Uhud Savaşı: Müslümanlar için ibret dolu olay
Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan ikinci büyük savaş olan Uhud Savaşı, tarihte ibret alınması gereken en önemli olayların başında gelir. Peygamberimiz her savaşta olduğu gibi bu savaşta da istişareye önem vermiş, Peygamberimizin emrine uymayan okçuların yer değiştirmesiyle savaşın da seyri değişmiştir. Uhud, Müslümanların kalbinde ağır bir yara açtığı, şehit edilen sahabelerin cesetlerinin işkenceye uğradığı bir savaştır. Peki, Uhud Savaşı ne zaman gerçekleşti? Uhud Savaşı kimlerle yapıldı? Uhud Savaşı'nın sonucu ne oldu? Uhud Savaşı kısaca...
Önceki Resimler için Tıklayınız
Hz. Peygamber, etrafında sahâbîler olduğu halde Uhud kayalıklarına çekildi. Bu sırada Ebû Süfyân ve arkadaşları kayalıklara doğru ilerlemeye kalkıştılarsa da Müslümanlar attıkları taşlarla düşmanları uzaklaştırmayı başardılar. Savaş böylece sona erdi.
Hz. Fâtıma, Âişe, Ümmü Eymen, Ümmü Süleym ve Ümmü Umâre'nin de aralarında bulunduğu 10 veya 14 kadın sahâbî savaş alanına yiyecek ve su getirdi; yaralıların tedavisiyle ilgilendi. Hz. Fâtıma babasının yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı ve kanamayı durdurmayı başardı. Resûlullah yaralı olduğu için öğle namazını oturarak kıldı; sahâbîler de ona uyup oturarak kıldılar. Ebû Süfyân, savaş alanından ayrılmadan önce Hz. Muhammed'in, Ebû Bekir ve Ömer'in sağ olup olmadığını merak ediyordu.
Teker teker isimlerini söyleyerek seslendiyse de Hz. Peygamber'in emriyle kimse cevap vermedi. Bunun üzerine, "Eğer sağ olsalardı cevap verirlerdi, üçü de ölmüş ve iş bitmiş" deyince Hz. Ömer dayanamayıp, "Yalan söyledin Allah'ın düşmanı! Saydıklarının hepsi sağdır ve buradadır" dedi. Ebû Süfyân'ın, "Savaş sırayladır; bugün Bedir Savaşı'na bedeldir" sözlerine mukabil Hz. Ömer, "Evet ama eşit değiliz. Zira bizim ölülerimiz cennette, sizin ölüleriniz cehennemdedir" karşılığını verdi.
Ebû Süfyân, "Gelecek yıl sizinle Bedir'de buluşalım ve savaşalım" diye meydan okuyunca Hz. Peygamber'in emriyle Hz. Ömer, "Olur, inşallah!" dedi. Bir yıl sonra Resûl-i Ekrem ashabıyla Bedir'e gelerek bir hafta boyunca Mekkelileri beklemiş, ancak Ebû Süfyân ve ordusu savaş yerine gelme cesareti gösterememişti.
Uhud'da yirmiden fazla kayıp veren Kureyş ordusu daha sonra savaş alanını terk edip Mekke'ye doğru ilerlemeye başladı. Resûlullah, düşman ordusunun Medine'ye saldırıp saldırmayacağını anlamak üzere Sa'd bin Ebû Vakkās'ı, bazı kaynaklara göre ise Hz. Ali'yi görevlendirmişti.
Uhud Gazvesi'nde Müslümanlar 70 şehit vermiş, Hanzale bin Ebû Âmir dışındaki şehitlerin hepsine işkence yapılmış, organları kesilmişti. Müşrikleri destekleyen Hanzale'nin babası Ebû Âmir oğlunun cesedine işkence yapılmasına engel olmuştu. Vahşî, Hz. Hamza'nın ciğerini sökerek Bedir Gazvesi'nde babası, amcası ve kardeşi öldürülen Ebû Süfyân'ın karısı Hind'e götürmüş, Hind ciğerden bir parçayı ağzına alarak çiğnemiş, Vahşî'ye de mükâfat olarak ziynet eşyalarını vermişti.
Resûl-i Ekrem amcası Hamza'nın ciğerinin çıkarıldığını, burnunun ve kulaklarının kesildiğini görünce çok üzülmüş, halası Safiyye kardeşi Hamza'nın şehit edildiğini duyunca savaş alanına gelmiş, büyük bir üzüntü içinde dua ve istiğfarda bulunmuştur. Şehitler ikişer üçer kişi olarak aynı kabirde kefensiz ve üzerlerindeki elbiselerle birlikte defnedildi.
Bazı Müslümanlar Uhud'da şehit olan yakınlarının naaşını Medine'ye götürmüş, bunu duyan Resûlullah şehitlerin öldürüldükleri yerde gömülmesi emrini verince cenazeleri tekrar savaş meydanına getirip burada defnetmiştir. Hz. Peygamber, Uhud şehitlerinin defninden sonra sahâbîlerle birlikte Medine'ye döndü ve akşam namazını burada kıldı. Hemen ertesi gün Kureyş müşriklerine Müslümanların kendilerinden korkmadığını göstermek için Hamrâülesed Gazvesi'ne çıktı.
Bu savaşta İslâm ordusunun uğradığı yenilgi ve düşman tarafından şehidlere yapılan muamele Müslümanları üzüntüye boğdu. Medine'deki münafıklar ve Yahudiler ise sevinçlerini belli etmekten çekinmediler; Resûl-i Ekrem, İslâm ve Müslümanlar hakkında küçültücü ifadeler kullanmaya başladılar.
Hz. Ömer, Resûlullah'ın yanına gelerek Medine'de bu tür incitici davranışlarda bulunan münafık ve Yahudileri öldürmek amacıyla izin istedi. Hz. Peygamber, Allah'ın İslâm'a yardım edip onu üstün kılacağını belirttikten sonra Yahudiler için, "Onlar bizim zimmetimizdedir, ben onları öldüremem"; münafıklar için de, "Ben 'lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-resûlullah' diyen kişiyi öldürmekten nehyedildim" diyerek Hz. Ömer'e izin vermedi. Resûl-i Ekrem, Uhud şehidlerini her yıl ziyaret etmiş, onlara Allah'tan mağfiret dilemiş, vefatına yakın zamanda da şehidlere bir ziyarette bulunmuştur. Kendisinden sonra Hulefâ-yi Râşidîn ve diğer birçok sahâbî de onun bu uygulamasını sürdürmüştür.