Osmanlı'nın Azerbaycanlı müzisyenleri
Özellikle Anadolu'da, tıp alanında çalışanlar arasında müzik sanatı ile profesyonelce ilgilenen insanlar da vardı. On dört ve on beşinci yüzyıllar içinde yaşamış; notası elimizde olan otuz örnek bestesiyle Abdülkadir Meragi (Meragalı Abdülkadir) bu örneklerin başında gelir. Sizler için Osmanlı'nın Azerbaycanlı müzisyenleri derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Abdülkâdir, Abdülaziz ve Mahmud Marâgî Türk, Fars, Arap medeniyetlerini yakından tanıyan, güzel besteci, sâzende ve hânende oldukları için kendi risâlelerinde birçok icrâ amel müziğine ait olan meseleleri de aydınlatmışlardır. Kitaplarında çalgıların geliştirilmesi, yeni makamlar, besteler, icrâ özellikleri, bestelerde kullanılan ritimler ve şiirler hakkında önemli yenilikler getirmişlerdir. Onların müzik faaliyetleri, sonraki dönem müzik medeniyetinin gelişmesinde belirgin bir rol oynamıştır.
15. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Anadolu'sunda çalışan büyük Azerbaycan bilgini, riyâzeci ve Mecelletun fi'l-Mûsika adında müzik risâlesinin yazarı Şirvânî, ilköğrenimini anayurdunda babasının yanında gördü, sonra Serahs ve Tûs'ta tahsilini devam ettirdi.
1435 yılında Timurî devletinin bilim merkezi olan Semerkand'a gitti ve orada Timurî Ulug Bey'in kurduğu medresede eğitim aldı. O, ünlü astronom Ulug Bey'den ilgi ve yakınlık gördü, medresenin başhocası olan tanınmış matematik bilgini Bursalı Kadızâde Rûmî'den çeşitli matematik dersleri okudu. Kadızâde, öğrencisinin yüksek yeteneğini değerlendirerek ona gelecekte çalışmak için Anadolu'ya gitmesini tavsiye etmişti.
1453 yılında Fâtih Sultân Mehemmed'in İstanbul'u fethi sırasında Fetullâh Şirvânî Bursa'da bulunmuş ve fetihten sonra Mecelletun fi'l-Mûsika eserini Sultân Mehemmed'e ithâf ederek sunmuştur. Daha sonra, 1473'te Bursa'da tamamladığı El-Ferâ'id ve'l-Fevâ'id kitabını da Sultân Mehemmed'e ithâf etmiştir.
Şirvânî eserinde geniş bir zaman dilimini kapsayan müzik bilimin esas meseleleri hakkında bilgileri ortaya koymuştur. 1514 senesinde Yavuz Sultân Selim'in (1512-1520) Tebriz'den İstanbul'a getirdiği sanat ve ilim adamlarının da katkılarıyla İstanbul, kısa zamanda Türk-İslâm dünyasının ilim ve sanat merkezi olmuştur.
Uzunçarşılı, Topkapı Sarayı arşivindeki bir belgeden naklen, Sultân Selim'in Tebriz'den getirdiği Azerî "sanat erbâbı" (musavvir, nakkâş, hakkâk, çinici ve diğerleri) arasında müzik sanatçılarının bulunduğunu kaydetmiştir. Azerbaycan'dan getirilen değerli müzik sanatçıları zamanla "ocak (grup) halinde Enderun'a alınmışlar"dır.
Birçok eserin yazarı olan Şirvânî, her İslâm âlimi gibi, Allahü teâlânın rızasını kazanmak için durmadan çalıştı. Pek çok talebe yetiştirip, kıymetli eserler yazdı. Sa'dedîn Teftâzânî hazretlerinin "Telvîh" adlı eserine bir haşiyesi, Seyyîd Şerîf Cürcânî'nin ( radıyallahü anh ) "Mevâkıf"ının, Allahü teâlânın varlığı, birliği ve sıfatları ile ilgili "İlahiyat" kısmına bir haşiyesi, matematikten "Eşkâl-i te'sîse" şerhi ve "Çağmînî'nin şerhi"ne de bir haşiyesi vardır.
Yavuz Sultan Selim tarafından Enderûn'a alınan Azerbaycan sanatkârları arasında devrin önemli musikîşinâslarından Hasan Cân Çelebî'nin özel yeri vardı. Hasan Cân, müezzin, hâfız, hânende, sâzende ve bestekârdı. Onun babası Isfahânlı Müezzin Hâfız Mehmed, önce Akkoyunlu emirlerinden Sofu Halil Bey'in, sonra da Şâh İsmail Safavî'nin müezzini ve nedîmi idi. 1514'te Çaldıran zaferinden sonra Tebriz'e giren Yavuz Sultân Selim tarafından İstanbul'a götürülen sanatçılar arasında Müezzin Hafız Mehmed ve oğlu Hasan Cân da bulunuyordu.
Hasan Can, Yavuz Sultân Selim'e nedîm, babası ise hafız oldu. Sultân tarafından yakın ilgi gören baba oğul, Yavuz'un Mısır seferine katıldılar. Yavuz Sultân Selim'den sonra, Kanuni Sultân Süleyman (1520- 1566) devrinde de Hasan Cân babası ile hükümdardan yakın ilgi gördü. Sultân Süleyman, Hasan Cân'ın babası Hâfız Mehmed Çelebî'ye günde 70 akçe gibi büyük bir maaş bağladı.