Mimar Sinan’ın az bilinen 10 eseri
Mimar Sinan, Osmanlı mimarisinin klasik çağını kurup imparatorluğa özgü bir mimari kimlik oluşturdu. Peki, Mimar Sinan'ın eserlerindeki yakaladığı uyumun, Osmanlı mimarisinin "doruk noktası" olduğunu biliyor muydunuz? Sizler için, sadece yaşadığı dönemi değiştirmekle kalmayıp vizyonu ve dehasıyla çağlar ötesine ulaşan Mimar Sinan'dan az bilinen 10 eseri derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Ayasofya'nın batı tarafında yer alan iki minare, Sultan II. Selim tarafından Mimar Sinan'a sipariş edilmiş; ancak yapılar onun ölümünden sonra Sultan III. Murad'ın saltanatının ilk yıllarında tamamlanmıştı. Mimar Sinan'ın tasarımı olan bu minareler, Ayasofya'ya Osmanlı döneminde yapılan eklemelerin en önemlisidir.
Sultan II. Selim, minarelerin yanı sıra mimarbaşı Sinan'dan yıkılma tehlikesi gösteren Ayasofya'yı esaslı biçimde onarmasını da ister. Başmimar, yapının çevresini saran çirkin binaları, gecekonduları, harabeleri kaldırır, avluyu temizler, geniş bir meydan açar.
Selanikî, bu çalışmalar sırasında yıkılan bina ve harabelerde yuvaları olan farelerin, gelinciklerin, sansar ve yarasaların bir ordu gibi İstanbul'un mahallelerine dağıldığını ve İstanbul halkına ciddi sıkıntılar yaşattığını anlatır.
Mimar Sinan, minarelerin yapımı sırasında Ayasofya'yı güçlendirme çalışmalarını yürütür, payandalarla desteklediği yapının ömrünü uzatacak uygulamalar gerçekleştirir.
Mimarbaşı, yaşlı yapının zamana karşı dimdik duruşuna büyük destek sağlar. Bu güçlendirme çalışmaları Ayasofya'nın pek çok yıkıcı depreme rağmen ayakta durmasında önemli pay sahibidir.
Sinan, "Ayasofya olmasaydı, Sinan'ın etkileyici kubbeleri olmazdı" diyenlere yaptığı bu çalışmalarla cevap verir gibidir: "Mimar Sinan olmasaydı, Ayasofya da belki günümüze ulaşamazdı."
Bizans ve Osmanlı sanatına ilişkin çalışmaları ile tanınan sanat tarihçisi Semavi Eyice, Fatih zamanında yapılan minarenin ahşap olduğuna dikkat çeker. Bab-ı Hümâyun tarafındaki bu ahşap minarenin yerine yapılan yeni minarenin de bir Mimar Sinan eseri olduğunu ve Sultan II. Selim döneminde yenilendiğini söyler. Ayasofya minareleri, mimarbaşının yapıya yönelik yaklaşımın kalıplaşmış tasarımlardan ne kadar uzak olduğunu gösterir.
Bu minareler, her yapıyı bânisine, işlevine, taşıdığı ruha, bulunduğu yere ve ihtiyaca uygun şekildebiçimlendiren usta mimarın, farklı yaklaşımlarının başarılı sonuçlarından biridir.
İstinat duvarlarıyla güçlendirdiği yapıya biçim çeşitliliği de sağlayan Sinan, kubbeyi taşıyan payelerle yan duvarlar arasındaki boşlukları kemerlerle besleyerek kubbeyi de iyice sağlamlaştırmıştır.
Süleymaniye ve Selimiye camilerine ince yapılı, narin ve uzun minareler yapan mimarbaşının Ayasofya'da nispeten çok yüksek olmayan iki tıknaz minare yapması işlevselliklerinin ötesinde Sinan'ın mimari dehasıyla da ilgilidir ve kubbe-minare orantısına verdiği önemi gösterir.
Perspektif görünümde Ayasofya'nın yarattığı güçlü etkiyi bütünleyen bu eş minareler olmuştur ve yapıya farklı bir mimari ahenk getirmiştir.
Kemerburgaz'ın 4 kilometre güneybatısında yer alan kemer 1554-1564 yılları arasında tamamlanan Kırkçeşme Su Tesisleri'nin bir parçasıdır. Mağlova Kemeri, 55 kilometrelik suyolunun en önemli yapısı, hattın üzerindeki beş anıtsal kemerin mimari açıdan en estetik olanıdır.
Muallak Kemer adıyla da bilinen yapı Alibey Deresi vadisi üzerine inşa edilmiştir. İsale hattının doğu ve kuzey kolları Baş Havuz'da birleştikten sonra su Kırkçeşme Tesisleri'nin ana galerisi olan Mağlova Kemeri'nin üzerinden geçer.