10 maddede Simurg'un hikayesi
Simurg'un, Türk ve dünya kültüründe önemli yeri olan, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşayan, küllerinden doğan bir kuş olduğunu biliyor muydunuz? Peki, Simurg'a nasıl bakmalıyız? Sümerlilerin Zû kuşu, Hintlilerin Garuda, Arapların Anka veya Eski Mısırlıların Phoenix kuşu olarak mı? Sizler için 10 maddede Simurg'un hikayesini derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Öyle yaksın beni kim âteş-i reng-â-rengim
Murg-i 'ankâ çıka hâkister-i hâşâkimden
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş.
Kuşlar, Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri... Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
"Aşk denizi"nden geçmişler önce. "Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar. "Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar. Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş, oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış. Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını…Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yok oluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: "Si"; "otuz" demektir, murg" ise "kuş". Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg"muş. Her biri de Simurg'muş. 30 kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Bâl-i 'aczin ferş-i râh eyler talebde Cebre'îl
Murg-i dil 'ankâ-yı kâf-ı lâ-mekân olsun da gör
Simurg ölümünün yaklaştığını hissetmeye başladığı an, kendisine kuru dallardan bir yuva inşa etmeye başlar ve bunu ne olduğu bilinmeyen bir zamkla sıvar. Daha sonra yuvanın içinde güneş ışınlarının kuru dalları yakarak yuva içinde ölmeyi bekler. Yanarak ölür ve sonrasında küllerinden doğar.
Anka kuşu düşsel dünyada yaratılmış ancak gerçekte somut bir varlık olmamasına karşın insanın manevi dünyasında büyük ve uhrevi anlamlar ifade eden bir varlıktır. Kendini küllerinden var eden Anka kuşunun dünyada sadece bir tane olduğuna inanılır.
Ma'nî-i himmetveş ehl-i sûrete olmuş ba'îd
Tahtgâh-ı Kâf-ı istiğnâda 'ankâdır gönül
Bu efsanevi kuşun özellikleri İslamiyet'ten sonraki dönemlerde, meydana getirilen ortak İslam sanat ve edebiyatında birleşti. Özellikle tasavvuf düşüncesinin ifadesi için yazılan eserlerde sembol olarak kullanıldı. Bu sembolik eserlerin başında ise Mantıku't-tayr gelir. İbn Sina, Gazalî ve Şehabeddin Suhreverdî tarafından da Simurg'a hakkında nesir yazıldı. Simurg'un İslami ve tasavvufi bir önem kazanması Mantıku't-tayr ile yaygınlaştı.
Feridüddin Attar, Mantıku't-tayr'da Sîmurg'u şöyle tarif etti:
"Sîmurg'un yüzü güneşe benzer. Ancak bir nikap ile örtülüdür. Yüzünü açarsa bütün gölgeler silinir. Onun yüzüne bakılamaz, ancak gölgesine bakılabilir. Ancak onun yansıması, gönül aynasında görülebilir. Sîmurg âleme gölgesini saldıkça bu kuşlar meydana gelir. Âlemdeki kuşların suretleri hep onun gölgesidir. Sîmurg var olmasa, apaçık meydanda olmasa hiç gölgesi olur muydu?"
Pervâzı evc-i füshat-i çarhın verâsıdır
Gâlib hümâ-yı tab'ıma 'ankâ mıdır desem
Simurg, sahip olduğu hemen bütün özellikleriyle ve etrafında gelişen çeşitli efsane, inanış ve telakkilerle Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında yer alır. Bu üç edebiyat ve kültür çevresinde efsanevî özellikleriyle ve değişik adlarıyla çeşitli teşbih, mecaz ve mazmunlar halinde geniş bir kullanıma sahip oldu.
Bilhassa Divan edebiyatının manzum ve mensur metinlerinde müspet özellikleriyle zikredildiğinde renkli tüyleriyle bir cennet kuşu kabul edilerek Zümrüdü Anka olarak adlandırıldı. Kaf Dağı'nda yaşaması, yükseklerden uçması ve kolay avlanamayışı gibi özellikleri sebebiyle ulaşılması çok zor durumları ifade etmek için de kullandı. Sevgili, adı herkesçe çok iyi bilindiği halde kendisini görenin olmaması veya gözle görülemeyişi sebebiyle Simurg'a benzetilir. Onun âşığa iltifat etmesi ve yakınlık göstermesi ise âşığın başına devlet kuşu konması olarak kabul edildi.
Şairler övünmek istedikleri vakit kendilerini, sanattaki üstün ve ulaşılması güç kudretlerini şiir ve hikmetin Kaf Dağı gibi erişilmesi imkânsız zirvelerinde yaşayan Simurg'a, velinimetlerini ise Zâl'e benzetirler.
Belâ bu kim dahi sûret miyim ma'nâ mıyım bilmem
Sezâvâr-ı meges yâ lokma-ı 'ankâ mıyım bilmem
"Anka, Allah'ın, içinde âlemin bedenini (ecsâd-ı âlem) açtığı hebâdan (toz) ibarettir" diyen İbnü'l-Arabî, Simurg!u bir toz yığını ve zerrecikler olarak düşünür. Bu toz yığınına ve zerreciklere şekil verilerek âlemin maddî ve cismanî varlığı ortaya çıkar yani Zümrüdü Anka aslında Aristo felsefesinde cismanî varlıkların şekilsiz maddesi olan heyûlâdan ibarettir.
Hebânın hariçte, sûretten ayrı, gerçek ve bir aynî varlığı yoktur. Bu hebâ veya heyûlâya anka denilmesi, adının işitilir ve düşünülebilir olması fakat hariçte varlığının bulunmamasındandır. Sûret olmaksızın hebâ hiçbir şey ifade etmediğinden ona sebha (kumlu ve çorak yer) adı da verilir. Hebânın (heyûlâ) formunun dışında bir varlığı olmaması yani Simurg gibi adı var kendi yok bir şey olması itibariyle bir hiçtir (âdem). Ancak o varlıkların sûretini kabul edip onların şekillenmelerini temin etmesi itibariyle yine de bir şeydir, mutlak yokluk değildir.