise çok az miktarda ücret aldığı bilinmektedir.
"Bu taş altında ölüm, toprağı aydınlatıyor,
Yazı peygamberi hattat Hâfız Osman yatıyor."
Yahya Kemal'in dizelerine de konu olan üstat, 1698'de arkasında sayısız eser bırakarak yaşama veda eti. Kabri ise Kocamustafapaşa Camii mezarlığındadır.