Avrupa'nın hastalıklı tarihinin vesikası; engizisyon mahkemeleri
Orta Çağ'da Katolik Kilisesi tarafından kurulan ve Avrupa'da terör estiren engizisyon mahkemeleri, kendi düşüncelerini kabul etmeyenleri sapkın olarak nitelendiriyor, akla hayale sığmaz işkenceler uyguluyordu. Bu mahkemelerde yargılanan kesimlerden biri de İspanya'daki Müslüman çoğunluktu. Cuma günü temizlik yapılması ya da ağızdan 'Allah' lafzının çıkması buradaki mahkemelere gönderilmek ve akıl almaz işkencelere maruz kalmak adına yeterliydi. İşte engizisyoncuların hedefi olan İspanya'daki Müslümanlara uygulanan zulümler…
Önceki Resimler için Tıklayınız
Moriskoların Ramazan ayında gündüz vakti kendisine sunulan yemeği yahut herhangi bir günde domuz etini yememesi, cuma günü temizlik yapması veya evini kilitlemesi, çocuklarına Müslüman kültürüne ait isim vermesi, Arapça konuşması, ağzından "Allah", "Muhammed" lafızlarından birinin çıkması ve yatak odasında haç bulundurmaması engizisyon mahkemesine sevki için yeterliydi.
Bunların yanı sıra, kuskus yemek ve masada yemek yememek için bile suçlananlar ve cezalandırılanlar mevcuttu.
Engizisyon, İslami gelenekleri sürdüren Moriskoları yakalayıp cezalandırmak için İspanya'nın dört bir yanında familiar adı verilen 20 binden fazla memur görevlendirdi. Müslümanları ortaya çıkarmak için 'Müslümanları Tanıma' kitapçığı bile çıkardılar.
Bu işkence 'mahkeme'leri özellikle görkemli binalar ve saraylar arasından seçilirdi. Zindanlarsa güneş ışığın asla giremeyeceği, ses yalıtımı olan yerlerdi. İşkenceye başlanmadan önce mahkumlar günlerce tek başlarını tutulur ve onlara başlarına gelecek olanlar gösterilir, anlatılırdı.
Suçlu olarak görülen kişiler, kızgın kerpetenler, çivili sandalyeler, büyük huniler, parmakları sıkıştıran mengeneler, ölüm askısıyla sorguya çekilirlerdi. Suçlanan kişinin avucuna kor bir demir parçası konup çıplak ayakla ateş üzerinden geçmesi istenirdi. Yaralanmazsa suçsuz olduğu kabul edilirdi. İşte engizisyon mahkemeleri, bir insanın suçlu olup olmadığına böyle karar veriyordu.
Tahta kıskaçlarla etlerin sıkıştırılması, tırnakların veya dişlerin sökülmesi, susuz, uykusuz bırakılma, vücudun ateşli demirlerle dağlanması, kemiklerin teker teker kırılması, etlerin koparılması, derinin yüzülmesi, bedenin diri diri yakılması, aç hayvanlara yem yapılması gibi işkence metotları engizisyon mahkemelerinde uygulanırdı.
Kendilerine suç isnat edilenler ne ile itham ettiklerinden haberi olmazdı. En büyük şansları ne ile itham edildiğinden haberdar olmaktı. Mahkemeler sanığa kendini müdafaa etme hakkı vermişse de bunun pek işe yaradığı görülmüyordu. Tutukluların masum olduklarına dair gösterdikleri şahitler de engizisyon önünde korkudan lehte konuşma yapamıyordu.
Bu işkencelerden biri böğüren boğa olarak isimlendirdikleri uygulamaydı. Metalden yapılmış boğa görünümlü bir heykelin içerisine suçlu gördükleri kişiyi eller ve ayaklar bağlı bir şekilde koyulduktan sonra heykelin alt tarafına yerleştirilmiş odun yığını ateşe verilirdi. Bu ateş, yavaş yavaş alevlenip insanı sonsuz bir acıyla kavurmaya başlardı. Yardım etmeyi akıllarına bile getirmeyen işkenceciler ise buradaki insanları böğüren boğaya benzetirlerdi.
Mahkumlardan işkenceye dayanıp ölmeyenler, zincire vurulur ve karanlık odalarda hapis tutulurlardı. İnfazlar ise halkın gözü önünde, kralın katılımıyla gerçekleşirdi.
Diz bölücü adını verdikleri korkunç işkence aletini kurbanın dizinin ön ve arkasına yerleştirerek kullanıyorlardı. Dikenli iki odun parçasından oluşan diz bölücü vidaların sıkıştırılması ile birbirine kenetlenen bu iki blok dizi ikiye ayırıyordu.
Garotte denilen işkence aleti, İspanya'da ortaya çıktı. Demirden yapılan tasma biçimindeki boyunluğun arka tarafı omuriliğe denk gelecek şekilde yapılırdı. Vidalı ya da çivili bir demir parçası bulunurdu. İşkenceye maruz kalan kişinin omuriliğini sıkıştırıp, dayanılmaz acılar içerisinde yavaşça ölmesine neden olurdu.